'İhanet Ve İşgalin Karşısında İnanç Ve İmanın Yanında Durduk'

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "İhanet ve işgalin karşısında inanç ve imanın yanında durduk" dedi.

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, benliklerini koruyarak yüksek hedeflere ulaşmayı istediklerini belirterek, "Özümüzü koruyarak, birlik ve dirliğimizi koruyarak yüksek hedeflere ulaşmayı istedik. Hep bir adım önde olmayı gaye bildik. Zamanın sorunlarıyla başa çıkabilmek, zalimlerin oyunlarıyla mücadele edebilmek için azmimizin ve ahlakımızın yörüngesinden sapma göstermedik. Mesele, milli bekamızın, milli varlığımızın güvenli, istikrarlı ve iradeli şekilde istikbale taşınmasıydı. Bu itibarla anlayışımız, çabamız ve çalışmamız hiç bitmedi" şeklinde konuştu.

Bir vatana sahip olmanın ağır bedelleri olduğunu anlatan Bahçeli, "Türk milleti, zorlu bir coğrafyayı, üzerinde asırlarca hesap yapılan bereketli toprakları, nice fedakarlık ve fazilet örnekleri sayesinde vatan yaptı. Bir vatana sahip olmanın ağır bedelleri vardı. Bu bedellerde destanlaşan şahadetlerle, devleşen kahramanlıklarla ödendi. Türk milleti varlığına kefen biçen barbarlara, vandallara ve haçlılara direne direne her gün yeniden doğa doğa kendine kurulan tuzakları bozdu, esaret senaryolarını yırtıp attı. Milli yeminler çiğnenmedi çiğnetilmedi. Tarih içinde yönetim sistemleri değişti, yöneticiler değişti, çağlar değişti, yıllar yılları kovaladı devirler değişti. Yeri geldi devletin adı farklılaşıp rejim değişikliği gerçekleşti. Ancak Türk milleti, varoluş kararlılığından vakarıyla perçinlediği ilkelerinden, ülkülerinden ve ülkesinden asla taviz vermedi" ifadelerini kullandı.

Kahramanlığın ve damarlardaki kanın hangi yüzyıl olursa olsun değişmeyeceğini söyleyen Bahçeli, "Caber’e giderken Fırat Nehri’nin koynunda ruhunu teslim eden Süleyman Şah’ın sancağı elden ele, gönülden gönüle taşınarak kıtalara uzandı. Söğütte yakılan kutlu ateş tüm dünyaya ulaştı. Filiz filiz büyüyen fıtrat ve fikir gücüyle yükselişe geçen müşfik ve müthiş bir yürekle, sevdasını ve sedasını haykıran niyazlı bir millet tarihe sığmayıp taştı. Haysiyetiyle asırların engellerini aştı. Hangi dönem ve yüzyıl olursa olsun kan aynı kandır. Kahramanlık aynıdır, nitekim hedefte aynıdır. Bu suretle, mili ruh asırları kavramış cihanı kuşatmış beşeriyeti kendisine hayran bırakmıştır. Türk milleti üzerinde yaşadığı aziz vatana tutunarak geleceğin yol haritasını çizmiştir. Bunu yaparken de karşılaştığı sorunlara teslim olmak yerine üstüne üstüne gitmeyi tercih etmiştir. Kaldı ki bu tercihin içinde geri adım yoktu, alttan almak yoktu, gevşemek yoktu, yılgınlık yoktu, vazgeçmek yoktu. Huşunet ve husumet karşısında ulus ve huzurun yanında olduk" dedi.

Her zaman birlik, beraberlik ve bekanın hizasında olduklarını belirten Bahçeli, Osmanlı İmparatorluğu döneminde yıkımı durdurmak için çareler arandığından bahsetti. Bahçeli, "İhanet ve işgalin karşısında inanç ve imanın yanında durduk. Çözülmenin ve çöküşün karşısında birliğin, beraberliğin, bekanın hizasında toplanarak etten duvar çektik. Fakat yine de pek çok badire ve belayla karşılaştık. Zaman oldu aklımıza gelmeyen ne varsa başımıza geldi. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemesi şöyle dursun, yıkımını durdurmak için çareler arandı, yollar açıldı, fermanlar hazırlandı, zincirleme reformlar yapıldı. Ne var ki 19. yüzyılda içine düştüğümüz anafor günbegün umutlarımızı çaldı, huzurumuzu kaçırdı, topraklarımızın kaybına neden oldu. Lütfen dikkat buyurunuz, 3 Kasım 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı’ndan bugüne kadar geçen 180 yılda devlet ve millet hayatını istikrara kavuşturmanın, güvenceye almanın, düzlüğe çıkarmanın amansız gayreti içindeyiz. Dışarıdan gelip yenemeyenlerin içeriden çözme denemelerine karşı hala direniyor, hala karşı çıkıyoruz. Hükümran mazimize hasretiz, bunun düşünü kuruyoruz. Hükmedilen değil hükmeden, istikamet verilen değil istikamet veren, önü alınan değil ön alan, ağza bakan değil ağzına bakılan bir ülke olmanın hayal ve hedefiyle mücadelemizi sürdürüyoruz" diye konuştu.

Merhum Erol Güngör’ün "Geçmişin olaylarını manalı bir bütün halinde yorumladığımız anda meselelere tarih şuuruyla bakmamız mümkün hale gelecek, nereden gelip nereye gittiğimiz hakkında bir fikir sahibi olunacaktır" sözlerini hatırlatan Bahçeli, "Tarih şuuru varsa dün ve bugün arasındaki rabıta kopmayacak, gelecek vizyonu canlı bir resim gibi önümüzde duracaktır. 19. yüzyılda batmak üzere olan devasa bir gemi zaman zaman hatalı ve yanlış rotalara sapmış olsa da yüzdürülmesine ve yüzeyde tutulmasına sahne olmuştur. Mahvımız demek olan, malum akıbetin ertelenmesi, hatta ortadan kaldırılması için çok uğraşılmıştır. Ancak niyetler hali olsa da seçilmiş yöntemlerin, belirlenmiş sistemlerin milli gerçeklerle uyumsuzluğu, yabancıların tazyik ve telkiniyle reçete hazırlığı ve tedavi temini beklenmeyen pek çok menfi neticeye açık kapı bırakmıştır. Kapı bir defa açılmaya görsün sosyal bünyeyi zehirleyen, siyasal bütünlüğü zayıflatan, ne varsa içeri dolmuş her yeri kaplamıştır" diye konuştu.

Bahçeli, geçmişte çözüm ve çarelerin ruh kökenlerinde arandığını vurgulayarak, "Tanzimat reformlarının yetersiz kaldığını iddia eden sömürgeci güçlerin kesif baskı ve kategorik dayatmaların mahsulü olarak bu defa da 163 yıl evvel bir Şubat ayının 25’inde Islahat Fermanı ilan edilmiştir. Bu da tutmayınca 140 yıl önce anayasa yapılmış, meşruiyet kümesinde kısa süreli de olsa parlamento açılmıştır. 1821’den 1897’ye kadar şark meselesi üzerine sadece Fransızca yazılmış 2 bin 142 eser ortada duruyorken, çözüm ve çarenin ruh kökümüzün haricinde aranması çok ciddi sorun ve sıkıntıların doğmasına yol açmıştır. Akif Paşa’dan Pertev Paşa’ya, Mustafa Reşit Paşa’dan Ali Paşa’ya, Fuat Paşa’dan Ziya Paşa’ya, aralarındaki gerilim hiç bitmediği Mithatpaşa’dan Abdullah Cevdet Paşa’ya kadar pek çok devlet ve siyaset adamı Osmanlı İmparatorluğu’na kendi fikir ve düşüncesi çerçevesi kalıbı içerisinde bir güzergah çizmeye çalışmışlardır. Ne kadar başarılı veya başarısız oldukları, maksat ve mizaçlarının neye hizmet edip, nereye kadar işe yaradığı elbette tarihin konusudur. Ancak bizim meselemiz arayışların hiç bitmeyişidir" diye konuştu.



"TARİHTEN İBRET ALDIĞINI SÖYLEYENLERE SORMAK İSTERİM Kİ, HİÇ İBRET ALINSAYDI TARİH TEKERRÜR EDER MİYDİ"

Nizami Cedid ile başlayan sürecin pek çok kırılma, hezimet, savaş ve çözülmeyle birlikte tarihin derin kavuklarına gömülüp gittiğinden bahseden Bahçeli, şöyle konuştu:

"Sözde reformcu nazırlar arasında bitmeyen kavga ve anlaşmazlıklar, yabancı ülke sefirlerinin bitmek bilmeyen müdahaleleri, emperyalist ülkelerin ilenmiş komploları, Tanzimat’tan meşrutiyete kadar devlet ve millet hayatını rehin almıştır. Bu tablonun bir benzerine içinde bulunduğumuz zaman diliminde de şahit olmuyor muyuz. Tarihten ibret aldığını söyleyenlere sormak isterim ki, hiç ibret alınsaydı tarih tekerrür eder miydi? Devleti yeni temeller üzerinde canlandırma çabaları, makus talihin kayalıklarına tehlikeli ölçüde çarpmış, reformlar tarihin tozlu raflarına kaldırılmak zorunda kalmıştır. Miladı dolan devlet ve siyaset adamları, gözden düşmek şöyle dursun, kah sürgünlere, kah zindanlara, kah idamlara maruz kalmışlardır. Darbeler, mali iflaslar, israflar, bozgunlar, savaşlar, taht mücadeleleri, dar boğazlar, sömürgecilerin oyunları, çağın akıntısına karşı kürek çekmeler, zincirleme felaketleri tetiklemiş, feci derecede kamçılamıştır. İç bütünlük sağlanamayınca dış etkiler sonuç vermiş. Osmanlı İmparatorluğu fırtınaların kol gezdiği karanlık dehlizden sakin ve durulmuş limana bir türlü yanaşamamıştır."

"İNANIYORUM Kİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ SONSUZA KADAR YAŞAYACAKTIR"

Türk milletinin var oluş mücadelesinin karar ve kader duraklarının Tanzimat, Islahat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet olduğunu anlatan Bahçeli, "Yeni bir yönetim ve hukuk sistemi vaaz eden Tanzimat, bunun devamı olan Islahat, bundan mülhem meşrutiyet, hepsinin başarısız olmasıyla tarihin ve talihin parlak bir vetiresi halinde yükselen Cumhuriyet, Türk milletinin var oluş mücadelesinin karar ve kader duraklarıdır. İktisadi ve içtimai temelleri çürüyen, iradesi ve ifade kudreti çölleşen bir devleti pansuman tedbirlerle hayatta tutmaya çalışmak boşuna bir gayrettir. Dünya siyasi tarihinde buna dair çok sayıda misal verilebilecektir. İnanıyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır. Tarihten çıkardığımız derslerle önümüze bakmazsak geçmişten daha ağır olaylara mahkumiyetimiz mutlak ve mukadder olacaktır. Siyaseti, kavga ve çıkar çatışmalarının merkez üssü haline getirmenin, milli birliği tahrip edip bekayı yok saymanın vahameti hepimize ağır ve acıklı fatura çıkaracaktır" ifadelerini kullandı.

(Mevlüt Hasgül - Fatih Erdoğan /İHA)
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile