UNESCO Uluslararasi Göç Kürsüsü Yürütücüsü ve Yasar Üniversitesi Uluslararasi Iliskililer Bölümü Ögretim Üyesi Doç. Dr. Ayselin Yildiz, son dönemde daha çok duymaya basladigimiz iklim mülteciligi kavrami ve hukuksal boyutunun, önümüzdeki yillarda dünyanin öncelikli gündem maddeleri arasinda yer alacagini belirtti.
Doç. Dr. Ayselin Yildiz, Birlesmis Milletler Iklim Degisikligi Panelinin (IPCC) 2021’de yayinlanan raporunun, son 10 yilin, tüm zamanlarin en sicak dönemi oldugunu belirttigini vurgulayarak, "Gerekli önlemler alinmazsa en kötü senaryoya göre 2100 yilina kadar 1850-1900 dönemine kiyasla küresel isinmanin 5,7 C derece artacagi tahmin ediliyor. Bunun ne kadar tehlikeli bir artis oldugunu açiklamak için sunu belirteyim ki sanayi devrimi dönemine göre dünyada küresel isinmanin 2,5 C fazla oldugu tek zaman, bundan 3 milyon yil önceydi. Yine arastirmalar, 2025 yilindan itibaren 3 milyardan fazla insanin su kitligi yasayacagini öngörüyor. Deniz seviyesindeki artisla, Pasifik ada ülkelerinin yani sira oldukça yüksek nüfusa sahip Hindistan, Banglades, Pakistan gibi ülkelerde zorunlu yerinden edilmelere yol açacagi düsünülüyor" diye konustu.
Iklim mültecilerine iliskin hukuki düzenleme yok
Çevre felaketleri ve iklim degisiklikleri nedeniyle yerinden edilen ve zorunlu göçe maruz kalan insanlarin mültecilik durumlarinin oldukça tartismali bir konu oldugunu dile getiren Doç. Dr. Yildiz, "Iklim degisiklikleri ve kaçinilmaz etkilerine yönelik kaygilar, günümüzde daha çok hissedildigi için iklim mültecileri de yeni bir konu olarak gündeme geliyor. Mülteci hukukunun temel belgelerinden olan 1951 Cenevre Sözlesmesi’nde iklim mültecilerine iliskin bir düzenleme yok. Diger taraftan, iklim mültecilerine insani korunma saglanmasi, temel yasam hakki ve insan haklari hukuku çerçevesinde ele alinmasi gereken bir konu. Örnegin; ciddi kuraklik ve kitlik nedeniyle yasadigi yeri zorunlu olarak terk etmek zorunda kalan kisileri gönüllü göçmenler degil insani korumaya ihtiyaç duyan kisiler çerçevesinde degerlendirmek gerekir" seklinde konustu.
Savaslardan daha tehlikeli sorunlarla karsi karsiya kalinabilir
Doç. Dr. Ayselin Yildiz, su ve gida kitliginin, sadece yasamsal ihtiyaçlar düzeyinde degil çatisma ve siddete de neden olabilecek bir durum oldugunun altini çizerek, "Savaslarin sonrasinda bile güvenli ortamlar yaratabilmek mümkünken artan iklim degisikliklerine yönelik ciddi önlemler almazsak bazi cografyalarin yasanabilirligi asla mümkün olmayacak; yani tüm canlilar için savaslardan da daha tehlikeli sorunlarla karsi karsiya kalabiliriz. Bugün, pandemiden kaynakli gida tedarik zincirinde yasadigimiz gecikmeleri sorun olarak görürken kuraklik ve su kaynaklarinda azalma nedeniyle gida üretiminde yetersizliklerle mücadele etmek zorunda kalabiliriz. Aslinda insanlar yavas yavas bu etkileri görüp baska bölgelere göç etmeye basladilar" diyerek uyarida bulundu.
Ayselin Yildiz, "Dolayisiyla kimi ülkeler, uluslararasi hukukta tanimlanan iltica hakki kapsaminin iklim mültecilerini de içerek sekilde genisletilmesine mesafeli yaklasabiliyor. Türkiye’nin taraf oldugu Birlesmis Milletler Küresel Göç Mutabakati, her ne kadar yasal olarak baglayici olmasa da iklim degisikliklerinden kaynaklanan yerinden edilmelerle ilgili önlemler alinmasini tavsiye ediyor. 2050 yilina kadar iklim degisikligi nedeniyle 216 milyon kisinin yerinden olacagi ve 2030’da bunun uluslararasi göçe etkilerinin görülecegini tahmin ediliyor" dedi.
Doç. Dr. Yildiz, "Tarim ve Orman Bakanligi, geçtigimiz hafta iklim degisikligi ve tarim degerlendirme raporunu yayinladi. Rapor, Türkiye’nin su zengini olmadigini, hatta su stresi altinda ülke konumunda oldugunu vurguluyor. Uluslararasi arastirmalarin projeksiyonlarina göre özellikle gida güvenligini saglamak için öneriler sunuyor" diyerek ülkemizin durumuna da degindi.
Türkiye’nin, Cenevre Sözlesmesini "cografi sinirlama" ile kabul ettiginden, Yabancilar ve Uluslararasi Koruma Kanunumuza göre de sadece Avrupa’dan gelenlere mülteci statüsü verildigini hatirlatan Ayselin Yildiz, "Diger taraftan iklim krizinin ciddi derecede etkileyecegi cografyalar arasinda sadece Türkiye’nin komsu oldugu Orta Dogu ülkeleri degil, bilakis Avrupa ülkeleri ve Akdeniz havzasinda Türkiye de yer aliyor. Avrupa Çevre Ajansi’nin projeksiyonuna göre; Türkiye dahil Akdeniz Havzasi’ndaki ülkeler yüksek sicaklik artislari, orman yanginlari, su kaynaklarinda azalma ve bioçesitliginin yok olmasi gibi tehlikelerle karsi karsiyayken Kuzey ve Bati Avrupa ülkeleri içinse sel, sularin yükselmesi ve siddetli firtinalar gibi ciddi iklimsel krizlerin yasanacagi öngörülüyor" diye konustu.
Iklim Krizi Iklim Göçlerini Tetikleyebilir
Savaslar, yoksulluk, terör, iç karisikliklar gibi sebeplerle ülkelerinden göç eden mültecilere son dönemde iklim degisiklikleri ve kuraklik gibi nedenler yüzünden ülkelerinden ayrilmak zorunda kalan iklim mültecileri ekleniyor. Yasar Üniversitesi Uluslararasi Iliskililer Bölümü Ögretim Üyesi Doç. Dr. Ayselin Yildiz, 2050 yilina kadar iklim degisikligi nedeniyle 216 milyon kisinin yerinden olacagi ve 2030’da bunun uluslararasi göçe etkilerinin görülecegini tahmin edildigini belirterek, iklim krizinin etkileyecegi cografyalar arasinda Türkiye’nin de yer almasinin beklendigini söyledi.



















