Tatar, 17 Ağustos Marmara Depremi’nin 17. yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Bir deprem ülkesi olan Türkiye'de, aletsel dönem olarak tanımladığımız 1900'lü yılların başından itibaren meydana gelen hasar yapıcı depremlerde yaklaşık 100 bine yakın yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 700 bine yakın konutumuz hasar görmüştür” dedi.
Tatar, Yürürlükte olan Türkiye Deprem Bölgeleri haritasına göre nüfusu bir milyonun üzerindeki 11 büyük kentin, ülke nüfusunun da yüzde 70‘inin ve büyük sanayi tesislerinin de yüzde 75‘inin kurulmuş bulunduğu alanların, 1. ve 2. derece deprem bölgeleri içinde yer aldığını belirtti.
“Doğa olayının bir afete dönüşmemesi için gerekli önlemler tamamlanmadı”
Depremsellik açısından dünyanın en aktif kuşaklarından biri üzerinde yer alan Türkiye’nin, dün olduğu gibi bugün de ve yarın da depremin tekrar tekrar karşımıza çıkmaya devam edeceği gerçeğini dile getiren Tatar, şöyle devam etti:
“Bu jeolojik gerçekliği bilmemize ve depremin, yaşadığımız bu aktiviteleri ile kendini sık sık hatırlatmaya devam etmesine rağmen, bir doğa olayı olan depremlerin birer afete dönüşmesini engellemeye yönelik çalışmaların bırakın tamamlanmasını, sürdürüldüğünü bile söylememiz mümkün olamamaktadır. Afet zararlarının doğrudan belirleyicisi olan; düşük standartlarda sağlıksız ve yasadışı bir yapılaşma, ranta dayalı hızlı ve düşük nitelikli kentleşme, bilimsel normlara dayalı arazi kullanım ve yer seçimi kararlarının rantsal kaygılara yenik düşmesi, denetimsizlik ve tüm bu olumsuzlukları giderecek yasal düzenleme ve idari yapılanmaya ilişkin bütünlüklü bir çalışmanın yapıldığından söz etmek imkansızdır.
Bu gün, ulusal bir afet yönetim sisteminin oluşturulması yönünde değişik gayretler bulunsa da gelinen noktada sorunlar hala devam etmektedir. Doğası gereği, birçok kurum ve kuruluşu ilgilendiren, çok aktörlü ve çok disiplinli afet yönetim sistemi içerisinde merkezi yönetim, yerel yönetim, kamu tüzel kişileri, sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve halkın, sistemin her aşamasındaki (zarar azaltma, önceden hazırlık, müdahale ve iyileştirme) görev, yetki ve sorumlulukları arasında akılcı dengeler, rol ve görev dağılımları oluşturulamamış ve sürdürülebilir, etkili ve verimli bir yönetim yapısı geliştirilememiştir.”
“Önlemlerle can kayıplarını ortadan kaldırmak ve zararları azaltmak mümkündür”
Başta deprem, heyelan, su baskını, kaya düşmesi gibi pek çok doğa olayının afete dönüşmesini önlemek, can kayıpları ve zararlarını azaltmanın mümkün olduğunu aktaran Dr. Mehmet Tatar, “Jeolojik bilgilerle açıklanması hiç de zor olmayan doğa olayları insan eliyle birer afete dönüştürülmektedir. 1999 depreminden sonra yaşanan acı kayıpların en büyük nedenlerinden biri de Yapı Denetim Sistemidir. Ancak, ülkemizde yapı denetimi hala, "kaliteli ve afet güvenli bir yapıyı sağlamak üzere etüt-proje ve yapı üretim süreçlerinin denetimini gerçekleştiren bir sisteme" dönüştürülememiştir. Depremlerin önlenemeyeceğini, ancak afete dönüşmesinin engellenebileceğini, ve zararlarının azaltılmasının mümkün olduğunu biliyoruz” ifadelerini kullandı.
“Doğa olayları, uzmanlık alanı doğa olan jeoloji mühendislerinin katkısıyla çözülür”
Jeoloji Mühendisleri’nin bilgisinden faydalanılması gerektiğini vurgulayan Tatar şunları kaydetti:
“Dili jeolojiyle yazılmış olan doğa ve doğa olaylarının ancak jeoloji mühendisleri eliyle çözümlenebileceği gerçeği temel alınarak; sağlıklı ve yaşanabilir bir çevrede güvenli bir barınma için yapı denetim süreçlerinde jeoloji mühendislerinin mutlaka yer almasını, yerel yönetimler ile yapı denetim kuruluşlarında jeoloji mühendisi istihdamının bir zorunluluk haline getirilmesini bilimsel, teknik ve kamusal bir sorumluluğun gereği olarak görüyoruz. Sonuç olarak, bu gün düne göre, depremlere karşı daha bir güvende olduğumuzu maalesef söyleyemiyoruz.”
JMO, 17 Ağustos Marmara Depremi'nin Yıldönümünde Uyardı
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Adana Şube Başkanı Dr. Mehmet Tatar, doğa olaylarının afete dönüşmemesi önlem alınması çağrısını yineledi.