Kazakistan'da Türk Sineması Konuşuldu

Türk Filmleri Haftası etkinliği çerçevesinde 'Sinema Üzerine' söyleşisi gerçekleştirildi Sinema yazarı Köçer: 'Metin Erksan ve Ömer Lütfi Akad Türk sinemasının gerçek temellerini attı ve bir ülke sinemasının kendi kültürü, geleneği ve hikayelerinden beslenmesi gerektiğini söyleyerek, bambaşka filmler ürettiler' Tiyatrocu Yıldız: 'Bizim sinemamızı en çok etkileyen Rus tiyatro yönetmeni Stanislavski'dir'.

Kazakistan'da düzenlenen Türk Filmleri Haftası kapsamında Türk sineması ele alındı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü ana sponsorluğunda, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ve Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) destekleriyle düzenlenen etkinlik çerçevesinde, 'Sinema Üzerine' söyleşisi yapıldı.

Sinema yazarı Suat Köçer, söyleşide, Türk sinemasının son yıllarda dünyada ciddi bir başarı yakaladığını, filmlerin bazı saygın festivallerde ödüller aldığını söyledi.

Türk sinemasının ulaştığı noktayı anlayabilmek için en azından geçmişe dair belli başlı bazı önemli kilometre taşlarını paylaşmak istediğini belirten Köçer, şunları anlattı:

'Sinema Türkiye'ye geldiğinde henüz cumhuriyet ilan edilmiş değildi ve Osmanlı sürüyordu. İcadından bir yıl sonra ise Osmanlı'da hemen sinema gösterilmiş. Türk sinemasının ilk filmi ise 1914 yılında çekilmiş. Bu dönem Osmanlı'da birçok değişimin yaşandığı bir dönemdi, sinemanın ilk ürünleri savaşların olduğu karmaşık bir ortamda çekilmeye başlandı.'

Köçer, sinemanın fotoğraftan yola çıkan bir sanat olduğunu, bütün dünyada olduğu gibi Osmanlı'da da sinemanın, 'tiyatronun kanatları altında' oluştuğunu aktardı.

Tiyatronun sinemaya şekil verdiğini dile getiren Köçer, şunları kaydetti:

'Osmanlı'da değişim ve dönüşümün yaşandığı yıllarda sinemacılar, yaşadıkları toplumun kodlarını ve kimliğini sinemaya yansıtmak istemediler ve Batı'dan devşirdikleri oyunlarla sinemada bir varlık göstermeye başladılar. İlk Türk filmlerini çeken yönetmenler, sinemanın Osmanlı kültüründen değil, Batı'dan beslenmesi gerektiğine inandılar.'

Köçer, 1950'li yıllarda iki yönetmenin Türk sinemasının seyrini değiştirdiği ifade ederek, 'Metin Erksan ve Ömer Lütfi Akad Türk sinemasının gerçek temellerini attı ve bir ülke sinemasının kendi kültürü, geleneği ve hikayelerinden beslenmesi gerektiğini söyleyerek, bambaşka filmler ürettiler.' diye konuştu.

Türk sinemasının son yıllarda belli bir seviyeye yükseltmesinde Erksan ve Akad'ın etkin olduğu düşüncesini paylaşan Köçer, 'Bir ülke sinemasının yükselebilmesi ancak o ülkenin kendi değerleri üzerine inşa etmesiyle olabilir ve bir ülke sinemasını dünyaya ancak kendini tanıyarak tanıtabilir. Son yıllarda ödül alan filmler Anadolu'yu, kendi kültürümüzü aktaran filmler oldu. Yurt dışında takdir toplayan filmler, kendi özünden, kendi sorunlarımızdan beslenen filmler oldu.' dedi.

- 'Ulusal sanatınızı oluşturmadan evrensel olamazsınız'

Tiyatrocu Turgay Yıldız da, Köçer'in sinemada tiyatro etkisi düşüncesine katıldığını belirterek, 'Sinema zaten sessiz sinema ile hayata başladı. Sözler olmadığı için hareket ve mimiklere çok yüklenme oldu, mesela Charlie Chaplin filmlerini herkes hatırlar. Bizim sinemamızda da böyle oldu, abartılı mimiklere yer verildi.' dedi.

Türk sinemasının ilk filmlerinde, Türk tiyatro oyuncularının tiyatro sahnesindeki oyunculuklarını sinemaya taşıdıklarını aktaran Yıldız, bu sebeple ilk dönem filmlerinde abartılı oyunculuklar görüldüğünü kaydetti.

Yıldız, daha sonra sinemada 'güzel insanlar ve yakışıklı erkekler' dönemi başladığına değinerek, şu ifadeleri kullandı:

'Bu aşağı yukarı bütün dünyada böyle oldu. Bunların herhangi bir oyunculuk ya da tiyatro eğitimi yoktu, sadece güzel ve yakışıklıydılar. Türkiye'de biz buna 'esas oğlan, esas kız' diyoruz. Bu kişiler deneme yanılma yoluyla, yani yaparken öğrendiler sinemayı.'

Sinemada bir sonraki aşamada, 'yönetmen sineması', 'star sineması' şeklinde ayrım yaşandığına dikkati çeken Yıldız, şu değerlendirmeyi yaptı:

'Yönetmen sineması derken, yönetmenin sinemanın her alanına egemen olduğu bir sinemadan bahsediyoruz. Star sineması derken ise izleyicilerin güzel kızların ve yakışıklı oğlanların hürmetine sinemaya geldiği filmlerden bahsediyoruz. Bir de bunun bileşkesi oldu, yönetmen sinemasında star oyuncular yer aldı. Kimi zaman da yönetmene rağmen star oyuncu, arsızlığından dolayı sinemaya egemen olmaya çalıştı.'

Yıldız, sonraki dönemde Türk sineması oyuncularının 'Amerikan etkisinde' kaldığı düşüncesini dile getirerek, 'Hollywood'un yanı sıra Fransız, Rus sineması da bizi oldukça etki altına aldı. Gişe sineması dediğimiz filmler de Hollywood sinemasının tekniklerini kullandı.' şeklinde konuştu.

Televizyonun yaygınlaşmasıyla sinemanın başka bir boyut kazandığını vurgulayan Yıldız, şu açıklamada bulundu:

'Televizyonlar çoğaldıkça sinema oyuncuları, yönetmenleri arttıkça nicelik ve nitelik yükseldi. Amerikalı ünlü oyuncuların tarzıyla da Türkiye'de de ekol oyunculuklar gelişmeye başladı. Çok onaylamasam da, bu oyuncular varlıklarını devam ettiriyorlar. Ben mesela tiyatro okurken Stanivslavski eğitimi aldım.'

Yıldız, iyi bir sinemaya sahip olmak için Türkiye'nin kendi geleneklerine, özüne yaklaşması gerektiğine vurgu yaparak, 'Çünkü ulusal sanatınızı yaratmadan evrensel olma şansınız yoktur. Maalesef şu anki genel geçer anlatım biçimi hala Hollywood tarzında sürmekte ve beraberinde birçok sorun taşımakta.' diye konuştu.

Kazakistan'daki 'Türk Filmleri Haftası' bugün sona erecek.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile