Prof. Dr. Uslu, yaptığı açıklamada, Hyalomma marginatum marginatumun, iki konaklı keneler olduğunu, dişi kenelerin, 100 ile 5 bin arasında değişen, kehribar renginde 0,4-0,5 milimetre büyüklüğündeki yumurtalarını, ağaç kovuklarının altına, taş aralarına bıraktığını söyledi.
KKKA’nın, Türkiye’de ilk defa 2002 yılında görüldüğünü, 2003’te teşhisinin konulduğunu ifade eden Prof. Dr. Uslu, Türkiye’de Kelkit Vadisi, Tokat, Yozgat, Çorum’da, özellikle kırsal ve ormanlık alanın kesiştiği bölgelerde KKKA’nın ortaya çıktığını, virüsün de bu bölgelerdeki hayvan hareketleriyle ülkenin farklı yerlerine taşındığını belirtti.
“İnsanlar vücutlarında kene olduğu hissine varamıyor”
KKKA’nın, kenenin direkt olarak insan kanını emmesiyle gerçekleşebileceğini dile getiren Prof. Dr. Uslu, virüsün hayvanlardan süt sağımı esnasında kenelerin ezilmesi sonucunda bulaşabileceğini, kesilen küçükbaş ve büyükbaş hayvanların etlerine temasıyla da gerçekleşebileceğini anlattı. Prof. Dr. Uslu, kenelerin genellikle insanların diz kapağının arkasında, kasık bölgelerinde, göbek çevresinde, koltuk altlarında, boyun ve enselerinde, kulak arkalarında, derilerinin ince olduğu bölgelerde tutunma olasılığının fazla olduğunu belirterek, “KKKA’ya sebep olan ve ülkemizde çok sayıda bulunan Hyalomma marginatum marginatum, Nisan ve Ekim ayları arasında, özellikle sayısal bakımdan Temmuz-Ağustos aylarında kırsal alanlarda insan ve diğer canlıların vücuduna tutunarak tehdit oluşturmaktadır. Bunun en önemli özelliği kenenin vücuda tutunduktan sonra insanlarda kenenin tutunduğuyla ilgili herhangi bir belirti göstermemesi. Çünkü kene tutunduğu zaman kenenin salgıladığı anestezik bir madde sayesinde insanlar, kenenin vücuduna tutunduğu hissine varamıyor. Kene, insanlarda tutunmasının ardından, 24 saat üzerinden geçmişse insanlarda gribal bir enfeksiyon gibi kendini göstermektedir. İlk etapta, ateş, baş ağrısı, bulantı, kusma olabileceği gibi ishalle de kendini gösterebilmektedir” şeklinde konuştu.
“Kene türünün belirlenmesi tedavi sürecine etki ediyor”
Vaka sonrasında, hastanın, keneyi kendi imkanlarıyla çıkarmaması gerektiğini, en yakın sağlık kuruluşuna başvurmasının hayati önem taşıdığını vurgulayan Prof. Dr. Uslu, “Kene, tek bir hamlede tutulup çekildiği zaman özellikle kene, tükürük bezlerindeki virüsü anında insana bulaştırabilmektedir. Onun için kenenin vücuda yapışık olan en yakın bölgesinden tutulup, hafifçe biraz çektikten sonra bir dakika kadar beklenmesi gerekmektedir. Çünkü kene, hipostomun üzerinde bulunan diş benzeri yapılarını bir dakika içerisinde kapatıyor. Kapattıktan sonra ise tek, ani darbeyle kenenin hipostomunu içeride, vücutta kalmayacak şekilde çıkarılıp alınması gerekmektedir. Kene çıkarıldıktan sonra Hyalomma marginatum marginatum olup olmamasının belirlenmesi için kenenin öldürülmemesi ve ezilmemesi gerekmektedir. Kenenin, parazitoloji laboratuvarına gönderilip larva mı, nimf mi, erişkin mi olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Tedavinin nasıl yapılacağı, tedavi şeklinin kararlaştırılması açısından kene türünün belirlenmesi önem arz ediyor” diye konuştu.
“İlaç kullanımında çevreye duyarlılık gösterilmeli”
Prof. Dr. Uslu, hayvanlarda kenelerin genellikle kasık bölgesi, kuyruk altı, göğüs çevresi, kulak içerisi, tırnak araları, boyun bölgesi, baş kısmının ulaşamayacağı bölgelerde çok sayıda bulunabileceğini ifade ederek, “Bunun için özellikle sütü sağılan hayvanlarda süte geçmeyen ilaçların kullanılması gerekmektedir. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar ilaçlanmalıdır. Hayvan hareketlerinde o bölgedeki virüsün diğer bölgelere taşınmaması büyük önem arz ediyor. Onun dışında çevre ilaçlaması da yapılması gerekir fakat; ilaçlama yapılırken insana, hayvana, bitkiye zarar vermeyen, kalıcı etkisi fazla sürmeyen ilaçların kullanılması hassasiyetle belirlenmelidir” dedi.
“İnsanların hiç gidilmemiş bölgelere gitmemesi gerekir”
Kişisel koruma yöntemlerinin bilinçli şekilde uygulanmasının önemli olduğunu anlatan Prof. Dr. Uslu, “Kırsal alana çıkmadan önce kene kovucu spreyler uygulanmalı. Ultrasonik dalga yayıcılar da 100 metrekareye kadar keneye karşı etkili olabilmektedir. Onun haricinde, maliyeti oldukça yüksek nanoteknolojik materyalden üretilmiş pantolon, atlet, çorapların tercih edilmesi de kene vakalarına karşı tedbir olabilmektedir. Kırsal alanlarda açık renkli elbiseler giyilmeli ve özellikle pantolon paçalarının çorap içerisine konulması gerekir. İnsanların bakir alanlara, hiç gidilmemiş bölgelere gitmemeleri tavsiyeler arasında sayılabilir” ifadelerini kullandı.
“Beç tavuğu, keklik mücadeleye uygun değil”
KKKA ile biyolojik mücadele kapsamındaki çalışmaları değerlendiren Prof. Dr. Uslu, “Bunun için avcı böcekleri, kene mücadelesinde kullanılabiliyor. Onun haricinde yine entamopatojen nematodlar dediğimiz Heterorhabditis bacteriophora, kenelerin larvalarını yemekte, mücadelede kullanılabilmektedir. Fakat bu yöntemin, entamopatojen nematodların kullanılabilmesi için özellikle ortamın nemli olması gerekmektedir. Aksi takdirde laboratuvarda ürettiğimiz nematodlar ölmektedir. Yine mücadelede kullanılan beç tavuğu veya keklik, belirli miktarda keneyi yedikten bir süre sonra kendisi kene toksikasyonundan, kene felcinden hayvanımız ölmektedir. Dolayısıyla bunlar, keneyle mücadelede uygun bir yöntem değil” diye konuştu.
Prof. Dr. Uslu, keneyle mücadelede, Sağlık Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının aşı çalışmalarının hızla devam ettiğini, kısa sürede sonuç alınacağı umudunda olduklarını sözlerine ekledi.
Keneler, Temmuz-Ağustos Aylarında Etkinliğini Artırıyor
Selçuk Üniversitesi(SÜ) Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Uslu, kenelerin “ixodidae” ailesinde bulunan “Hyalomma marginatum marginatum” türünün, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’ne (KKKA) neden olduğunu belirterek, “Ülkemizde çok sayıda bulunan Hyalomma marginatum marginatum, Nisan ve Ekim ayları arasında, özellikle sayısal bakımdan Temmuz-Ağustos aylarında kırsal alanlarda insan ve diğer canlıların vücuduna tutunarak tehdit oluşturmaktadır” dedi.