Kılıçdaroğlu'nun İstanbul çıkarması
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 12 Eylül'deki Anayasa referandumu öncesindeki son üç günü tamamen İstanbul'a ayırmaya karar verdi.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 12 Eylül’deki Anayasa referandumu öncesindeki son üç günü tamamen İstanbul’a ayırmaya karar verdi.
Bunda CHP Genel Merkezi’nde yapılan referandumun kaderini büyük şehirlerin belirleyeceği saptaması rol oynadı. Geçen hafta Adana, Konya ve Ankara’da yaptığı mitingden sonra pazartesi İzmir, dün de Antalya’da geniş katılımlı mitinglerle moral bulan Kılıçdaroğlu, referandum öncesi ağırlığı 8 küsur milyon seçmenle 40 ilden fazla seçmene sahip bulunan İstanbul’a vermeyi kararlaştırdı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Süha Okay, bayramın ilk günü, 9 Eylül öğleden sonradan itibaren 10 ve 11 Eylül günleri boyunca İstanbul’un batısında Silivri ve Çatalca’dan, doğusunda Kartal’a kadar bütün ilçeleri dolaşacaklarını ve çok sayıda mini mitingle halka doğrudan hitap edeceklerini söyledi.
CHP’nin İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlere yönelik bu taktik değişikliği, son günlerde Kılıçdaroğlu’nun söylemlerine de yansımış durumda.
Dün halefi Deniz Baykal ile birlikte Antalya’da düşman çatlatan Kılıçdaroğlu, Ankara’dan ayrılmadan önce çıktığı NTV canlı yayınında şimdiye dek kullandığı en üst perdeden sözleri sarf etti.
Önce referandum sandığına birkaç gün kala Kılıçdaroğlu’nun üslubunun sertleştiği ve daha da netleştiği saptamasını yapmamıza neden olan sözlerine bakalım:
* “Tansiyonu yükselten ben değilim. Daha geçenlerde Başbakan cibiliyetsiz dedi. Bir tek yapmadığı açıkça küfretmek. İnsanları aşağılamak bir başbakana yakışır mı? Kesin söz veriyorum bu başbakanı götüreceğim. Gidecek bu! Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyenlerin bu ülkede demokratik yollarla nasıl gideceğini göstereceğim.”
Bu üslupta belki önceki gün İzmir mitinginde konuştuğu kitleden aldığı moral etkisi aranabilir, ancak Kılıçdaroğlu, İzmir öncesi Manisa konuşmasında da yarış son düzlüğe girerken planladığı anlaşılan üslup sertleşmesinin işaretini veriyordu. CHP lideri Manisa’da aslında ülkenin neredeyse yarısının fısıltıyla söylediğini, şöyle açığa vuruyordu:
* “Üniversite konuşamıyor. Ülke özgür değil. Aydınlar özgür değil. Sanatçılar özgür değil. Esnaf, sanatkârlar, çiftçi, sanayici özgür değil. İşadamı özgür değil. Kimse korkudan konuşamıyor. Yırtın o karanlıkları, korku toplumunu delelim, aydınlık Türkiye’yi hep beraber kuralım.”
Kılıçdaroğlu Antalya’da dozu daha da yükseltti.
* “Edirne’den Hakkâri’ye kadar her yer ‘evet’ kaplı. Sabah bir televizyona çıktım, benden sonra iki bakan çıkardılar. Sözümona dengeyi sağlıyorlar. Telefonları dinliyorlarmış; dinlemezlerse namertler. Korkmayacağız, hayır vereceğiz.” Bana kalırsa, Kılıçdaroğlu’nun yaptığı basit bir özgüven kazanma ve buna dayanarak kitleye güven verme işi değil. Ondan daha fazlası.
Öyle anlaşılıyor ki Kılıçdaroğlu, 12 Eylül’den sonrasını, 2011 genel seçimlerine doğru giden süreci şimdiden başlattı ve hem içeriye hem dışarıya AK Parti’nin artık alternatifsiz olmadığı mesajını vermek istiyor.
Referandum sonrası Avrupa
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 12 Eylül’deki referandumdan hemen sonra ilk yurtdışı turunda CHP’yi Avrupa’ya anlatmaya hazırlanıyor.
Buna göre CHP lideri 15-17 Eylül tarihlerinde Brüksel’de Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu’nun Sosyalist Grup üyeleri başta olmak üzere temaslarda bulunacak.
Kılıçdaroğlu, 19-21 Eylül’de de Almanya’nın başkenti Berlin’de hem Alman hükümet yetkilileri, hem Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) yetkilileri hem de Almanya’daki Türk toplumuyla bir araya gelecek.
Bu temaslar, CHP’nin özellikle Avrupa’nın en köklü partilerinden SPD ile ilişkilerinde yeni bir sayfa
açılması anlamına geliyor. CHP’nin son birkaç yıldır Kürt sorunu başta olmak üzere izlediği bazı politikaları eleştiren SPD ve Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grubu, AK Parti’nin bu durumu kendisine yönelik kullanmasıyla CHP ile ilişkileri asgari düzeye indirmiş, hatta SPD yetkilileri Ankara temaslarında CHP yerine AK Parti’yi ziyaret eder olmuşlardı.
Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’de anayasa referandumu gibi önemli bir aşamayı geride bıraktıktan hemen sonra AB ve Almanya temasları için yurtdışına çıkacak olması, yurtiçinde vermek istediği istediği ‘AK Parti artık tek
seçenek değil’ mesajıyla da aynı özellikleri taşıyor.