Kılıçdaroğlu, YBTB Üyeleriyle İftarda Bir Araya Geldi

ANKARA - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Biz Silivri yargılamalarını meşru bir zemin olarak görmüyoruz. Oradaki yargıçları yargıç, savcıları savcı, verilen kararları da bir mahkeme kararı olarak görmüyoruz. Gayrimeşrudur o kararlar. Çünkü olağan mahkemede yargılama olmamıştır, olağan yargıçlar yargılamamıştır. Talimatlarla belli yerlerde hazırlanan iddianameler orada seslendirilmiştir" dedi.

Kılıçdaroğlu, Yerel ve Bölgesel Televizyonlar Birliği üyeleriyle Ankara Atlıspor Kulübü'nde iftarda bir araya geldi.

Çok sayıda yerel ve bölgesel televizyon temsilcisinin katıldığı iftarda, soruları yanıtlayan Kılıçdaroğlu, Ergenekon davasında verilen kararları nasıl karşıladığının sorulması üzerine, davayı "adaletin katledildiği bir dava" olarak niteledi.

Hiçbir zaman yargılamaya müdahale etmek istemediklerini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Bu ülkede herkes yargılanabilir. Ama herkes şunu çok iyi bilmek durumundadır: Ben adalete inandığım için yargılanırım ve adalete güvenirim. Bir haksızlığa uğramışsam adalet bunu düzeltir" diye konuştu.

Vatandaşın yargıya güvenmediğini savunan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

"Hayat boyu bir araya gelmemiş, aynı düşünceyi paylaşmamış, telefonla dahi konuşmamış, bir masanın etrafında bir araya gelmemiş insanlar aynı terör örgütünün mensubu olarak yargılanıyorlar. Siz hiç lideri olmayan terör örgütü duydunuz mu? Kim bu Ergenekon terör örgütünün lideri? Bilen var mı? Yok. Yargı, MİT'e, emniyet istihbarata, Genelkurmay istihbarata soruyor, onlar da yok diyor. Şimdi bu devletin bütün sırlarına vakıf olan bu duyarlı kurumlar böyle bir örgütten haberleri yok ama Silivri yargılamasında böyle bir örgüt çıktı ortaya. Biz, adil yargılama olduğu sürece, bir itirazımız olmaz, tam tersi adil yargılamaya her zaman saygı duyarız. Bu davanın görüldüğü mahkeme, olağan bir mahkeme değil. Nedir? Özel yetkili mahkeme. Özel yetkili mahkemeler olağanüstü dönemlerin mahkemeleridir. Sıkıyönetim mahkemeleridir, devlet güvenlik mahkemeleridir, olağanüstü dönemlerin mahkemeleridir. Olağanüstü dönemlerin mahkemeleri siyasi otoritenin elinde olan mahkemelerdir. Olağanüstü dönemlerin mahkemelerinin verdiği kararlar toplumun vicdanında meşruiyet kazanmaz."

"Silivri'deki yargı da olağanüstü bir dönemin mahkemesidir" ifadesini kullanan Kemal Kılıçdaroğlu, "Dolayısıyla bu mahkemenin kararları meşru değildir. Nasıl sıkıyönetim mahkemelerinin kararlarını meşru görmüyorsak bir demokraside, bu mahkemenin kararlarını da ben meşru görmüyorum" değerlendirmesini yaptı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Ergenekon davası için "Ben bu davanın savcısıyım" dediğini belirten Kılıçdaroğlu, bunun "iddia makamında olan benim" manasına geldiğini ileri sürdü.

Kılıçdaroğlu, "Bir siyasi otorite, bir mahkemede iddia makamındaysa o mahkemeye siz olağan mahkeme olarak bakamazsınız, siyasi mahkemedir, siyasi talepleri yerine getirir bu mahkemeler. O nedenle biz bu yargılamaları meşru yargılama olarak görmüyoruz" dedi.

CHP olarak darbelere her zaman karşı olduklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, demokrasilerde halkın iradesine hitopek konulmaması gerektiğini belirtti.

Türkiye'nin demokrasi açısından büyük bir olgunluğa kavuştuğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, ancak ülkenin demokratiklik açısından büyük bir zemin kaybettiğini ileri sürdü.

-"O teröristi Genelkurmay Başkanı kim yaptı?"-

Ergenekon davası süresince 60 bin kişinin telefonunun dinlendiğini, 3 bin kişi hakkında tahkikat yapıldığını, bin 360 kişinin de ifade verdiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Dava dosyasının tamamı 120 milyon sayfayı aşmış durumda, bir yargıcın bunu okuması için 228 yıla ihtiyacı var. Bu gerçeği hepimizin bilmesi lazım'' diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Siz kalkıyorsunuz bir ülkenin genelkurmay başkanını terör örgütünün üyesi diye müebbete mahkum ediyorsunuz. Elinde silah, silahlı kuvvetlerin başında. Devletin bütün sırlarına vakıf, hatta başbakanların bile bilmediği sırlara vakıf bu insanlar. Terör örgütünün üyesi diye alıyorsunuz, müebbete mahkum ediyorsunuz. Eğer o kişi teröristse o teröristi genelkurmay başkanı kim yaptı? Bunun hesabını sormayacak mıyız?

Altında kimin imzası var? Hükümetin. O zaman siz terör örgütüne yardım ve yataklıktan yargılamanız gerekir. Haberal'la konuştum, 'Hangi gerekçeyle hapse girdiğini öğrendin mi?' diye sordum. 'Yok hala öğrenmiş değilim' diyor. Bir gazetecinin elinde kalem vardır, silahı kalemdir zaten. Neden

Silivri mahkemlerinin kararlarını meşru görmüyorum? Eğer bir mahkeme basılmamış kitap hakkında toplatma kararı veriyorsa buna nasıl mahkeme diyeceğiz? Orada oturan kişileri de kimse kusura bakmasın. Ben yargıç olarak görmüyorum. Yargıç siyasi otoritenin talimatlarıyla değil, duygularıyla değil, egemen güçlerin baskısıyla değil, vicdanıyla karar veren kişidir. Silivri yargıçlarını ben vicdanı ile karar veren yargıçlar olarak görmüyorum. 10 yıl sonra o yargıçlardan hiçbirinin çocuğu, 'benim babam Silivri'de hakimdi' diyemeyecektir. Çünkü utanacaktır. Bu kadar ağır bir mirası bıraktılar çocuklarına."

Adaletin soylu bir kavram olduğuna değinen Kılıçdaroğlu, bütün inançların temelinde adalet olduğunu vurguladı.

Adaletin mahkemede arandığını belirten Kılıçdaroğlu, "Savunma hakkını kısıtlayan bir mahkeme olabilir mi? 12 Eylül döneminde karşılaşmadığımız bir uygulama, sanık yakınlarına duruşmayı izleme yasağı getiriliyor. Yasağı kim açıklıyor, İstanbul valisi. Siz hiç Türkiye cumhuriyeti tarihinde mahkeme kararını açıklayan bir vali duydunuz mu? Savcılık açıklar. İstanbul valisi açıklıyor. Vali kimi temsil ediyor? Başbakanı temsil ediyor. Başbakan kimdi? Davanın başsavcısı. Bakın taşlar nasıl yerine oturuyor" değerlendirmesinde bulundu.

Yargı açısından böyle bir tabloyla hiç karşılaşmadıklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Biz Silivri yargılamalarını meşru bir zemin olarak görmüyoruz. Oradaki yargıçları yargıç, savcıları savcı, verilenen kararları da bir mahkeme kararı olarak görmüyoruz. Gayrimeşrudur o kararlar. Çünkü olağan mahkemede yargılama olmamıştır, olağan yargıçlar yargılamamıştır. Talimatlarla belli yerlerde hazırlanan iddianameler orada seslendirilmiştir."

-Yargıtay aşaması-

Davanın Yargıtay aşamasının sorulması üzerine ise Kılıçdaroğlu, "Benim Türkiye'de yargıya güvenim yok. Eğer yargı siyasi otoritenin emrine girmişse o yargıya kimse güvenmez. Ülkeyi bu noktaya getiren yargının siyasallaşmasıdır. Yargı siyasallaşmamalı, yargı siyasallaşırsa onun ucu toplumu felakete götürür" yanıtını verdi.

Davada müebbet hapis cezası alan generallerin ve bu durumun terörle mücadeleye etkisinin sorulması üzerine ise Kılıçdaroğlu, terörle mücadele etmiş kişilere saygı duyulması gerektiğini dile getirdi.

Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yıllarını terörle mücadeleye vermiş insanların terörist olarak tutuklanması benim kabulleneceğim bir şey değil. Hangi gerekçeyle? Bugüne kadar ki mahkeme sürecine baktığınızda pek çok yerde ön yargıyla hareket edildiğini görürsünüz. Bir insan darbeyi ne zaman yapar? Elinde silah varken. Sincan'da tanklar yürümüştü değil mi? Darbeye teşebbüs sayılmadı? O insanlar yargılanmadı. Bir de altın madalya verdiler ona. Daha doğrusu üstün hizmet madalyası verdiler dönemin genelkurmay başkanına. Bu çifte standart nedir? Tank yürütene bir şey yok. Öbür tarafta seni darbeci diye alıyorum içeriye."

Deniz Feneri e.V. bağlantılı soruşturmaya ilişkin bir soruyu Kılıçdaroğlu, "Deniz Feneri davası, kul hakkı yiyenlerin aklandığı bir davadır. Kurban paralarınıı, fitre paralarını, zekat paralarını yiyenlerin aklandığı bir davadır. Deniz feneri davası, kul hakkı yiyenlerin başbakan tarafından sırtının sıvazlandığı davadır. O davanın sağlıklı sonuçlanması mümkün değil. Bırakın onların yargılanmasını, onlarla ilgili iddianame hazırlayan savcılar görevden alındı" diye yanıtladı.

-"Belediye başkanımızı veya adayımızı kötüleyen arkadaşımızı aday yapmayacağız"-

CHP'nin yerel seçim stratejisiyle ilgili bir soruyu da Kılıçdaroğlu, şöyle yanıtladı:

"Temel stratejimiz şu: Mevcut belediye başkanı CHP'liyse veya CHP aday adayı olmak isteyen birden fazla kişi varsa bunlar birbirlerini karalayarak yola çıkıyorlarsa onların üzerini baştan çizeceğim. Hiç boşuna aday olmasınlar. Hedeflerini, projelerini ortaya koysunlar. 'O kötü adam, ben iyi adamım' diyen insandan bu partiye hayır gelmez. Bizim belediye başkanımızı veya adayımızı kötüleyen arkadaşımızı aday yapmayacağız."

Kılıçdaroğlu, CHP'nin yerel seçimlerde bir parti ile ittifak yapıp yapmayacağı yönündeki bir soruyu yanıtlarken bu tür iddiaları kendisinin de gazetelerden okuduğunu söyledi.

Kılıçdaroğlu, "Bizim böyle bir düşüncemiz yok, her yerde CHP kimliği ile amblemi ile seçimlere gireceğiz" ifadesini kullandı.

Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal'ın yemin etmesi için Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırıp çağırmayacaklarının sorulması üzerine ise Kılıçdaroğlu, "Hayır olağanüstü bir durum yok. Ekim ayında parlamento açıldığında Sayın Haberal da yemin görevini yerine getirir" açıklamasında bulundu.

Kılıçdaroğlu, bir soru üzerine İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı için adaylarının hünez belli olmadığını, değerlendirmelerinin sürdüğünü bildirdi.

İktidarın "derin devleti" olduğun savunan Kılıçdaroğlu, "AKP'nin derin devleti olmasaydı, Uludere olayı aydınlanmaz mıydı? 'Bu olay Ankara'nın derin dehlizlerinde kapanmayacaktır' diyordu Sayın Başbakan. O Ankara'nın derin dehlizlerinde Uludere olayının üzerine şal örtüldü" dedi.

Türkiye'nin dış politikasını da eleştiren Kılıçdaroğlu, "Cumhuriyet tarihinin en çapsız Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'dur. Dünyayı, komşularını bilmiyor. Dünyadaki ülkelerin ağırlığını bilmiyor, dördüncüsü haddini bilmiyor" ifadesini kullandı.

Mısır'da askerlerin darbe yapmasının kabul edilemeyeceğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

"Mısır'daki olay 'evet' darbe. Peki Türkiye ne yapmalıydı? Türkiye şu çağrıyı yapmalıydı: 'Bir an önce demokratik yaşama geri dönülsün, Mısır Türkiye için de çok önemlidir, Ortadoğu, Arap dünyası için de çok önemlidir. Kardeş Mısır'ın ve Mısır halkının demokrasiye bir an önce geçmesi dünya açısından çok önemlidir. Biz bir an önce her türlü desteği verebiliriz' diye bir dil kullanmalıydı."

-Çözüm süreci ve başkanlık konusu-

Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin çözüm sürecinde gelinen noktayla ilgili sorusu üzerine kendilerinin de Türkiye'deki terörün sonlanmasından yana olduğunu söyledi.

Kılıçdaroğlu, "Her şeye rağmen bitmesini isteriz. Bugün geldiğimiz noktada kimse neyin ne olduğunu bilmiyor. Neden bilmiyoruz, çünkü masanın bir ucunda Abdullah Öcalan, öbür ucunda da Recep Tayyip Erdoğan oturuyor" diye konuştu.

Partide gençlere daha fazla yer vereceklerini anlatan Kılıçdaroğlu, başkanlık sistemiyle ilgili bir soru üzerine ise "Başkanlık sisteminin geleceğini zannetmiyorum. Onun Türkiye'ye yarar getireceğine de inanmıyoruz. Başkanlık sisteminde arzulanan şu: 'Ben hem başkan olayım, hem partiyi yöneteyim, hem Türkiye'yi yöneteyim. Bütün yetkiler bende olsun.' Padişahta bile o kadar yetki yoktu" yanıtını verdi.

Kılıçdaroğlu, başka bir soruyu yanıtlarken de CHP'nin bugüne kadar tek başına iktidara gelememesinin tek nedeninın ise askeri darbeler olduğunu savundu.

Kılıçdaroğlu, "Bizim önümüzde iki temel engel var, biri dinin siyasete alet edilmesi bizim önümüzdeki en büyük engel. İkinci en büyük engel etnik kimlik üzerinden siyaset yapılması. İki alan acımasızca kullanılıyor. Şimdi kalkıp biz de dini siyasete alet edersek etnik kimliği kullanırsak bu ülkeye demokrasiyi kim getirecek. CHP'nin önünde bu iki temel engel vardır, bunları aşmak zorundayız" dedi.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile