Üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen ilerlemeyen Danıştay saldırısının aydınlatılması, 1980 öncesi ve 1990 sonrasının siyasi suikastlerini de çözecek.
Danıştay olayı, darbenin el kılavuzu gibi bir özellik taşıyor. Danıştay olayı aydınlatıldığı taktirde, darbe süreçlerini daha iyi okuyup, 80 öncesi ve 90 sonrasının siyasi suikastlerini çözmemiz mümkün olacak.
O nedenle Danıştay saldırısının ardından Ergenekon sanığı Tuncay Özkan'ın sahibi olduğu TV kanalına çıkıp, halka sokağa dökülme çağrısı yapmasının da, arkadaşlarının kanı akmaya devam ederken Danıştay Başkanvekili Tansel Çölaşan'ın çıkıp, "Allah'ın askeriyiz diye bağırdı" açıklamaları yapmasını da anlamamız mümkün.
Başından beri şuna inanıyorum. Danıştay'ı çözen süreci çözer. Ertuğrul Özkök, "Cumhuriyet'in 11 Eylül'ü" tanımlamasıyla saldırıyı klasik dinci terör cephesinden yorumladı ama bu olay, aydınlatıldığı taktirde pekala demokrasinin miladı olabilir.
BİR ARPA BOYU YOL ALINDI
Tek bir Danıştay yoktu. O nedenle tek bir Danıştay süreci de yaşanmadı. Alparslan Arslan'ın, 'Etkin Pişmanlık Yasası'ndan yararlanacağını açıklamasıyla birlikte yeni bir sürece giriliyor. Üzerinden 4 yıl geçmesine ve saldırgan yakalanmasına rağmen, Danıştay olayının aydınlatılması konusunda ancak bir arpa boyu yol alınabildi. Eğer Mehmet Ener gibi yürekli bir avukat çıkıp, Danıştay olayının Ergenekon'la birleşmesini sağlayan Yargıtay kararını çıkarmasaydı, Alparslan Arslan komik bir cezaya çarptırılıp, yeni Mehmet Ali Ağca'mız olarak ortalarda dolaşacaktı.
Saldırıyı gerçekleştirdiği 17 Mayıs gecesi Ankara Emniyeti'ndeki sorgusu sırasında, "Beni niye sorguluyorsunuz? Ben 1 ay sonra çıkacağım" demişti. O denli büyük güvenceler verilmişti kendisine. Hatırlarsanız aynı sözü Mehmet Ali Ağca söylemişti askeri mahkemede. Ve bir sonraki duruşmaya kalmadan kaçırılmıştı. Alparslan Arslan'ı yanıltan, Türkiye'nin Ağca dönemindeki Türkiye olmamasıydı.
YARGININ ESKİ REFLEKSLERİ
Çok organize bir şekilde delillerin karartıldığı bir olay Danıştay saldırısı. Bir örneğini Dink suikastinde, geriye gidip İpekçi cinayetinde şu günlerde zaman aşımına uğrayan Kemal Türkler suikastinde görebileceğimiz türden bir olay. Türkiye eski Türkiye değil ancak yargının eski refleksleri devam ediyor. Yakında yeni baskısı çıkacak olan, "İçimizdeki Gladio ile Yüzleşme" kitabının Danıştay saldırısıyla ilgili bölümünde bazı belgeler yayınlayacağız.
Orada Danıştay'ın güvenlik kameralarının neden 16 Mayıs günü söküldüğü ve tamir için götürülen kameraların yerine kayıt yapan yeni kameraların takılmadığı sorusuna yanıt bulmamız mümkün olacak. Orada yayınlayacağımız iki belge arızalanan kameraların 16 Mayıs tarihli bazı görüntülerinin neden silindiği sorusuna da ışık tutacak cinsten. Ergenekon davasıyla birleşene kadar, Ankara'daki yargılamanın üstü örtülmek üzere yürütülen bir dava olduğunu göreceğiz.
CEVAPLARI HAVADA KALAN SORULAR
Alparslan Arslan'ı olaydan bir gün önce 16 Mayıs günü cinayet işlemekten alıkoyan talimatı son anda kim verdi?
Alparslan Arslan toplantı salonunun kapısında kimden beklediği mesaj gelmediği için geri dönmek zorunda kaldı?
Alparslan Arslan hangi mesajı bekliyordu? Bu eylemde MİT'in askeri kanadından olan ve daha sonra OYAK Güvenliğin başına geçen ekibin bir rolü var mıydı? Alparslan Arslan'a Danıştay içinden destek veren biri ya da birileri var mıydı? Danıştay soruşturmasını yürüten Ankara polisinin güvenlik kameralarıyla ilgili başvurusuna olumsuz cevap veren Danıştay yöneticileri, TÜBİTAK'ın incelemesinden sonra acaba ne düşündü? Tüm bunlar bu zincirin kritik halkalarını oluşturuyor. Danıştay soruşturmasında herkese bir şeyler soruldu ama her nedense o günkü Danıştay yöneticileri sorgulanmadı.
İpekçi suikastini soruşturan bir savcı doğru bir iz üzerinde yürüyüp, faillere yaklaşınca, apar topar tasfiye edilmişti.
Danıştay olayında aynı şartlar geçerli değil. Ancak soruşturmanın eldeki birkaç tutuklu sanıktan öteye geçmemesi güven değil, kuşku veriyor.
Pişmanlık talebi yeni bir sürecin kapılarını aralayacak
Danıştay saldırısı sanığı Alparslan Arslan'ın pişmanlık talebi yeni bir sürecin kapılarını aralayacak