Krizin ilacı zaman mı?
İflas, kurtarma ve euronun çökme tehlikesi Almanya'nın çıkarlarına göre yönetiliyor.
Biz bayram tatilinde iken, Avrupa’da şu sıralar deyim yerindeyse fena halde ‘iflas kazanı’ kaynıyor. Sıradaki: İrlanda. Yılın ilk yarısında Yunanistan müstakbel müflis iken, şimdi sıraya İrlanda da eklendi. Portekiz ve İspanya da yeniden anımsandı. Bu durum yine Euro Bölgesi’ni sallıyor. Yunanistan müflis adayı olmaktan çıkmış değil. Tersine şubat-mart aylarında bilinen durumundan daha kötü olduğu anlaşılıyor. Meğerse borçluluğu daha yüksekmiş. Son güncellemelerle birlikte Yunanistan’ın 2009’daki kamu açığının GSYH’ye oranı yüzde 13.6’dan yüzde 15.4’e çekildi.
Sıradaki İrlanda
2008 krizine gelirken bütçe fazlası veren bir ülke olan İrlanda, banka bilançolarındaki kaldıraçlı büyüme nedeniyle kırılgan bir sürece girdi. ABD’de olduğu gibi İrlanda’da da emlak fiyatlarının çöküşü batık kredileri artırdı. Bugün İrlanda’da ülke hazinesi 2011 ortasına kadar finansman ihtiyacı olmadığını söylerken, bankalardaki kötü krediler nedeniyle hızlı bir para çıkışı yaşanıyor. AB İrlanda’yı kurtarmak için hazır, ama hükümet AB’de yeni kurulan ve 440 milyar euroluk garanti içeren Avrupa Finansal İstikrar Kolaylığı (EFSF) için başvurmuyor!
Merkez bankası kaynakları, İrlanda’da banka kurtarması için gereken fonun 50 milyar euro olduğunu, batık kredilerin miktarının ise 85 milyar dolar olduğunu tahmin ediyor.
Akdenizli diğerleri
Yunanistan ve İrlanda iflasın koşullarını olgunlaştıran bir sürecin içindeler. Olasılıkla Portekiz ve İspanya da bu katara katılacaklar. Sorun kamu borcunun da ötesine geçmiş durumda. Özel kesimde ülkelerarası çapraz borç ilişkisinin yoğunluğu, krizi bulaşıcı kılıyor.
İrlanda’yı ‘ısıtan’ bu süreci başlatan kararlar, Almanya Şansölyesi Merkel ile Fransız ortağı Sarkozy tarafından AB zirvesi öncesinde Fransa’daki sahil kasabası Deauville’deki buluşmada belirlenmişti. AB zirvesinde de çoğu onaylanan bu kararların başında; mayıs ayında Yunanistan’ın ve potansiyel diğer ülkelerin kurtarılması için kurulan 440 milyar euroluk garantinin (EFSF) 2013 ortasında yürürlükten kalkması, bu tarihten sonra herhangi bir ülkenin batması halinde ise bunun bedelinin borç verenler tarafından da üstlenilmesi vardı. Ülkelerin açık limitlerine uymaları sert kurallara bağlanacaktı. AB zirvesinde onay gören bu kararlar, olasılıkla aralık ayındaki yeni zirvede ayrıntılandırılacak.
Almanya’nın kriz yönetimi
Yardım elini geç uzatarak Yunanistan’daki krizin derinleşmesine katkı yapmakla suçlanan Merkel, önceki gün parti toplantısında da açık biçimde söyledi ki; “Euro çökerse Avrupa çöker”. Aslında bu sözlere şunu da ilave etmek gerekir; Alman ekonomisi de büyük zarar görür!
Eğer euro içinde yer alan ülkeler borç ödeyemez duruma girerler ve de euroyu terk ederlerse bu; kendi ulusal paralarına dönmeleri demek. Bu durumda da, rekabetçi devalüasyona gitme kapısı aralanacak. Birlik fiilen dağılacak, en zararlı çıkacak ülke Almanya olacak. Rekabetçi avantajları olan Almanya, diğer ülkeleri euro içinde tutarak büyük bir kur rekabetinden sakınmış oluyor çünkü.
Merkel, kurtarma paketini hazırda tutarak krizin derinleşmesini ve avro dışına çıkışı erteliyor. Öte yandan da bu paketi 2013’te yürürlükten kaldırmanın ise muhafazakâr Alman seçmeninin hoşuna gideceğini biliyor. Ama şimdiden, Euro Bölgesi’ndeki krize aday ülkeler seslerini yükseltmeye başladılar.



















