Kültür ve Turizm Bakanı Çelik, Bm’de Konuştu
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, ABD’de Birleşmiş Milletler’de (BM) gerçekleştirilen “Sürdürülebilir Kalkınma ve Kültür” konulu toplantıya katıldı.
Toplantıda konuşan Bakan Çelik, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında kültürün önemli bir yeri olduğunu vurguladı. Bakan Çelik, “Kurucu üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Yasası’ndaki ilke ve hedefleri her zaman güçlü bir şekilde savunan ülkemiz, BM gündemindeki tüm konularda yapıcı bir rol oynayarak uluslararası platformlarda aktif görev ve sorumluluklar üstlenmeye gayret etmektedir. İklim değişikliği, gıda ve enerji fiyatlarındaki artış, bulaşıcı hastalıklar ve daha birçok risk unsuru geniş kitleleri fakirleştirmekte, ülkelerin ve toplumların gelişmişlik düzeyleri arasındaki uçurumu derinleştirmekte, dolaylı olarak uluslararası barış ve güvenliği olumsuz yönde etkilemektedir. Bu itibarla küresel gelir dağılımında adalet sağlanması, yoksullukla etkin bir şekilde mücadele edilmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın temini gibi hususların tüm ülkelerin öncelikleri arasında yer almasının bir zaruret olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu yükselen ekonomilerin küresel sistemde artan ağırlıklarına paralel olarak sosyal adalet ve refahın daha eşit dağılımı konusunda da küresel boyutta sorumluluklar üstlenmesi büyük önem taşıyacaktır. Esasen sürdürülebilir kalkınma konusunda ülkemiz her zaman aktif bir tutum benimsemiştir. Ayrıca hem kendi değerleriyle gurur duyan hem de demokrasi, insan hakları ve çoğulculuk gibi evrensel değerleri benimseyen ülkemizin, 2002 yılından bu yana yaşadığı deneyimler de pek çok ülkeye ilham kaynağı olabilecek niteliktedir” dedi.
“YARATICI EKONOMİ STRATEJİK BİR DEĞER TAŞIYOR”
Sürdürülebilir kalkınma için yaratıcı ekonominin stratejik bir değer taşıdığına inandığını belirten Çelik, “Toplantımızda, kültürün yoksullukla mücadele ve fakirliğin ortadan kaldırılması sürecinde sürdürebilir kalkınma aracı olarak kullanılmasını çeşitli açılardan ele alacağız. Ayrıca, kültürel miras, yaratıcı endüstriler, kültürel turizm ve kültürel altyapı gibi alanlar ile gelir ve istihdam ilişkilerini inceleyeceğiz. Ben, sürdürülebilir kalkınma için yaratıcı ekonominin stratejik bir değer taşıdığına inanıyorum. Çünkü bir ömrü bulunan doğal kaynaklar tükenirken, bilgi, kültür ve yaratıcılık gibi maddi olmayan kaynaklar tükenmeyen zenginliklerimizdir. Bu varlıklar, bir diğer ifadeyle kültürel değerlerimiz, hem sınırsız hem de esnek olup refah artışına yol açan bir işbirliğine dayalı modeller geliştirmemize imkan vermektedir. İnsanların sorunları ve fırsatları nasıl algıladıklarını yansıttığı için her tür gelişim aslında kültüreldir. Kültür temel bir öğedir, çünkü bir gruptaki insanların içinde bulundukları ortama ve şartlara uyum sağlamak için ürettikleri özgün çözümlerin toplamıdır. Yaratıcı endüstrilerin, bilgi toplumuna giden yolda en önemli sermaye girdisi olarak görülmeye başlandığı günümüzde üretmek ve korumak kavramları kültürel ve ekonomik bakımdan geleceğe yön verecek bir boyut kazanmıştır. Kültürel faaliyetler sosyal ve insani sermayenin gelişimine büyük katkıda bulunmakta, zamanın ruhuna uyum sağlanması için örgütlenme kapasitesinde gerekli değişimlerin meydana gelmesine de yardımcı olmaktadır. Politika yapan aktörler genel ekonomiye ve ulusal düzeydeki politikalara odaklanma eğilimine girerek makro dengeler kurmaya gayret ederler. Fakat, bu yaklaşım tek başına yeterli değildir ve hükümetlerin daha belirleyici ve kaçınılmaz etkileri esasen mikro düzeyde gerçekleşir. Bir politikanın başarısı, insana ulaştığı, halkın genel yaşam standardında olumlu etki oluşturabildiği ölçüde başarıya ulaşmaktadır. Bunu sağlamanın ilk adımı, mevcut yapıların büyümesini ve gelişmesini önleyen engellerin kaldırılmasıdır. Bu yaklaşım kültürel faaliyetler ile yaratıcılıkla arasındaki güçlü bağın da etkisiyle büyük bir sinerji yakalanmasına zemin hazırlayacaktır” ifadelerini kullandı.
“BİR ÜLKENİN SAHİP OLDUĞU KÜLTÜREL DEĞERLER, YATIRIMLARI DA DOĞRUDAN ETKİLEMEKTEDİR”
Bir ülkenin sahip olduğu kültürel değerlerin yatırımlarını doğrudan etkilediğini vurgulayan Çelik, “Kültür ve sürdürülebilir kalkınma arasındaki ilişkinin bir diğer boyutunu da, kültürel çeşitliliğe saygı gösterilmesi teşkil etmekte, bu amaca uygun kurumsal yapıların tesis edilmesi ayrıca önem taşımaktadır. Bir ülkenin sahip olduğu kültürel değerler, yatırımları da doğrudan etkilemektedir. Bu noktada da aslında, ülkelerin, bölgelerin, metropollerin özellikle de global şehirlerin 21. yüzyılda başarılı olabilmesi için yaratıcılık kültürüne ihtiyacı vardır. Bu anlayış, dünya bir paradigma değişiminden geçerken, yeni düşünce şekilleri bulma kapasitesi, yüksek hedefler, girişimcilik, estetik ve tasarımda yüksek kalite hassasiyeti gibi unsurlara sahiptir. Bu unsurların hepsi içinde yaşadığımız mekanın fiziksel ve sosyal ortamını da şekillendirir. Bu vesileyle, kültürün turizmdeki rolüne de değinmek isterim. Aynı güneşin altında aynı denize giren veya benzer havayı soluyup benzer manzarayı seyreden turistlerin belli bir mekanı diğer bir mekana tercih etmeleri üzerinde biraz düşünmek lazım. Burada tabiatıyla altyapı ve üstyapı önem taşımaktadır, ancak turizm sektöründe sunulan alternatifler arasındaki farklar esasen büyük oranda kültürel alanda görülmektedir. Müzelerin, galerilerin veya konserlerin, festivallerin veya özgün törenlerin turizme etkisini kim gözardı edebilir. Yaratıcı endüstrilerde küresel ticaretin büyümesi, gelişmekte olan ülkelerin kendi filmlerini, müziklerini ve diğer yaratıcı ürünleri üretmedikleri durumlarda dışarıya bağımlılığa yol açmakta, bu durum ise yerel yaratıcılığın ve üretimin gelişmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu bağlamda karşımıza yaratıcı endüstri sektörünün gelişmesini sağlayacak uygun bir fırsatlar ortamı tesis edilmesi gibi bir sorun çıkmaktadır.Yerel kapasite ve beceri seviyelerinin arttırılması nicelik ve nitelik artışına, bu artış bu alandaki yatırımların mobilize edilmesine vesile olmaktadır. Yeniliklerin nasıl teşvik edilebileceğine karar verilmesi de tabiatıyla kamu otoritelerinin uygun hukuki düzenlemeler yapmalarına ve uygun altyapılar oluşturmalarına dayanmaktadır. Sosyal, ekonomik ve eğitim kurumlarının bu anlayış doğrultusunda desteklenmesi, gelişmekte olan ülkelerin önem vermesi gereken bir alan olarak ön plana çıkmaktadır. Bu alanda verilebilecek destekler arasında küçük ve orta ölçekli iş sahiplerine finansman sağlamak, bu alanda ajanslar kurmak, büyük müzik ve film endüstrisi için risk sermayesi yapıları oluşturmak, riskleri ve ticari işlerin maliyetlerini azaltmak için kurulan mekanizmalarla sermaye maliyetlerini düşürmek gibi çeşitli yöntemler uygulanması söz konusu olmaktadır.
Benzer şekilde, yeni bir ödüllendirme sisteminin oluşturulması da yaratıcılığı motive edecek, hem sanatçılara hem de yatırımcılara haklarını koruma imkanı sağlayacak, bu sistem tüketicilerin de makul ücretler ödemelerini kolaylaştıracaktır. Hangi mekanizmaların mevcut olduğu ve kurulduğu kadar, bu mekanizmaların nasıl işlediği de büyük önem taşımaktadır” diye konuştu.
“SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA OLMADAN BARIŞ, BARIŞ OLMADAN SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA OLAMAZ”
Çelik, konuşmasına şöyle devam etti:
“Sonuç olarak kültürün sürdürülebilir gelişimi için, ülkelerin öncelikli olarak güçlü veya zayıf yönlerinin hangi alanlarda olduğunun belirlenmesi için bilimsel ve teknik bir çalışmanın ortaya konması gereklidir. Yapılacak bu çalışma için bir model ortaya konmalı ve uzmanlar yetiştirilmelidir. Bunun için BM uygun bir zemin teşkil etmekte olup burada kurulacak bir çalışma grubu aracılığıyla amaç ve hedefler, yenilikçi fikirler, yaratıcı sektör özellikleri, risk alma cesareti, teşvik mekanizmaları, planlama yeteneği, yerel kültürel kaynaklar ve özgün yerel özellikler gibi alanlarda ilkeler belirlenebilir. Böylece, kısa ve uzun vadeli programlar yapmak, strateji ve politika üretmek, teşvik mekanizmaları oluşturmak, bu alanlarla ilgili kalkınma modeli geliştirmek gibi bir çok politikalar da daha rahat uygulanabilir. Toplumların tüm kesimlerinin kültürel ve sosyal hayata tam anlamıyla katılmalarına imkan verilmesi ulusal, bölgesel ve küresel düzeyde diyalogun ve işbirliğinin pekişmesini kolaylaştıracaktır. Nitekim sürdürülebilir kalkınma olmadan barış, barış olmadan sürdürülebilir kalkınma olamayacağı açıktır. Barış ve kalkınmanın kardeş olduğunun altını çizerken, sürdürülebilir barış ve uzun dönemli istikrar için karşılıklı saygı ve anlayış tesis edilmesine ihtiyaç duyulduğunu yeniden vurgulamak isterim.”