'Hayata Dönüş Operasyonu'yla ilgili açılan davaya bugün de devam edildi. Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya 39 tutuksuz sanıktan 27'i katıldı. Duruşmada mahkeme heyetine ifade veren müşteki ve müdahiller, asıl sorumluların yargılanan 39 asker olmadığını, sivil ve askeri üst düzey yetkililerin de yargılamaya dahil edilmesi gerektiğini vurguladı.
Mahkeme heyeti, olay günü cezaevinde bulunan müştekileri dinledi. Olay tarihinde Bayrampaşa Cezaevi'nde C15 numaralı koğuşta kaldığını belirten Mete Bilik isimli müşteki, gerekçesi ne olursa olsun böyle bir müdahalenin kabul edilemeyeceğini söyledi. Operasyon sırasında askerlerin mazgallardan ateş ettiğini ve gaz bombası attığını ifade eden Bilik, 'daha güvenli olur' düşüncesiyle havalandırmaya çıktıklarını belirtti. Havalandırmada da askerlerin kendilerine ateş açtığını anlatan Bilik, açılan ateşte çok sayıda arkadaşının yaralandığını aktardı. Mahkumların havalandırma alanında olduğu sırada hapishanenin dış duvarının yıkıldığını ve buradan da kendilerine ateş edildiğini aktaran Bilik, kendisiyle birlikte yaralıların da daha sonra yıkılan duvarın olduğu bölümden hastanelere götürüldüğünü bildirdi.
Avukatların "Duvar yıkılmadan sizi çıkaramazlar mıydı? Neden duvarı yıktılar?" şeklindeki sorusuna Bilik, "Zaten bize ilk ateş ettikleri yer bizim normalde çıkış yapacağımız koridor. İdari kısım adı verilen yer. Oradan bize ateş edilince koridorun diğer kısmına gittik ve sıkıştık." Şeklinde cevap verdi.
"CESETLERİN BİRÇOĞU YANMIŞTI"
Kardeşi Fırat Kavuk'un operasyonda hayatını kaybettiğini söyleyen Sema Kavuk da müdahil olarak ifade verdi. İddianamede yazanın aksine kardeşinin kendi isteğiyle "ölüm orucu" tuttuğunu söyleyen Kavuk, olayı televizyonlardan öğrendiğini ve hemen Bayrampaşa Cezaevi'ni gittiğini söyledi.
Cezaevine 500 metre kadar yaklaşabildiğini anlatan Kavuk, sanıkların "Maskelerimiz takılı değildi" ifadesinin doğru olmadığını, o uzaklıktan kendisinin ve gazetecilerin bile eczanelerden maske alarak kullanmak zorunda kaldığını söyledi. Uzun bir süre kardeşiyle ilgili haber alamadığını belirten Kavuk, hastaneleri gezdikten sonra en son Adli Tıp Kurumu'na gittiğini söyledi. Adli Tıp Kurumu'nda kardeşinin cesedini teşhis etmek için morga indiğini anlatan Kavuk, cesetlerin birçoğunun parçalandığını ve vücudunda yanıklar olduğunu anlattı.
Başka bir suçtan cezaevinde tutuklu bulunan müşteki Bekir Şimşek de mahkemeye ifade verdi. Operasyonların Adalet Bakanlığı'nın söylediğinin aksine hapishenelerdeki kontrolün kaybedilmesinden dolayı yapılmadığını savunan Şimşek, asıl amacın devrimci düşünceye sahip insanları bastırıp gözdağı vermek olduğunu ileri sürdü. Operasyonun saat 04.00-04.30 arasında yapıldığını belirten Şimşek, daha kapılar açılmadan mazgallardan ve parmaklıklar arasından uzun namlulu silahlarla ateş edildiğini söyledi. Şimşek, "Önce ateş açtılar ardından da 'teslim olun' dediler. Biz zaten 4 duvar arasında devletin gözetimi altında insanlarız. Daha nasıl teslim olacağız. 'Teslim ol' çağrısı düşüncelerinizden vazgeçin biat edin demekti." şeklinde konuştu.
Koridordan açılan ateşten sonra bahçeye çıktıklarını ve halay çekmeye başladıklarını anlatan Şimşek, bir süre bekleyen askerlerin ardından halay çeken mahkumların da üzerine ateş açtığını anlattı. Bir mahkumun burada hayatını kaybettiğini söyleyen Şimşek, içeri kaçtıklarını ve bazı yaralıların bahçede kaldığını dile getirdi.
Dün ifade veren operasyona katılan ve yargılanan askerlerin tim komutanı Vedat Ceylan'ın dünkü ifadesinde bir çok soruya "Bilmiyorum, hatırlamıyorum" şeklinde cevap verdiğini belirten Şimşek, "Ya bir hafıza kaybı var, ya da yalan söylüyor. Bunun anlaşılması için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne sevkini talep ediyorum." dedi.
Esas sorumluların yargılanan askerler olmadığını, dönemin Başbakanı, Adalet Bakanı ve tüm bakanlar kurulu üyeleri olduğunu söyleyen Şimşek, en üstten en alta kadar tüm sorumlu ve suçluların yargılamaya dahil olması gerektiğini ifade etti. Yapılan yargılamanın asıl sorumluları korumak amaçlı olduğunu iddia eden Şimşek, mahkeme salonlarında adalet olduğuna inanmadığını söyledi.
"ERGENEKON'DA TUTUKLANANLAR KENDİ KURDUKLARI F TİPİ CEZAEVLERİNDE KALAMADI"
O dönemde cezaevinde sadece ölüm oruçları olduğunu, sayımların ve aramaların düzgün bir şekilde yapıldığını belirten müşteki Ahmet Tamer ise, söylenenin aksine gazetecilerin ve heyetlerin bile ceazevinde rahatça dolaşabildiğini ifade etti. Dönemin adalet bakanının operasyon olmayacağı yönünde açıklamaları da olduğunu belirten Tamer, "Adalet Bakanı da söz vermişti. 'F tipi cezaevi insan haklarına aykırı bir mimari yapıya sahiptir bunu düzenleyeceğiz' diyordu. Bizim operasyon düşüncemiz yoktu. Böyle bir zemin de yoktu." dedi.
Böyle bir ortamda 19 Aralık akşamı 05.00 gibi operasyon gerçekleştiğini anlatan Tamer, "Havalandırma bölümünden mazgallardan koğuşumuza ateş açılmaya başlandı. Ateş açılmadan önce 'teslim olun' çağrısı yapıldı. Bize bir şey söylemeden doğrudan ateş açıldı. Kurşunlar üzerimizden geçti. Onlarca kurşun sıkıldı. Bunlar ranzaya duvarlara saplandı. Biz 'neden ateş açıyorsunuz?' diye bağırdık. Yine ateş ettiler. Bizim koğuşumuzda ölüm orucu da yoktu. Onların tehlikeli gördüğü hedeflediği bir koğuş değildi. C11 koğuşu, buna rağmen ateş açtılar. Öldürmeye teşebbüstür." diye konuştu.
Yaşananlar üzerine koğuşa barikat kurduklarını anlatan Tamer, hiçbir şekilde ateş açılmaması gereken bir durumda böyle şeyler yaşandığı için kendilerini savunmak amacıyla direndiklerini anlattı. F Tipi cezaevlerine götürülmek istendiklerini ve buna karşı meşru bir direniş sergilediklerini anlatan Tamer, "F Tipi'ne gitmemek için direnmek de meşrudur. Buralar bir işkence mekanıdır. F tipi cezaevlerinde insanlara işkence yapılıyor. Ateş açılmasa bile direnmek gerekiyordu. Çünkü yapılmak istenen insanların tecrit altına konmak istenmesiydi. Asker ve sivil bürokrasi sorumludur bu operasyondan. O dönemi kuvvet komutanları bakanları bu işten sorumludur. Katliamdan sorumludur." diye konuştu.
O dönemde kendilerine bunları yapanların yıllar sonra Ergenekon soruşturmasında tutuklandığını aktaran Tamer, "Çok ilginçtir ki bu insanların bazıları yıllar sonra Ergenekon soruşturmasında tutuklandılar ve bu F Tipi cezaevinde kalamadılar. Kendi kurdukları cezaevlerinde kalamadılar. Ya Hasta oldular. Ya da başka bir cezaevine nakledildiler." diye konuştu.
O dönemde operasyonu yapanların kendilerini düşman gibi gördüğünü ve savaş hukukuna göre hareket ettiklerini savunan Tamer, savaş hukukuna göre bile suç işlendiğini savundu. Tamer şözlerini şöyle sürdürdü: "Bunu bir savaş, hesaplaşma olarak gördüler ve operasyonlarını gerçekleştirdiler. Aynı hesaplaşma düşüncesini ben bu yargı sürecinde de görmek isterdim. Madem böyle bir şey yaptılar, bunun hesabını versinler. Soruşturma savcısına defalarca sorumluların isimleri verildi. Bu isimler neden gelip 'biz yaptık doğru yaptık' deyip burada yaptıkları işin hesabını vermediler. Türk yargısına güvenmiyorlar. Kendileri ortaya çıksın. İsimler verilsin. Buradaki askerler gelmiş, ben çok bir düşüncem yoktu fakat operasyona katıldıkları anlaşılıyor. Şikayetçiyim kendilerinden. Şikayetçi olup olmama konusunda kararsızdım ama ifadelerinden sonra kendilerinden şikayetçiyim. Ama yetmez bunların üstleri vardır. Diğer komutanlar nerde, sivil sorumlular nerde. Gelip hesap versinler yaptıklarını savunsunlar." diye konuştu.