'Küresel Finansal Kriz ve Yerel Ekonomilere Yansımaları' paneli

Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, Türkiye'de ekonominin gelişmesi için öncelikle bankaların ve sermaye piyasasının gelişmesi gerektiğini belirterek, "Türkiye'de bizi bankacılığın karlılığı değil, büyüklüğü ilgilendirmeli" dedi

Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, Türkiye'de ekonominin gelişmesi için öncelikle bankaların ve sermaye piyasasının gelişmesi gerektiğini belirterek, "Türkiye'de bizi bankacılığın karlılığı değil, büyüklüğü ilgilendirmeli" dedi.
Balıkesir Belediyesi ve Balıkesir Üniversitesi tarafından Salih Tozan Toplantı ve Gösteri Merkezi'nde "Küresel Finansal Kriz ve Yerel Ekonomilere Yansımaları" konulu bir panel düzenlendi. Panele konuşmacı olarak Merkez Bankası Meclis üyesi Prof. Dr. İlker Parasız, Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, eski Devlet Bakanı ve ekonomist Ufuk Söylemez katıldı. BAÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerim Özdemir'in yönettiği paneli, Belediye Başkanı
İsmail Ok, BAÜ Rektörü Prof. Dr. Şerif Saylan, Balıkesir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Yavuz, Balıkesir Ticaret Borsası Başkanı Faruk Kula, banka müdürleri, iş ve siyaset dünyasından isimler, eski parlamenterler ve bürokratlar ile öğretim görevlileri ilgiyle izledi.
Merkez Bankası Meclis üyesi Prof. Dr. İlker Parasız, Merkez Bankası'nın oturmuş bir para politikası bulunmadığını, şu andaki tek politikasının parasızlık olduğunu söyledi. Özeleştiri yapan Parasız, "Bir tarafta dünya krizi, bir tarafta Merkez Bankası para politikaları. Dünyadaki finansal kriz, Amerika'da 2007 öncesinde ortalama tasarruf eğilimi yüzde 1. ABD halkının tüketimine, geliri ve servetlerine bakın. Birdenbire finansal seviyesinde düşüş oldu 2007'de. Amerikan halkının tüketimindeki 100 milyar
dolarlık azalmanın milli gelire negatif etkisi 10 trilyon dolardır. 200 milyar ise 20 trilyon dolardır. Kriz ortamında Amerikan halkının tasarruf eğilimi arttı. Diğer taraftan, para tarafından bakarsak Amerika'da paranın dolaşım hızı krizden sonra birden bire düştü. Bir ekonomide toplam harcamalar dediğiniz zaman, paranın dolaşım hızıyla miktarını çarpmak lazım. Amerika'da federal rezerv var, bilançosunu 3 misli artırmak durumunda kaldı ve bu şu Anda muazzam bir likidite olarak dünyaya yansıyor. Atasözümüz
vardır; bir koyundan iki post çıkarmak diye. Amerika'daki finans mühendisleri, '2001-2007 yılları arasında dünyada acayip bir likidite bolluğu var, bu paranın bu kadar bol olması büyük sakinlik, büyük ılım' diyorlar. Koyun 1 lira, ama post 10 tane. Finansal kıymetlerin değeri yerde sürününce krizden çıkış Amerikan halkının büyük ölçüde talep etmesine, Amerikan halkının dünyadan mal istemesine bağlı. Bu halde Avrupa etkilenecek, oradan da biz etkileneceğiz" dedi.

"PARA POLİTİKAMIZ PARASIZLIK"
"Merkez Bankası'nın şimdiki para politikasına bir isim koymak gerekirse 'parasızlık'tır" diyen Prof. Dr. İlker Parasız, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Merkez Bankası politika faiz oranıyla bir faiz belirliyor Para Politikası Kurulu, sonra piyasaya bol miktarda likidite veriyor. Sonra da bankalara diyor ki, 'likiditeleri yüzde 60'dan geri almaya hazırım' diyor. 'Piyasaya satın, satamadığınızı ben alırım' diyor. Şu an Merkez Bankası'nın işlevi aktif değil, pasif. Merkez Bankası kendi iradesiyle 'parasal büyüklüğü şu yapacağım' diyemiyor. Piyasadaki paranın ne olacağını bankacılık sistemi ve özel sektör belirliyor. O nedenle bankanın para politikası
pasif, kişisel. Merkez Bankası maliye politikasını da maliye yürütüyorsa o zaman ekonomide üretimin ve istihdamın artmasına yönelik tek silah kalıyor; o da girişimcilerin, tüketicilerin, bankacıların, özel sektörün beklentilerini iyi yönetmek. İnsanları sistematik olarak aldatamıyorsunuz. Merkez Bankası olarak aniden faiz oranını yükseltip aniden düşürsem bana güven kalmaz. Eğer Merkez Bankası kendi güvenini sarsıcı bir davranışta bulunur, ekonomik aktörler bu pozisyonu algılarsa o zaman Merkez Bankası'nın
para politikasını yönetmesi mümkün değildir. Halkın, piyasaların ekonomiden beklentilerini ben ne kadar iyileştirirsem krizden çıkış veya ekonominin rayına girmesi o kadar kolay oluyor. Matbaa para basıyor ama inisiyatif olarak para arzını artırmıyoruz. Bu politikanın adı parasızlıktır. Para var ama Merkez Bankası bu parayı politika aracı olarak kullanmıyor. 2001 yılından beri geliyor bu. Faiz dışı bütçe fazlası ekonomide kilit unsuru oluyor. Dünyadaki diğer merkez bankaları enflasyon hedeflemesi
çerçevesinde beklenti yönetimiyle uğraşıyorlar. Türkiye'de üniversitelere iş düşüyor. Paranın ekonomiye geçişinin nasıl sağlanacağı bir soru işareti."
Türkiye Bankalar Birliği ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince ise, küreselleşmenin ülkeler arasındaki ikili ticareti artırdığını söyledi. "Küresel kriz ve bankacılık sektörüne yansımaları" konulu bir sunumun yapan Özince, Türkiye'nin ekonomi piyasalarının son derece sığ, küçük olduğunu, bu sebeple de yaşanan küresel krizden minimum seviyede etkilendiğini kaydetti. Ersin Özince, "Yüksek global ekonomik büyüme, küreselleşme ülkeler arasındaki ikili ticareti artırdı. Faiz oranları düşüktü, global
likiditede artış oldu, gelişen ülkelerde bu sebeple para arttı. 2001 krizinden taze çıkan biz de güzel fon girişlerine sahne olduk, inşallah olmaya devam ederiz. Mortgage sisteminin çöküşünün etkileri sel gibi tüm dünyaya yayıldı, piyasaları büyük olduğu için. Ancak, bizim piyasalarımız o kadar sığ, küçük ki. Bankacılık sektöründe komünist ülkeler gelip bizim önümüze geçmiş, biz serbest piyasa ekonomisi, liberal ekonomi, hala sınıfın en uzatmalı öğrencisi ortalama tutturamıyoruz. Bu kadar genç bir ekonomi,
genç nüfus iç kaynağını kullanacaksa yeterli piyasası olması lazım. Türkiye'nin bu boyutta piyasayla bir şey yapabilmesi mümkün değil. Çünkü bankacılık sistemi niye kredi vermiyor, küçük de ondan. Konut kredileri, Türkiye'de konut kredilerine bir şey olursa hiç kriz falan olmaz. Çünkü gayri safi milli hasılaya göre çok küçük. Amerika'da kim bilir ne kadar. Danimarka'da ülke ekonomisi büyüklüğünün 1,2 katı kadar. Bizim ülkemizde gayrimenkule hepimiz düşkünüz, ama bunu bir şekilde menkulleştirebildiğimiz
zaman ekonomide güce dönüşüyor. 10 bin kişiye düşen banka şubesi adedinde Letonya ile başa başız. Halkımızın çok büyük bölümü banka şubesine ihtiyaç duyuyor. Türkiye'de bankacılığın karlığı değil bizi daha çok bankaların büyüklüğünün ilgilendirmesi lazım. Yani bize ekonomide gelişme lazımsa bankalarımızın ve sermaye piyasasının gelişmesi lazım. Günümüzde dünyada gelişen ekonomilere ve özellikle yöresinde Türkiye'ye ilgi ister istemez artıyor" diye konuştu.

"TÜRKİYE'YE BAŞKA ÜLKELERİN KRİZİ YANSIDI"
Eski Devlet Bakanı ve ekonomist Ufuk Söylemez, ülkede yaşanan krizin Türkiye'nin kendi finansal krizi olmadığını, aksine başkalarının krizinin Türkiye'ye yansıdığını söyledi. Ekonominin politikanın bir parçası olduğunu belirten Söylemez, "Bugün Amerika'da başlayıp gelişmiş ülkeleri kapsayan, ama her zaman olduğu gibi bizim gibi gariban ülkeleri de vuran 1929 büyük buhranından sonra en ağır krizin sonlarını yaşıyoruz. Dünyada yaşanan krizin (Eğer Avrupa'da Yunanistan gibi devlet iflasları yaşanmazsa) U
tipi kriz yaşanıyor, süresi 18 ila 24 ay. Bizim gibi ülkeler için yüzde 4-5'lik enflasyon belirlemesinin ekonomiye dar geldiğini düşünüyorum. Türk ekonomisinin makul enflasyon oranının yüzde 8 ila yüzde 10 olması halinde, büyüme ve istihdama yönelik politikaların da üretilebileceğini düşünüyorum. Türkiye'de yaşanan bir finansal kriz değil elbette. Başkalarının krizinin bize yansımasıydı. Ama bize bu kriz iki türlü yansıyordu; birincisi oradan gelen sıcak paranın kesilmesi, ihracatın azalması şeklinde. Bir
de biz kendimiz gerçekçi kurdan uzaklaşmamız nedeniyle rekabet gücümüzü yitiriyor, böyle olunca istihdam ve yatırım talebinin birbirini destekleyen o güzel enerjisinden maalesef faydalanamıyoruz. Dünyadaki bu krizde Türk bankacılığının bundan yara almamasının, bu sektörün oldukça küçük olmasının ötesinde sanal ekonomide neredeyse yokuz. 2009'da 100 milyarlık portföy vardı, bu hiçbir şey sayılmaz. Ama bunun dünyada rakamı bugün hala 600 trilyon dolardır. Amerikan hükümeti dünya tarihinin en büyük devlet
kapitalizmini kurarak, sanayi şirketine yüz milyonlarca dolar kaynak aktardı, likidite sağladı. Ciddi finans şirketlerinin batışına izin vermedi" şeklinde konuştu.
Yaklaşık 500 kişinin izlediği panelin sonunda oturumu yöneten Prof. Dr. Kerim Özdemir'e ve panelistlere Belediye Başkanı İsmail Ok ve Şerif Saylan tarafından günün anısına birer plaket verildi.
(YU-CC-E)

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile