İşte Mine Şenocaklı'nın yazısı;
Artık bir Türk bana hain dediği zaman çok normal karşılıyorum!
İki haftada rüzgar birden tersine dönüverdi, bugünkü tabloya baktığımızda Kürt açılımı tam anlamıyla içinden çıkılmaz bir sorunlar yumağına dönmüşe benziyor. İzmir olayları, sadece Güneydoğu’da değil, Türkiye’nin pek çok kentinde gerçekleşen taşlı, sopalı, molotof kokteylli korsan gösteriler ve pazar günü Diyarbakır’dan gelen bir ölüm haberi... Her ne olduysa oldu, Öcalan’ın yeni hücresinin birazcık dar olmasından başlayan tartışma kızılca kıyamete dönüştü. Ve belki de ilk kez, sokaklarda vatandaşların sıcak temaslarına evrilen çok tehlikeli bir süreç baş gösterdi. Tabii ki Kürt açılımı derken, konunun DTP’nin kapatılmasına gelmesi de işin bir diğer garip tarafı... Nereden bakarsanız bakın, işler kötünün de kötüsüne gidiyor. Ve hepimize gereken bir parça sağduyu...
Bu sağduyuyu Diyarbakır’da aramak için cumartesi akşamı uçağa atladım. Kürt meselesi konusunda bugüne kadar söyledikleriyle aklı selimi temsil eden Kürt aydınlarıyla son gelişmeleri masaya yatırmak için... Diyarbakır Barosu eski Başkanı Sezgin Tanrıkulu, HEP’in kurucularından, şimdi bölgedeki en büyük mermer fabrikasının sahibi Beşir Yılmaz, DEP eski Milletvekili Sedat Yurtdaş, Güneydoğu Olay Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Naci Sapan ve Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası eski Başkanı Mehmet Kaya ile konuşmak için...
Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Lokali’nde buluştuk. Akşam 9’da başladık konuşmaya. Gece 12’ye kadar sürdü sohbetimiz. Sohbet diyorum, ama hepimiz tedirgindik. Dün söyleşinin ilk bölümünde de belirttiğim gibi masadan tek bir sonuç, daha doğrusu bir temenni çıktı bu üç saatlik sohbet sonunda; “Şiddete hayır!”
Beş Kürt aydını da, “Bizim ortak olmamız gereken tek düşünce budur” dediler. Ve eklediler; “Başka bir gelecek yok, başka bir ülke yok, başka bir coğrafya yok. Biz bu ülkede birlikte yaşamak kararlılığını sürdüren insanlarız. Meseleye bu açıdan bakmamız gerekiyor...” Bence gecenin en manidar sözleri ise Mehmet Kaya’nın ağzından döküldü: “Ben Habur’dan gelişleri DTP’lilerin, yani DEP’lilerin TBMM’ye ilk girişine, Leyla Zana’nın Kürtçe yemin etmesine benzetiyorum. İkisinde de bir Kürt olarak çok gururlandım, ama ikisi de yanlıştı. Kürtlerin de Türklerin hassasiyetini anlaması lazım. Biz Kürtlerin de ’Askere gelen kurşun, bana da gelsin’ dememiz lazım. Gerillaya gelen kurşun bana gelsin denmese de...”
Dün sayfaya sığdıramamıştım ama Beşir Yılmaz da, Mehmet Kaya’nın söylediklerine şu çarpıcı sözlerle destek vermişti: “Türkler bizim neler yaşadığımızı, neler çektiğimizi bilmiyor... Çünkü anlatılmadı, saklandı! Eğer empati yapılacaksa önce biz Kürtler kendimizi Türklerin yerine koymalıyız!”
Galiba açılımın temeli bu noktada yatıyor. Türklerin kendilerini Kürtlerin yerine, Kürtlerin de Türklerin yerine koymasında... Biz Cumartesi akşamı sohbet ederken Diyarbakır bir mitinge hazırlanıyordu ve ortam gergindi. Ertesi gün yazıyı hazırlarken aldım kötü haberi; Diyarbakır’daki gösteride bir üniversiteli genç hayatını kaybetmişti, açılıma sonunda kan da bulaştı. Şimdi Kaya’nın sözünü hatırlatalım bir kez daha ve soralım kendimize, “O kurşun bana da gelseydi diyebilecek olgunluğu gösterebilecek miyiz?”
Açılımda acele etmemeliyiz
Açılım size neyi ifade ediyor?
Beşir Yılmaz: Ben hukukçu değilim, siyasetçi değilim. Bu yüzden olaya başka açıdan bakacağım. MHP Grup Başkan Vekili Mehmet Şandır, Habur’dan gelenler için ’O gençler dağa çiçek toplamaya mı gittiler?’ dedi. İşte bizim bu sözü sahiplenmemiz gerekiyor. Belki o farklı bir vurguyla söyledi ama bu söz önemli. O gençler çiçek toplamaya gitmediklerine göre niye gittiler dağa? Bu konuyu çok ciddi irdelemek lazım. Buradan ben işin başka bir tarafına gidiyorum. Kürt açılımı, demokratik açılım çok ciddi bir olay. Ben 1968’de lisede okuyordum.
Hangi lisede?
Siirt Lisesi... O zaman Dev-Genç’in bir-iki elemanı vardı, onlarla birlikteydim. Sonra KDP’li bir-iki arkadaşla birlikte oldum ve uzun yıllar Kürt mücadelesinin içinde yer aldım. Tabii çok farklı yöntemleri biz de denedik, düşündük. Ama sonuç itibariyle bugün geldiğimiz noktada bir açılım var. Türkler, Kürtler için empati yapsınlar istiyorsak eğer, önce bizim bir empati yapmamız lazım. Bakın, İttihat Terakki ile birlikte Kürtler yok sayılmaya başlandı ve geldi, geldi Anadolu halkı Kürtlerin yok olduğunu saydı. Hatta geçmişte Genelkurmay Başkanlığı yapan insanlar bile Kürtleri yok saydı. O zaman bizim de Türklere karşı biraz empati yapmamız lazım. Bir anda o insanlar, İzmir’de ulusalcılar, ’Kürtler yoktu, şimdi Kürt var diyorsunuz, tamam onu kabul ettik, şimdi diyorsunuz ki onların hakları var, bir de diyorsunuz ki dilleri var. Kürt’ü kabul ettik, ama dili nereden çıktı? Dilini eğitimde kabul edeceğiz, onlara hak vereceğiz... Nasıl!“ diyor. Adamların kafası allak bullak oldu. Empati yapalım şimdi... Yıllarca, 80 yıl, 100 yıl Kürtlerin yok olduğu varsayıldı, insanlar öyle eğitildi. Bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Kürtler neredeydi? Yoktu ki! Aslında biz şimdi olmayan bir halkı kabul ettirmeye çalışıyoruz. O yüzden bence biz biraz acele ediyoruz. Başbakan’ın söylediklerine katılıyorum; ‘Hazmede hazmede gideceğiz’ dediğinde orada art niyet yoktu, ama Baykal öyle değil. O adeta şiddeti körüklüyor. MHP’den de çok! Baykal’ı televizyonda izlediğim zaman, ’Çocuklar dağa çıkacaksa çıksınlar, başka şansları yok ki!’ diyorum.
Baykal’ın da haklı olduğu noktalar yok mu? Bölünme tehlikesi gibi...
Bakın bana göre Ahmet Türk Meclis görüşmelerinde çok güzel bir konuşma yaptı. Arkasından MHP Başkanı Bahçeli çıktı. Hiç de bir şey söylemedi. Yani hain falan demedi. Oysa biz buna alışmıştık. Birisi bana hain dediği zaman çok da normal karşılıyorum artık! (Masadakiler de, o da gülüyor) Ama ben size şunu söyleyeyim, özellikle bu açılım süreciyle birlikte şu anda şiddeti isteyen Baykal’dır... Çünkü öyle bir noktaya getiriyor ki halkı, DTP’den daha çok şiddet yaptırıyor.
Mesela hangi lafıyla?
Soruya soruyla cevap vereceğim, hangi sözü şiddete teşvik etmiyor?
Naci Sapan: Kürtlere artık her lafı bir küfür gibi geliyor Baykal’ın. CHP ve Baykal bu meselenin çok gerisinde kaldı. Diyor ki, ben 1989’da bir rapor hazırladım. Tamam, gel tartışalım. Ama raporu söylemiyor, kaçıyor rapordan. Kendi imzası var altında oysa... O raporu biz hepimiz biliyoruz. Diyor ki, ’Özel okullarda Kürtçe eğitim yapılabilir.’ Baykal şimdi çıksın, ’Kürtçe eğitim yapan özel okul açılabilir’ desin. Ama bunu söylemekten bile korkuyor.
Beşir Yılmaz: Bakın, bizim buralarda bir askerin potin izi bile, bir köye girdi mi, o köy o gün boşalırdı. Biz Kürtler o noktadan gelmişiz. Nereye gelmişiz? Açılıma... O yüzden biz Kürtler, Türk halkından daha fazla özverili davranmalıyız. Ben hiçbir zaman Türk halkının art niyetli olduğunu düşünmedim. Dediğim gibi, bilmedikleri için bunlar oluyor. Öyle empoze edildiği için yıllarca, basınıyla, yayınıyla... Burada yaşananları bilmedikleri için, faili meçhulleri bilmedikleri için, köy boşaltmaları, yakmaları bilmedikleri için... Benim babam askere gittiğinde kuyruğu var mı diye aramışlar.
DTP kapatılırsa sıkıntı çıkar
Nasıl?
Kürtler kuyruklu ya! O noktadan geliyoruz buraya. Biz bunları yaşadık. Benim küçük kardeşim tıp son sınıfta gözaltına alındı. Biz ancak 45 gün sonra nerede olabildiğini öğrenebildik. O da polise, ona buna rüşvet vererek. 1983’te... 45 gün sonra öğrendik diyorum size. Biz buralardan bu noktaya gelmişiz. O yüzden bizim açılım için o kadar çok acele etmemize, çok fazla baskı yapmamıza gerek yok. Verilen hakları hazmede hazmede gitmeliyiz. Ama Türkler de hazmetsin... Ben Kürt yurtseveriyim, oğlumun ismi Zilan. Niye Zilan? 1930’da Zilan Deresi’nde yaşananlar unutulmasın diye... Ama yine söylüyorum, bugün gelinen nokta iyi bir nokta. Bizim açılıma sahip çıkmamız lazım. Ama şimdi bir siyasi mücadele veren Kürt partisi varsa... (Bu söz üzerine masadan sesler yükseliyor; ‘Olur mu abi?’ diye...) Kimse kendini kandırmasın, Türkiye partisi demesin. Bana göre DTP Kürt partisidir. Türklerin ne kadar oyu var? Belki DTP’ye ittifak yaptığı milletvekillerinden 3-5 bin oy gelmiştir. O kadar... Ama bu Kürt partisi kapatılırsa iyi olmaz. Çok sıkıntı çıkar. Ama zaten kapatamazlar.
Kürt işadamından şok sözler
Mine Şenocaklı'nın Kürt kökenli işadamı Beşir Yılmaz ile gerçekleştirdiği röportaj gündeme damgasını vurdu.