Mersin'de 'deprem' Konferansı

Mersin'de 'deprem' Konferansı

Mersin`in merkez ilçe Yenişehir Belediyesi tarafından, deprem konulu konferans düzenlendi.

`Depremlerin binalar üzerindeki etkileri ve alınacak tedbirler` konusunda bilgilerin verildiği konferansın açılışında konuşan Yenişehir Belediye Başkanı İbrahim Genç, Mersin`de adı gibi yeni olan bir Yenişehir`i oluşturma gayreti içinde olduklarını söyledi. Genç, "Bunu yaparken bütün endişemiz, bizden sonraki nesillere çevresiyle, yeşiliyle hepsinden önemlisi insanların barındığı sağlıklı ve sağlam bir kent bırakabilmektir" dedi.Depremle ilgili bilgiler veren Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof.Dr.Uğur Ersoy ise, depremlerde yıkılan veya ağır hasar gören yapıların büyük bir çoğunluğunun betonarme değil, beton ve çelik kullanılarak yapılan yapı türü olduğunu söyledi. Bir binanın betonarme olarak nitelendirilebilmesi için elemanların monolitik olması, donatının bilinçli detaylandırılmış olması, betonun minimum bir dayanıma sahip olması ve kritik bölgelerin sık etriyelerle sarılmış olması gerektiğini vurgulayan Ersoy, "Uzun süredir, depremlerden sonra yaptığım gözlemlerin ışığında, ülkemizde betonarme binalarda gözlenen hasarın nedenlerini üç grupta toplayabiliriz. Yanlış veya uygun olmayan sistem seçimi, yanlış ve yetersiz donatı detayları, yapım aşamasında denetim eksikliği. Bence ülkemizde gözlenen hasarın en az yüzde 90`ı bu üç sebepten dolayı oluşmuştur" diye konuştu.Depreme uygun olmayan bir mimariye sahip binayı depreme dayanıklı duruma getirmenin çok zor, bazı durumlarda olanaksız olduğunu ifade eden Ersoy, şöyle devam etti; "Çoğu kez taşıyıcı sistem seçiminde de büyük hatalar yapılmaktadır. Birçok binada yatay deprem kuvvetlerini karşılayacak çerçeveler oluşmamakta, taşıyıcı sistem depreme göre değil, düşey yüklere göre düzenlenmektedir. Taşıyıcı sistem düzensizlikleri çok yaygındır. Binanın deprem davranışını olumsuz etkileyen kısa kolona, yumuşak kata, kuvvetli kiriş-zayıf kolona çok sık rastlanmaktadır. Kolon kesitlerinin küçük tutulması ve perde kullanılmaması nedeniyle hasar gören veya yıkılan binaların çoğunun yanal rijitliği istenen düzeyde değildir. Tüm bunlar, bina davranışını olumsuz yönde etkilemektedir. Nitekim 1998 Ceyhan ve 1999 Marmara depremlerinde bu tür yapılar yerle bir olmuştur. Ülkemizde depremlerden sonra yapılan gözlemlerde en sık rastlanan kusur, kolon ve kiriş uçlarında yeterli sargı donatısının bulunmamasıdır. Genelde bu bölgelerde etriye aralığı 200-250 mm olmaktadır. Bu aralıkta yerleştirilen etriyenin sargı etkisi oluşturarak gerekli sünekliği sağlaması olanaksızdır. Böylece yetersiz ve yanlış detaylandırılmış sargı donatısı, depremlerde yaşanan faciaların tetikçisi olmaktadır."Birkaç yıl öncesine kadar ülkemizde yapıların denetlenmediğini belirten Ersoy, "Bugün bir denetim mekanizması oluşturulmuşsa da bu yeterli olmaktan oldukça uzaktır. Yapım aşamasındaki en büyük sorun, projenin uygulanmaması veya haber verilmeden değiştirilmesidir. Deprem sonrası hasarlı binalar üzerinde yapılan incelemelerde, bunların tamamına yakın bir bölümünde projede öngörülen sargı donatısının bulunmadığı gözlenmiştir. Etriye uçlarının çekirdekte kenetlendiğine ise hemen hiç rastlanmamıştır. Yine birçok binada kolon boyutlarının yapım aşamasında küçültüldüğü ve eksik donatı konduğu saptanmıştır. Etkili bir denetim sağlanamazsa, proje ne kadar iyi olursa olsun, birçok zayıflık ve eksiklik içererek oluşturulan yapının depreme dayanması beklenemez. Nitekim bu şekilde inşa edilen binalar çökmüş veya ağır hasar görmüştür. Sonuç olarak, ülkemizin deprem mühendisliği konusunda en önemli iki sorunu, eğitimsizlik ve denetimsizliktir. Teknik elemanlarımızı deprem mühendisliği konusunda yeniden eğitmezsek ve etkili bir denetim sağlayamazsak, Marmara ve benzeri depremlerde yaşanan felaketleri yeniden yaşamak kaçınılmaz olacaktır" dedi.
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile