Mhp'li Tanrıkulu'ndan Hükümete 'çevre'Eleştirisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda konuşan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu, hükümetin çevre politikalarını eleştirdi.
TBMM Genel Kurulu'nda MHP Grubu adına söz alan Tanrıkulu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün 2014 yılı bütçelerini değerlendirdi. Konuşmasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesinin 2013 yılına göre yüzde 30 düşürüldüğüne dikkat çeken Tanrıkulu, düşürülen bütçe ile hangi çevre ve şehircilik hizmetlerinden vazgeçildiğini sordu. 2014 yılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Bütçesi’nin çevre ve şehircilik alanındaki sorunları çözmeye yetmeyeceğini öne süren Tanrıkulu, “Sadece ağaç dikmekle çevreci olunduğunu düşünen ve en çevreci hükümet olduklarını iddia edenlerin, çevre koruma hizmetlerine ayırdığı 284 milyon TL kaynak, bütçe ödenek teklifinin ancak binde biri oranındadır. Bu durum siyasi ve hamasi söylemlerin desteğinin olmadığının açık bir göstergesidir” dedi.
Bugün halen 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamede, Bakan Yardımcısının yeri olmadığına ve Bakanlık Müsteşarının Bakan’dan sonra gelen en üst düzey kamu görevlisi olarak tanımlandığına vurgu yapan Tanrıkulu, "Bu yeniden yapılandırılma adı altındaki karmaşa, son yıllarda adeta aşılması gereken bir engel olarak görülen çevre olgusunun gözardı edilmesinin bir paravanı olarak karşımıza çıkmaktadır" dedi.
Kentlerde plansız yapılaşmanın etkisiyle artan trafik karmaşası ve trafik kaynaklı çevre kirliliği, belli merkezlerdeki rant artışlarıyla ortaya çıkan yoğun arazi kullanımı kaynaklı çevre sorunları, başta su olmak üzere doğal kaynakların hızla kirlenerek tükenmesi, bölgeler arası nüfus dağılımlarındaki aşırı dengesizliklerin doğal hayatta oluşturduğu çevresel sorunların artarak devam ettiğini ve tüm bu olumsuzlukların 11 yıldır çevreci yaklaşımların gözardı edilmesinin sonucu olduğunu ileri süren Tanrıkulu, çevre ve şehircilik alanındaki 11 yıldır devam eden başarısızlıkların uluslararası raporlarda artık her yıl yer almakta olduğunu ve bu kapsamda 16 Ekim 2013 tarihinde AB Komisyonu’nun hazırlamış olduğu Türkiye İlerleme Raporu’nda, çevre konusunda Türkiye'nin sınıfta kaldığının açıkça belirtildiğini anlattı. Tanrıkulu, şöyle konuştu: “Mevcut iktidar; Nisan 2013’de, Çevresel Etki Değerlendirmesine (ÇED) ilave muafiyetler getirmek suretiyle, AB’nin ÇED Direktifi’nin gereklilikleriyle tutarlı olmayan bir şekilde değiştirmiştir. Bunun sonucu olarak, Karadeniz ve Akdeniz bölgesindeki nükleer santraller, mikro ölçekli hidroelektrik santraller, İstanbul’daki üçüncü köprü ve yeni havaalanı da dahil olmak üzere, büyük çaplı birçok altyapı projesi ÇED’in kapsamı dışında tutulmuştur.”
Su kalitesi konusunun, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na aktarılmasının ardından, sorumlulukların net bir şekilde paylaşılmamış olması nedeniyle kurumsal koordinasyon konusunda sorunlar yaşandığını belirten Tanrıkulu, "Ülkemizde su yönetiminin 11 yıldır etkin bir şekilde yapılmamasından dolayı acilen bir su politikası oluşturulması gerekiyor" diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Konut stokunda ortaya çıkan arz fazlasının ülkeleri gerek sosyal ve gerekse de ekonomik açıdan hırpalayarak; borçlanma yoluyla konut alan vatandaşa, hesapsızca konut yapan inşaat sektörüne ve bu sistemi finans yönünden destekleyen bankalar üzerinde önemli riskler oluşturmaktadır. İşte bu noktada Bakanlık; konut yapma çılgınlığını daha fazla körüklememeli; konut ihtiyacı, konut arzı, inşaat sektörünün finansmanı ve bunlarla çevresel ve doğal kaynaklar arasında bilimsel temelli dengeli politikalar hayata geçirmelidir. Adında çevre olmasına rağmen, çevresel sorunlara bu kadar uzak mesafe duran bir bakanlık örneğini başka ülkelerde göremiyoruz. Diğer yandan ‘şehircilik’ olarak ifade edilen kavram 11 yıllık dönemde; üzerinde daha önce yapılaşma olsun veya olmasın, değerli bir alanda bulunan -özellikle kamu arazisinde- fahiş fiyatlarla satılan rezidans, AVM, otel, home-ofis gibi adlar altında yükseltilmiş, yoğunluklu olarak inşaat yapma yarışı olarak anlaşılmaya başlanmıştır. Anlaşılıyor ki; hazine arazilerine yüksek emsal alarak, öncelikle bu arazilere sahip olma, sonra da buralarda lüks inşaatlar yapma ve bunları yüksek fiyatlardan satma hırsı içinde çevre olgusu başıboş bırakılmaktadır. İstanbul, İzmir ve Ankara’da veya diğer büyük şehirlerde aşırı emsal artışları ile yüksek borç ilişkisine dayanan adeta sanal bir saadet zinciri ile övünmek, gelişmiş bir çevre ve şehircilik zihniyetinin örneği değildir.”
Konuşmasının devamında hidroelektrik santrallerine de değinen Tanrıkulu, şunları kaydetti: “Bakanlık; Türkiye’nin yılda 60 milyar dolardan daha fazla enerjiye para veren bir ülke olduğunu belirtmiştir. Nükleer santral yapmadan bu işin altından kalkılamayacağı, HES’lerle bu işin olmayacağı ve ufak derelerin mahvedildiği, artık 10 megavattan daha aşağı enerji üretecek HES’lere kesinlikle izin verilmeyeceği de bu açıklamalar arasında yer alarak 2014 tarihinden sonra bunun hesabının kendilerinden sorulabileceği ifade edilmiştir. Adeta ikrar ve günah çıkarma şeklindeki bu açıklamalar arasında 11 yıllık iktidarları döneminde, kendi tanımlarıyla ufak derelere yapılan HES’ler sonucu yok olan endemik yapı, ekosistem ile fauna ve floral yapının hesabının kimlerden sorulacağı açıklanmamaktadır. 11 yıldır gerek HES yapılan yörelerdeki vatandaşlarımız ve gerekse duyarlı bilim adamları ile biz siyasetçiler tarafından yapılan uyarılara kulak asmamanın, bırakın hukuken olmasa bile, ahlaken veya siyaseten bir sorumlusu da mı olmayacaktır?”
"TÜRKİYE'NİN ÇERNOBiL'İ GAZİEMİR"
"İzmir Gaziemir’de yaklaşık 60 yıl önce faaliyete geçen ve yıllarca zehirli atıklarını arazisine gömdüğü ortaya çıkan kurşun fabrikasının yarattığı çevresel kirlilik adeta Türkiye'nin Çernobil’i konumundadır" ifadesini kullanan Tanrıkulu, "Konu hakkında farklı Bakanlıklara verdiğimiz soru önergelerinin cevaplarına baktığımızda; her Bakanlığın sorumluluğu bir başka Bakanlığa veya kuruma attığını görmekteyiz. Burada bir radyoaktif kirliliğin yaşandığını yerinde tespit ederek, bu kirliliğin bir an önce bilimsel yöntemlerle bertaraf edilmesini bizler dile getirirken, Bakanlık maddi para cezası uygulayarak görevini yaptığını düşünmektedir. Ağır metallerin ve radyoaktif maddelerin yer aldığı bu kirlilik halen çevreye zarar vermeye devam etmekte, yetkili kurumlardaki anlamsız bekleyiş ise çevre zararının büyümesine neden olmaktadır" diyerek, bu konuda gerekli adımların bir an önce atılmasını istedi.
"TAPU KADASTRO HİZMETLERİNDE AKSAKLIKLAR DEVAM EDİYOR"
Geçtiğimiz hafta TAKBİS sisteminde 3 günü aşan arıza nedeniyle sistemin halen tam olarak devreye giremediğini ve sadece 3 günlük döner sermaye kaybının 45 milyon TL olduğunu açıklayan Tanrıkulu, yaklaşık 55 milyon parsel bilgisinin bulunduğu sistemde vatandaşların kimlik bilgilerinin de güvenliğinin tehdit altında olduğunu iddia etti.
Yıllar itibariyle artan toprak satışının halen hız kesmediğini kaydeden Tanrıkulu, "İtinayla gizlenmeye çalışılan ancak soru önergelerine verilen cevaplarda 2003-2012 yılları arasında, 164 bin 834 yabancıya 240 milyon 188 bin metrekare alana sahip 209 bin 656 adet taşınmaz satıldığını görmekteyiz. Anayasa Mahkemesi'nin konu ile ilgili kararındaki; 'Toprak, devletin vazgeçilmesi imkansız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlık simgesidir' deyimi burada önem kazanmaktadır" diye konuştu