Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğünce 2023 Eğitim Vizyonu kapsamında ‘Yabancı Dil Eğitim Forumu’ gerçekleştirildi.
Türkiye’de eğitim gören öğrencilerin yabancı dil konusunda yeterliliklerinin arttırılması amacıyla düzenlenen forumda konuşan Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “Yabancı dile ‘yabancı’ dediğimiz için mi acaba öğrenemiyoruz” ifadelerini kullandı.
2023 Eğitim Vizyonu çerçevesinde çok önemsedikleri yabancı dil eğitimine yönelik iki günlük bir çalışma olacağını söyleyen Selçuk, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da yabancı dil konusuna önem verdiğini belirtti.
Bakan Selçuk, “Bu çalışmanın birçok örneği geçtiğimiz on yıllarda fazlasıyla yapıldı. Bizim meseleye bakış açımız sorunları belirlemenin çok ötesinde bir uygulama politikası nasıl yapılır şeklinde. Bir temenni makamı ya da dilekler makamı değiliz. Burada icraat makamı olarak yarın ne yapacağımız konusunda bir yol haritasına ihtiyacımız var. Sayın Cumhurbaşkanımızın eğitim konusu gündeme geldiğinde en önemsediği konuların başında yabancı dil eğitimi geliyor. Türkiye’de bunun ulusal ve uluslararası düzeydeki uygulamalarına baktığımızda çok sayıda ülkede ya da Türkiye’deki özel okullarda, resmi okullarımızda ya da çok spesifik, otantik okullardaki çalışmalara baktığımızda kendimize özgü bir model geliştirme ihtiyacını çok net olarak görüyorum. Yabancı dile ‘yabancı’ dediğimiz için mi acaba öğrenemiyoruz. Bu sorunun arkasında semantik bir sorun var sorusundan başlayarak bunun arkasındaki psiko-sosyal değişkenler, ardında yatan ekonomik ve bağlamsal faktörler var. Fakat bunları bir araya getirip yeni bir düşünce alanı oluşturmak ve bize özgü bir teorik çerçeve, stratejik çerçeve, buna bağlı bir model, yöntem, teknik ve uygulama basamağı oluşturmalıyız. Bu basamakları kendimize özgüleştirerek yapabilirsek, ki buradaki taktik sorun şu; benim temasta bulunduğum birçok kesim özellikle akademi camiası, literatürden hayata gelen bir yaklaşımı özellikle vurguluyor. Benim kişisel deneyimim şunu gösteriyor; literatürden hayata değil de, hayattan literatüre giden bir eylem süreci çok daha işlevsel olur. Yani bizim okuldaki çocuklarımızın, öğretmenlerimizin, yöneticilerimizin yaklaşımları, velilerimizin tutumları bütün bunların hepsinin yabancı dillerle etkili nasıl bir alan ve bağlam olduğunu ortaya koymadan literatür temelli bir çalışma yapmamız sıkıntı. Eğitim fakültelerimizin birkaç tanesinin ‘Biz yabancı dil konusunda ihtisaslaştık demesi’ bizim beklediğimiz bir şey. Dünyada birçok üniversitede matematik, fen, dil, öğretmen eğitimi öne çıkabilir. Bu tür meşhur üniversiteler var. Fakat bizim üniversitelerimizde fen eğitimi denildiğinde kim öne çıkar, dil eğitiminde hangi üniversitemiz öndedir biçiminde özellikle Anglosakson dünyasında gördüğümüz bu temayüz yaklaşım gündemde değil. Bu çerçeveden baktığımızda bir yol haritası olarak geçmişten beri ne yapıyorsak onu yapmamamız konusunda bir dersimiz var diye düşünüyorum. Peki, bundan sonra ne yapacağız. Bizim bu konuda bir strateji belgesi ortaya koymamız, çok kısa sürede en azından bir politika belgesi ortaya koymamız gerekiyor. Buna dayalı olarak halihazırda yürüttüğümüz pilot çalışmalar var. Devlet okullarında yürütülen bu pilot çalışmaların sonuçlarını da merak ediyoruz. Hiç gecikmeden Eylül ayında da bizim çok yönlü olarak öğretmen eğitimi, okullarımızın şartlarının düzenlenmesi, materyal tanzimi olsun birçok parametrede Türkiye’deki okullarda yabancı dil öğretiminin nasıl dönüştürülebileceği konusunda birdenbire bütün Türkiye’yi etkilemeksizin, Eylül ayında küçük gruplarla büyük ölçekli pilotlamalarımız başlayacak” ifadelerini kullandı.
“Sömürülen milletler yabancı dil öğrenmeye daha yatkın oluyor”
TBMM Milli Eğitim Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Emrullah İşler ise, “Geçmişe baktığımız zaman Osmanlı döneminde klasik medreselerde Arapça ve Farsça’nın okutulduğunu görüyoruz. O zamanlarda da Arapça’nın dini kaynakları öğrenmek ve anlamak için gramer ağırlıklı öğretildiğini görüyoruz. Farsça’nın da edebiyatla ilgisinden dolayı medreselerde okutulduğunu görüyoruz. Lale Devri’nden sonra Batı dillerine merakımız artıyor ve Fransızca’nın okullarda okutulduğunu, öğretildiğini görüyoruz. Cumhuriyet döneminde ise 1950’lerden sonra ciddi şekilde yabancı dil eğitimine ağırlık verildiğini ve istenilen seviyeye gelemediğimizi görüyoruz” şeklinde konuştu.
Yabancı dil öğrenme konusunda bazı tespitlerde bulunan İşler, “Öncelikle biz neden dil öğrenmekte zorlanıyoruz. Yurt dışına giden gençlerimiz, hangi dönemde olursa olsun gayet güzel yabancı dil öğreniyorlar. Peki, o zaman Türkiye’de niye öğrenemiyorlar. Türk milleti olarak biz sömürülmemişiz. Sömürülen milletler yabancı dil öğrenmeye daha yatkın oluyorlar. Diğer bir husus ise; biz Türk milleti olarak biraz hata yapmaktan utanıyoruz. Esas olarak önemli nokta fazla eleştiren ve fazla kınayan bir toplumuz. Türk insanının bu eleştiri ve kınamayı fazla yapıyoruz ve eleştirilebiliriz diye utanma duygusunu yaşıyoruz. Bunu bir türlü aşamıyoruz. Böyle bir sıkıntıyla karşı karşıyayız” diye konuştu.
Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Doç. Dr. Adnan Boyacı, “Milli Eğitim Bakanlığının farklı genel müdürlüklerine bağlı öğretmenlerin bir araya gelerek ortak bir amaç doğrultusunda çabalarını bir tarafa kanalize etmeyi düşündük. Bu çalıştayın öncelikli amaçlarından birisi Türkiye’de yabancı dil eğitim politikalarının tartışılması. Biz tüm bu çalışmaları öğrencilerimiz için yapıyoruz. ‘Çocuklarımızın temel beklentileri nedir?’, ‘Yaşam alışkanlıkları nedir?’, ‘Yaşam alışkanlıkları ve temel beklentileri içerisinde yabancı dile karşı tutumları nedir?’ bunlar için nasıl bir ortak akıl oluşturabiliriz bunları görüşeceğiz” dedi.
Etkinlik sonunda Milli Eğitim Bakanı Selçuk, foruma katılan tüm eğitimcilerle tek tek ilgilenerek görüş alışverişinde bulundu. Bakan Selçuk, ‘Yabancı Dil Eğitim Forumu’nu takip eden İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Dominick Chilcott’la da uzun bir sohbet gerçekleştirdi.
Milli Eğitim Bakanı Selçuk Açıklaması 'Yarın Ne Yapacağımız Konusunda Bir Yol Haritasına İhtiyacımız Var'
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “Bizim meseleye bakış açımız sorunları belirlemenin çok ötesinde bir uygulama politikası nasıl yapılır şeklinde. Bir temenni makamı ya da dilekler makamı değiliz. Burada icraat makamı olarak yarın ne yapacağımız konusunda bir yol haritasına ihtiyacımız var” dedi.