Misak-I Milli‘nin Orjinal Belgesi Kayıp

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olarak kabul edilen Misak-ı Milli (Milli Yemin) orijinal belgesi bulunamıyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olarak kabul edilen Misak-ı Milli (Milli Yemin) orijinal belgesi bulunamıyor.

Milli Yemin belgesinin Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, TBMM, Türk İnkılâp Tarihi Ensitütüsü, Genelkurmay Tarihi ve Stratajik Etüt Başkanlığı‘nda olmadığı ortaya çıktı. Misak-ı Milli’nin 12 Eylül 1980 Darbesi‘ni gerçekleştiren Kenan Evren ve arkadaşları tarafından kâğıt üretiminde kullanılmak üzere SEKA’ya devredilen siyasi parti evrakları içinde yok edilmiş olabileceği belirtiliyor.     

    Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Başkanı ve AK Parti Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya, 15 yıldan beri peşine düştüğü Misak-ı Milli(Milli Yemin) belgesinin devlet arşivlerinde olmadığını ortaya çıkardı.

    İyimaya "Siyaset Kurumu’nun Ortak Günahı Yasama Reformu" adıyla kaleme aldığı kitabında, Misak-ı Milli belgesinin devlet arşivlerinde olmadığını belgeleri ile ortaya koydu.

    İyimaya, avukatlık döneminde Ankara Barosu olarak Türkiye Cumhuriyeti‘nin kuruluş belgeleri ile ilgili bir çalışma yaparken tüm kamu kurum ve kuruluşlarından Misak-ı Milli’nin orijinal metnini talep ettiklerini ancak hiçbir kurumun belgeyi bulup kendilerine veremediğini söyledi.

    TBMM Adalet Komisyonu Başkanı İyimaya şu değerlendirmede bulundu: “Ben bu belgeyi daha milletvekili seçilmeden önce aramaya başladım. 15 yıldan beri peşindeyim ama bulamadım. Milletvekili olduktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ve Genelkurmay Başkanlığı’na resmi yazı ile başvurarak Misak-ı Milli’nin ıslak imzalı orijinal metnine ulaşmaya çalıştım. Normalde bu belgenin TBMM arşivinde bulunması gerekiyor. Olması, bulunması gereken yer TBMM arşivi. Ancak TBMM’de darbeler sebebiyle büyük kesintiler yaşanmış ve sağlıklı bir arşiv oluşturulamamış. Ya bu belge bir şahıs tarafından alınıp yerine konmadı veya yok edildi.”

    İyimaya‘nın ‘Siyaset Kurumunun Ortak Günahı Yasama Reformu’ isimli kitabında, “Meclis arşivinde aslı bulunmayan Misak-ı Milli belgesinin Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nde, Türk İnkılâp Tarihi Enstütüsü’nde, Genelkurmay Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı’nda bulunmadığı anlaşılmıştır.” deniliyor.

    Ahmet İyimaya, belgenin Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘Magna Carta’sı olduğunu anlatırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan bir belgenin korunamamış olmasının büyük bir ayıp olduğunu söyledi. İyimaya, “Bu belge Türkiye Cumhuriyeti’nin coğrafi sınırlarını belirlemesi bakımından Magna Carta’dan farkı yok. Üstelik bu belge tüm dünyaya ilan edilmiş bir belgedir. Ulus devletine geçişin en önemli belgesidir. Eğer yok edilmemiş ise bu belgenin mutlaka devletin arşivlerinde yerini alması gerekir.” ifadelerini kullandı.

    

    MİSAK-I MİLLİ (MİLLİ YEMİN) BELGESİ NEDİR?

    Misak-ı Millî (Millî Yemin ya da Ulusal Ant), Türk Kurtuluş Savaşı‘nın siyasî manifestosu olan altı maddelik bildirinin adı idi. İstanbul‘da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920‘de oybirliği ile kabul edilerek 17 Şubat 1920’de kamuoyuna açıklandı.

    Misak-ı Millî‘nin ana hatları Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı organize etmek için Anadolu’da gerçekleştirdiği Erzurum ve Sivas kongrelerinde şekillendirildi.

    Sivas Kongresi‘nde alınan kararlar üzerine henüz İstanbul’da bulunan Damat Ferit Paşa Hükümeti 11 Eylül’de genel seçim kararı aldı. Kasım ayında yapılan seçimlerde, Anadolu‘nun her ilinde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti‘nin gösterdiği adaylar kazandı. Seçilen adaylar 1 Ocak 1920 itibariyle Ankara’da toplanmaya başladı.

    Ankara‘ya gelerek Mustafa Kemal Atatürk ile görüşen yeni seçilmiş milletvekilleri Sivas Kongresi’nde alınan kararları bir metinle Misak-ı Milli haline getirdi. 6 maddelik metinde Atatürk ve arkadaşlarının ıslak imzaları vardı. Trabzon Milletvekili Hüsrev Sami Gerede aracılığı ile İstanbul’da bulunan Meclis-i Mebusan‘a sunuldu.

    12 Ocak 1920’de İstanbul’da çalışmalarına başlayan Meclis, yönetim organlarını seçtikten sonra ilk olarak 28 Ocak‘ta gerçekleştirdiği kapalı oturumda “Ahd-ı Millî Beyannamesi” adıyla Misak-ı Milli’yi kabul etti. 12 Şubat‘ta Edirne Milletvekili Şeref Bey’in önerisi üzerine, beyannamenin bütün dünya parlamentolarına ve basına açıklanması kararlaştırıldı.

    Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluş felsefesini ve coğrafi sınırlarını dünyaya ilan eden belge, ulusal devlet bünyesinde hangi etnik unsurların da yer alacağını açıklıyordu.

    Ancak tarihçilerin yıllarca araştırmasına rağmen, Meclis-i Mebusan tutanaklarında da belgenin özgün hali bulunamadı. Bu belgeden en fazla rahatsızlık duyanlar ise o dönemde İstanbul’u işgale hazırlanan İngilizler olmuştu. Dönemin İngiliz Büyükelçisi Horace Rumbold, Misak-ı Milli’nin ilanından büyük rahatsızlık duymuş ve böyle bir belgenin parlamentoda kabul ediliş biçiminin büyük hata olduğunu belirterek, belgenin geçerliliği olmadığını iddia etmişti.

    Misak-ı Milli’nin ilanı ile birlikte İngilizler İstanbul’u işgal etti. 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal eden İngilizler parlamentoyu da dağıttı. Birçok milletvekili Malta Adası‘na sürgüne gönderildi. Kalan milletvekilleri ise Ankara’ya kaçarak Mustafa Kemal’in başlattığı Kurtuluş Savaşı’na destek verdi. Meclis-i Mebusan; 69‘u Müslüman ve 46‘sı gayrimüslim 115 üyeden oluşuyordu.         

    Londra Konferansı ile tüm dünyaya duyurulan 28 Ocak 1920 tarihinde Misak-ı Milli şu maddelerden oluşuyordu:

1- Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığında Türk askerlerinin elinde bulunan topraklar bir bütündür, parçalanamaz. Mütareke Antlaşmasının çizdiği sınırlar içinde, din, ırk ve asılca birlik oluşturan vatandaşların oturduğu yerler hiçbir biçimde yurttan kopartılamaz.

2-Osmanlı saltanatının ve halifeliğin merkezi İstanbul‘un güvenlik içinde bulunması şartı ile Boğazlar açılabilir. Arap topraklarının, Batı Trakya’nın ve Kars, Ardahan ve Batum’da halkoyuna başvurulması gerekir.

3-Osmanlı Devleti‘ndeki Arapların çoğunlukta olduğu yerlerde de halkoyuna gidilmelidir.

4-Bağımsızlığımızı sınırlayacak siyasî, ekonomik hiç bir antlaşma kabul edilemez (kapitülasyonlar).

5-Ülke hudutları içinde kalan azınlıklara komşu ülkelerdeki Müslüman halka tanınan haklardan fazlası tanınamaz.

6-Bu şartlar kabul edilmezse barış yapmak imkânsızdır.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile