Murat Başesgioğlu Açıklaması
MHP İstanbul Milletvekili Murat Başesgioğlu, Türkiye’nin otoriter bir yönelime doğru gittiğini öne sürdü.
Adalet Bakanlığı 2014 yılı bütçe görüşmesinde Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) grubu adına konuşan MHP İstanbul Milletvekili Murat Başesgioğlu, adalet kavramının ne olduğunu ve geçmişten günümüze işlenen adalet sistemi hakkında bilgiler verdi. Ardından Başesgioğlu, “Bakınız, on yılı aşkın süredir yapılan çalışmalara, çıkarılan yasalara, uygulamaya ilişkin düzenlemelere, yargının sorunlarını çözeceği iddiasıyla yapılan 2010 Anayasa değişikliğine, toplumu büyük beklentilere sokarak çıkarılan 4 adet yargı paketine rağmen, maalesef çok ağır bir tabloyla karşı karşıyayız. Tazminat Komisyonu kurmamıza ve Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı tanımamıza rağmen, hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne en çok şikayet başvurusu yapılan ve yine hakkında en çok ihlal kararı verilen ülkeler içerisinde ilk sırada yer almaktayız” dedi.
“3 TEHDİT İLE KARŞI KARŞIYAYIZ”
Başesgioğlu, açıklamalarına şöyle devam etti: “Baştan beri, dikkat ederseniz üç hususa dikkatinizi çekmeye çalıştım. Birincisi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı; diğer ikincisi parlamenter demokrasiden uzaklaştığımız, otoriter bir yönelime doğru gittiğimiz; bir üçüncüsü de ülkemizin ve devletimizin bekası açısından etnik bir bölücülükle karşı karşıya olduğumuzdur. Bunlar çok hayati tehditlerdir. Birçok sorun stokumuz var; işsizlik gibi, eğitim sorunu gibi, sağlık sorunu gibi, sosyal güvenlik gibi birçok sorunumuz var. Ama bu saydığım hususlar yeni, hayati ve can alıcı sorunlardır. Türkiye bu üç noktada belli bir noktaya varmadan yoluna devam edemez, bölgenin güçlü ülkesi olamaz.”
“UMUTSUZ GÖZLERLE BAKILIYOR”
Bahsettiği görüşlerini çeşitli platformlarda dile getirdiğini ve umutsuz gözlerle bakıldığına şahit olduğunu söyleyen Başesgioğlu, “'Bu haldeki Türk yargısı mı bu meseleden bizi çıkaracak?' gibi açıkça telaffuz edilmeyen sorular soruluyor. Evet, bütün olumsuzluklara rağmen, içinde bulunulan bütün şartlara rağmen ben öncelikle, Türk hakim ve savcısının da içinde bulunduğu bu durumdan memnun olmadığını, bağımsız bir yargıyı, tarafsız bir yargıyı ve gerçek anlamında bir hukuk devletini hedeflediğini biliyorum. Onun için, benim umudum hala var ve inşallah, yargı cesareti konusunda önderler çıkacaktır. Yargının bağımsızlığı konusunda bu toprakların yetiştirdiği çok değerli insanlar çıkacak ve bu bahsettiğim üç tehdit konusunda, yasamanın yanında anayasal görevini yapacak güçlü kurumlar söz konusu olacaktır. Benim inancım budur, bu inancımı sonuna kadar taşıyacağım” şeklinde konuştu.
“ÇÖZÜM SÜRECİNE DESTEK VERMEMİZ BEKLENEMEZ”
Hükümetin, terörle mücadele görevini tam anlamıyla yerine getiremediğini iddia eden Murat Başesgioğlu, “Bu konudaki görevini yerine getirmeyen hükümet, PKK'yı ve bölücü başını muhatap alarak uzun süredir yaptığı gizli görüşmeleri, sözde açılım ve çözüm süreci adı altında açıktan yapmaya başlamıştır. Sözde çözüm süreci, tüm iddiaların aksine bir devlet politikası değildir çünkü bu konuda devlet politikası olması için işletilmesi gereken hiçbir karar süreci işletilmemiştir. Parlamentoda siyasal muhalefetin katıldığı veyahut da diğer Meclis gruplarının katıldığı bir karar oluşturma süreci geçmemiştir. Ben hatırlamıyorum, hiçbir Milli Güvenlik Kurulu'nda bu sözde açılım sürecine atıf yoktur. Çok açıkçası bu açılım sürecinin gerçek içeriğini bilen maalesef parlamentoda ve hükümet içinde çok sınırlı sayıda kişi bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu şekilde gizlenmiş bir projenin bir devlet politikası olması mümkün değildir. Her Milli Güvenlik Kurulu bildirisini dikkatle takip ediyorum. Size de tavsiye ediyorum, hiçbirinde bu çözüm sürecine bir referans yoktur ve bu çözüm sürecinin yapılma şeklinin ve akıbetinin devlet politikası olduğu yolunda bir açıklama yoktur, olması da kesinlikle mümkün değildir. Hiçbir devlet biriminin, neticede bizi ayrılığa getirecek, etnik bölücülüğe prim sağlayacak böyle bir projeye devlet katkısını sunması mümkün değildir” diye konuştu.
“ÇÖZÜM SÜRECİNİN TOPLUMSAL VE SİYASAL HİÇBİR MEŞRUİYETİ YOKTUR”
Çözüm sürecinin toplumsal ve siyasal hiçbir meşrutiyetinin olmadığını ileri süren Başesgioğlu, şöyle devam etti: “2011 seçimlerinde seçim meydanlarında vatandaşımızdan oy isteyen iktidar partisi, hiçbir şekilde bu şekilde bir süreci başlatacağını, PKK’yla, bölücü örgütle görüşeceğini ve çeşitli açılım denemelerinde bulunacağını milletimizle paylaşmamıştır. Burada, vekaletsiz bir iş görme söz konusudur ve bu, sonuçları itibarıyla hiçbir zaman toplumsal ve siyasal bir meşruiyete dayanmamaktadır. Ayrıca, bu sürecin her adımı -dikkatinizi çekerim- Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ve anayasa hukuku açısından açıkça suç teşkil etmektedir. Çıkarılan 4 yargı paketinin birçok hükmü bu sürecin içini doldurmak için yapılan taktiksel hamlelerdir. En son açıklanan demokratikleşme paketi de bu amaca matuftur. İster taktik ister stratejik olsun, atılan her adım birliğimizden, kardeşliğimizden bir parça koparmakta ve etnik ayrışmayı körüklemektedir. Geldiğimiz nokta, PKK’yı tüm Kürt kökenli vatandaşlarımızı temsil noktasına çıkarmış, etnik bölücülüğü siyasallaştırmış, muhatap almış ve meşru sayarak müzakere edildiği bir noktaya getirmiştir. Aslında bu saydığım hususlar bir terör örgütünün baştan beri hedeflediği hususlardır. 1983 yılında Türk milletine isyan eden bölücü örgüt, 800 bin kişilik Türk Silahlı Kuvvetlerini yenemeyeceğini biliyordu. O, günün birinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendisini masanın karşısına oturtup muhatap almasını, kendisini meşru saymasını ve kendisiyle müzakere koşullarını oluşturmasını hedeflemiştir. Çok açıktır, bu kürsüden hicap duyarak ifade etmek istiyorum ki bu örgüt, 1983'ten beri yapmış olduğu mücadeleler sonunda bu hedefini bu devirde yakalamıştır. Bunu sizin ve aziz milletimizin tertemiz vicdanlarına havale ediyor ve önümüzdeki sürecin ülkemiz açısından, kardeşlik hukukumuz açısından çok kritik bir süreç olduğunu da takdirlerinize sunmak istiyorum.”