Yakından tanımıyorum, ama yakınından geçmişliğim var. Geçtiğimiz yaz İstanbul’un yandığı bir gün, şehirde Bebek Şenliği var, meteoroloji “Evden çıkmayın” uyarısı geçse de gidiyorum. Ama ne Bebek’i, ne şenliği; kendimi meydandaki restoranlardan birine atıyorum. Mönüye değil de önümden geçen Cem Özer’e bakıyorum. Tek başına ve suratından düşen binlerce parça. Olabilir. Gülerek geçse “Kendi kendine gülüyor, delirmiş” deriz çünkü! Aradan yarım saat geçiyor, bu kez önümden Nurgül Yeşilçay geçiyor. O da yalnız ve suratında aynı parçalı bulutlar. Islak saçları gelişigüzel toplanmış, elindeki kitaba saçlarından sular damlıyor. Arka arkaya iki mutsuzluk karesi, pek de rol kesmiyorlar gibi... Aç iPhone’u, gir Twitter’a yaz, “Ohoo bu iş bitmiş” diye... Ama bu yazılmaz, o mutsuzluğu gören kimse edebiyat parçalayamaz. Halbuki flashback’lerde bu kadar karanlık sahneler yok. Görmediğimiz karelerde Nurgül Yeşilçay; üç kardeşi, anne babasıyla Afyon’da. Mutlu bir aile. 1998’deki karede biz de varız, Balat’tayız. İkinci Bahar dizisi, sokaklarda insan bırakmayan cinsten bir drama ve Nurgül Yeşilçay, Türkan Şoray’ın kızını canlandırıyor üzerinde “Genç Türkan” etiketiyle. Eskişehir’de okuyor o günlerde, evinde televizyon yok, diziyi zaman zaman aşağıdaki Vestel bayiinde izliyor. O günleri “Dükkân sahibiyle birlikte geçiyorduk ekranın karşısına...” diye anlatıyor.
EVLENMEYELİM, BOŞANIRIZ
Ama elbette aklı sinemada. Her Şey Çok Güzel Olacak ve Şellale’de görünüyor, sonra Asmalı Konak’ın Bahar’ı olması için dizi teklifi geliyor. Yine sokakları boşaltan bir drama. Dizinin finali, New York’ta çekilen Asmalı Konak: Hayat filmiyle sinemalarda gösteriliyor. Hollywood’un kapılarına dayanmışız; halının üzerinde yürümeli, el sallama soslu... Ancak film, hüsran muhasebesi yaptıracak cinsten. Aradaki Mumya Firarda filmini sayamıyoruz dahi, zira Nurgül Yeşilçay için bile bu film adeta bir Mısır tatili! Asmalı Konak: Hayat’ın galasının olduğu günlerde; stresten saçkıran olduğunu, bir gece önce sevgilisiyle motosiklet kazası geçirdiğini, kafasındaki küçük kellik ve gözündeki morlukla anlatıyor bir röportajında. Büyük konuştuğu röportajlardan biri! Zira “Bir sevgilim olsa ‘Nasıl ayrılırız’ diye bakarım. O yüzden evlenenem” diyor. Atıp tutmuyor; sevgilisi Selim Kemahlı’dan evlilik teklifi alınca “Biz evlenmeyelim, çünkü boşanırız, hayatı toz pembe göremiyorum. Her şeyin kötü sonla biteceğine inanıyorum. Zaten ben mutlu sonları hiç sevmem” diyen bir kadından bahsediyoruz.
SENARYODA EVLİLİK VARDI
Ama işte söz röportajda durduğu gibi durmuyor ve 2004’te yıldırım nikâhıyla Cem Özer’le, Cem Özer’in senaryosuyla evleniyor. Senaryoya göre Özer, önce ikisinin de nüfus cüzdanlarını ortadan yok ediyor. Yenisini çıkarmak için belediyeye gidiyorlar. Bu, Cem Özer’in evlilik yolunda attığı dördüncü zar, Nurgül’ün ilk denemesi. Belediye başkanının “Bize yaptığınız müracata dayanarak sizi karıkoca ilan ediyorum” sözlerine, Nurgül Yeşilçay “Pek öyle olmadı ama...” diyerek yanıt veriyor. Neden evlendiklerine dair hazırladıkları mini manifestoda Yeşilçay, “Cem’in telefonuna bakınca eşiyim diyebilmek için” notunu düşüyor. Ne evliliği, ne çocuk doğurmayı aklından bile geçirmeyen kadın, artık evli ve ünlü. İyi oyuncu olduğunu kanıtlayabileceği projeler var önünde...
BOŞLUĞUN ADI OSMAN NEJAT
Eğreti Gelin filmiyle Altın Portakal’a aday olup da ödülü alamadan eve dönerken, “Yerim portakalını” diyor. Erden Kıral’ın yönettiği Vicdan’daki rolüyle bu ödülü aldığında ise sahnedeki ilk tepkisi “Bu muymuş?” oluyor. Portakalı soyuyor, başucuna koyuyor, işine bakıyor... Ancak içinde belli ki bir boşluk var. Boşluğun adı, Osman Yağmurdereli’nin anısına verilen isimle, Osman Nejat. Hayatı onunla doluyor. Herkes “Bu kadın bu adamla ne yapıyor?” sorusuna yanıt ararken, o susuyor, çocuğu için sessiz ortamlar yaratıp onu uyutuyor. “Projelerde beraber yer alan karıkocalar boşanırmış” diye gülerek anlattığı hurafeye inat, Adem’in Trenleri filminde kocasıyla başrolleri paylaşıyor. Solo projelerine de devam ediyor, Fatih Akın’ın Yaşamın Kıyısında filmiyle bu kez Cannes’da gerçek kırmızı halıda yürüyor. Ancak belli ki bir noktada işle aşk birbirine karışıyor, düğüm oluyor. Cem Özer’in ortağı olduğu film şirketinin borçları yüzünden evlerine hacizler geliyor, dedikodular “Nurgül kazanıyor, Cem harcıyor” noktasına varıyor. “Cem’le dedikodu yapmayı çok severim” diyen kadın artık bir dedikodunun parçası oluyor. Belediye salonunda yıldırımla, havai fişeksiz başlayan evlilik, yeniden denemelere rağmen yıpranıyor. Mutlu sona inanmayan kadın, hikâyenin sonunu başından biliyor.
O mutlu sonlara inanmamaya devam etsin; şimdi Bebek’te önümden yüzü gülen bir kadın geçiyor. “Nurgül Yeşilçay’dan kadınlara öğütler” kitabına, “Saçlarınızı balla yıkayın”ın yanında “Yüzünüzü aşkla yıkayın” maddesi de giriyor.
Mutlu sona inanmayan kadın
Mutlu sona inanmayan Nurgül Yeşilçay, hikâyenin sonunu başından biliyor