Nasreddin Hoca’nın 1208 yılında Sivrihisar Hortu’da doğduğu tüm kesimler tarafından kabul görüyor. Fakat son yıllarda Sivrihisar’da yapılan çalışmalar, kabrinin bu ilçede olduğu iddiasını güçlendiriyor. Bu durum Akşehir tarafından pek hoş karşılanmasa da, 38 akademisyenin çalışmalarında sona doğru gelindi. Bu çalışmalar ışığında hazırcevap ve mizah anlayışına haiz bir bilge olarak tanınan Nasreddin Hoca’nın Sivrihisar’a dönerek hayatını kaybettiği belirtiliyor. Çalışmalar sırasında Hoca’nın asıl isminin Nasrüddin Hoca Nusrat olduğu ve oğlu Şeyh Ömer’in sanılan mezar taşının kendisine ait olduğu ortaya çıktı. Bu sonuçların yanı sıra Sivrihisar’dan Akşehir’e giden mezar taşlarının belgelerine de ulaşıldı.
1888 Ankara Sal-Namesi’nde ne yazıyor?
Sivrihisar’da çalışmaların sonuna gelen akademisyenler, araştırmaların tüm detaylarını açıklamaya hazırlanıyor. Bu detaylı açıklama öncesi Nasreddin Hoca ve ailesine dair yeni bulguların gün ışığına çıkartıldığı ‘Sivrihisarlı Sinan Paşa ve Nesir Edebiyatı’ kitabının tanıtımı yapıldı. Bu tanıtımda konuşan Anadolu Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Mahur Tulum, yapılan çalışmaları kısaca anlattı. Sivrihisar’da bulunan 2 mezar taşının ve tarihi belgelerin olayı aydınlattığını anlatan Tulum, "Aslında elimizde 2 tane taş var. Sadece Nasreddin Hoca’ya ait olduğunu söylediğimiz taşı değerlendirerek, bu sonuçlara varamayacaktık. Nasreddin Hoca’nın kızına ait olan taşı da inceledikten sonra 2 taşı mukayese ederek, filolojik çalışmalar ile sonuçlara vardık. 1888 Ankara Sal-Namesi ile başlamak istiyorum. Mesela Sivrihisar’da Peygamber Efendimize ait bir asadan bahsediyor. Burada 1888 yıllarında bulunuyormuş. Son cümleye bakalım, ’Kasabaya şark ceddinden giren yolun sol tarafında Hoca Nasreddin’in kerimelerinin kabri vardır’ kaydı düşülmüş" dedi.
"Taş yerinden alınıyor"
Yapılan tamiratlar sırasında yanlış adımların atıldığını belirten Tulum, "Daha sonra 5 Nisan 1923 ile 31 Aralık 1928 tarihleri arasında Sivrihisar’da Evkaf Memuru olarak görev yapmış Mehmet Necmeddin Efendi’nin yürüttüğü vakıf eserlerinin tadilat işlemlerine dair arşiv belgeleri bulunuyor. Tamiratlar sırasında, ’Seyyide Hamamı şark cihetinde ve yol üzerindeki duvarı dibinde bulunan atik ve dolgu kabristanın ref ve tesviyesiyle hamam duvarının rutubetten kurtarılması’ kaydı düşülmüş. Aslında kaş yapayım derken göz çıkarmanın güzel bir örneğidir. Atik kabristanın kaldırılması ve düzlenmesi ile duvarın rutubetten kurtarılması olmuş. Orada güzel bir temizlik yapılıp, taş yerinden alınıyor" diye konuştu.
"İnşallah taşı ait olduğu yere aktaracağız"
Nasreddin Hoca’nın kızına ait olan mezar taşının Sivrihisar’dan Akşehir’e götürüldüğü tescil fişlerini kaynak göstererek açıklayan Prof. Dr. Mehmet Mahur Tulum, "Taşın buradan alınmasını, taşınmasını, teferruatını ve macerasını daha sonraki yayınlarda paylaşacağız. O yüzden bu kısmı şimdilik atlıyorum. Bu taş bir şekilde Akşehir’e götürülür. Bakın tescil fişinden bahsediyorum, merhum Müze Müdürü Dursun Çağlar ve Prof. Dr. Erol Altınsapan ki kendisi aramızdadır. 2003’de Akşehir Taş Eserler Müzesi’ne giderek, Hoca’nın kızı, o zamanlar bilinen adıyla Fatıma Hatun’a ait mezar taşının tescil fişini kayda alıp fotoğraflarını çekmişlerdir. Burada önemli olan şey, tescil fişinde Sivrihisar’dan Konya Müzesi’ne ardından da Akşehir’e nakil edildiği yazısıdır. Sivrihisar Belediye Başkanımız Hamid Yüzügüllü’nün girişimleri var, en yakın zamanda inşallah taşı ait olduğu yere aktaracağız" şeklinde konuştu.
"Taşın Nasreddin Hoca’ya ait olduğu sonucuna ulaşılmıştır"
Nasreddin Hoca’nın oğlu Şeyh Ömer’e ait olduğunu düşünülen sandukanın aslında Hoca’ya ait olduğunu belirten Tulum, "Şimdi ikinci taşa geçip, konuyu birleştireceğiz. Ulu Camii Kütüphanesi’nde saklanmaktayken, daha sonra Sivrihisar Belediye binasına taşınan taş sanduka uzun yıllardır Nasreddin Hoca’nın oğlu Şeyh Ömer’e ait olduğu bilinegelmiştir. Neden böyle olmuştur? 1962-1966 yılları arasında Eskişehir Valisi olan İhsan Tekin, bu taş sanduka üzerindeki ismi okumuş. ’Şeyh Ömer, İbn-i Nasreddin Hoca’ olarak okumuş. Bu bilgi de 2013 yılına kadar böyle gelmiş. Belki de bu yüzden bu taş da Akşehir’e gitmedi. Yoksa her an bu da gidebilirmiş. Üzerinde bir müddet çalıştıktan sonra Nasreddin Hoca’nın kızına ait olan mezar kitabesi ile karşılaştırma neticesinde Nasreddin Hoca’nın asıl adının Nusrat olduğu tespit edildi. Bu Nusrat kelimesi kızının mezar taşında da var. Birbirlerini teyit ediyorlar. Sonrasında taş sandukanın oğlu Ömer’e ait değil de, Nasreddin Hoca’nın bizzat kendisine ait olduğunu zaten tespit etmiştik, bu iddiayı da kamuoyuna duyurmuştuk. Aradan 5 yıl geçti ve işte bu taş sandukanın üzerinde Nasrüddin Hoca Nusrat, İbn-i Şemsüddin yazısı var. Dolayısıyla bu iki taşın birlikte değerlendirilmesi ile bu taşın Nasreddin Hoca’ya ait olduğu sonucuna ulaşılmıştır" dedi.
Nasreddin Hoca Hakkında Bilinmeyenler Gün Yüzüne Çıkıyor
Nasreddin Hoca hakkındaki bilinmeyenler ya da yanlış bilinen bilgiler yapılan araştırmalar sonucu gün yüzüne çıkmaya devam ediyor.