İşte Nuray Mert’in köşe yazısı;
Diyarbakır’da kaldığım dört gün gündemin biraz gerisine düşmüşüm. Bölge konusunda eksikliğimi gidermek adına, doğru dürüst gazete bile okuyamamıştım. Bu esnada Milliyet’te Devrim Sevimay, çok önemli bir iş yapmış, siyaset bilimci Andrew Arato ile, daha önce (2008) yaptığı röportajlara bir yenisini eklemiş. Ve de, belli ki, bu elektrikli ortamda, Arato’nun söyledikleri tepki çekmiş.
Sosyal bilimler’ ve aslında daha doğru ifadeyle ‘sosyal-siyasal teori’ dediğimiz alanda, bilimsel kesinlik diye bir şey yok, o nedenle, ‘Bulduk bir bilim adamı, meselenin doğrusunu öğrendik!’ demek mümkün değil. Kaldı ki, pozitif bilimlerde bile, bir noktadan sonra, her şey tartışmalı.
Bu konuda, uzun bir pozitivizm tartışmasına girmek yerine, domuz gribi aşısı üzerine kopan kavga gürültüyü hatırlatmam yeterli olur sanırım.
Ancak, durum bu diye, toplumsal-siyasal konularda herkes aklına geleni söyler ve söylenenlerin değeri birbirine eşittir demek de hiç mümkün değil. ‘Toplumsal-siyasal olgular’ çıplak gözle izlemek suretiyle anlamlandıracağımız ve sıradan bir dille izah edebileceğimiz şeyler değil. O nedenle kavramsal bir dil ve kuramsal bir çerçeveden bakmak gereği duyuyoruz. Tabii bu gereği duymayanlar da var. Ancak, mesela Volterie’in veya İbn-Haldun’un ve hatta Gazali ve St. Augustine gibi büyük teologların ne söylediğini bilmeyen ve önemsemeyenlerin varlığı, bu türden düşünürlerin ve düşünce sistemlerinin önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Tıpkı bunun gibi, toplumsal-siyasal kuram alanı fazlasıyla derin tartışmaların var olduğu bir alan, ama bu alanı ciddiye alıp almamak, durumun farkında veya konunun ‘cahil’i olmakla ilgili bir husus.
Türkiye’de Anayasa değişikliğine ilişkin görüşleri ile gündeme gelen Andrew Arato, önemli bir siyaset kuramcısı. Düşüncelerine katılırsınız katılmazsınız, o başka şey. Ancak, Arato’nun Türkiye’de bazılarının hoşuna gitmeyen şeyler söylemiş olması, siyasal kuram açısından önemi kolayca reddedilecek biri muamalesi görmesine gerekçe olamaz.
O nedenle, tüm bu hatırlatmaları yapmak istedim. Dahası, ben şahsen Arato’yu çok
önemsediğim için, daha önce de kendisinden söz etmiştim. Arato’yu, en son, 28 Aralık tarihinde, Radikal gazetesi ve Koç Üniversitesi’nin düzenlediği bir toplantıda izlemek fırsatı bulmuştum. O toplantıda da, çok çarpıcı şeyler söylemişti, ancak nedense, bu toplantı gazetemizde yer bulmadı ve benden başka kimse bu toplantıdan söz etmedi.
Oysa, yine Türkiye’de Anayasa değişikliği konusunda konuşmuş ve toplantıda hazır bulunan Prof. Ergun Özbudun ve Serap Yazıcı’ya ağır eleştiriler yöneltmişti. Her ikisinin de bu eleştiriler karşısında oldukça
suskun kaldıklarını hatırlıyorum.
Son olarak, Arato’nun hukukçu olmamasına rağmen Anayasa değişikliği üzerine ciddi otoritelerden biri sayılmasının nedeni, Anayasa yapma süreçlerinin sadece hukuk tekniği alanı ile sınırlı olmayan, ‘siyasal müzakere süreçleri’ olmasıdır. Anayasalar, siyasal sistemlerin hukuki tarifleridir. Ülkemizde bu gerçek tamamiyle unutulmuş veya hiç bilinmiyor vaziyette (Bu husus, Arato üzerine tartışmaktan daha önemli olduğu için bu konuya tekrar döneceğim).
Arato’nun Anayasa yapma süreçlerine yoğunlaşması, siyasal müzakere süreçlerine ilişkin ilgi ve birikiminin sonucu oldu. Irak’ta Anayasa yapma sürecine ilişkin son kitabı (Constitution Making Under Occupation, Columbia University Press, 2009), bir hukuk kitabı değil, bir siyasal müzakere süreci ve denklemi çalışması. Ancak, Arato’nun kim olduğunu merak edenlere, öncelikle, 1994’te yayımladığı ‘Politik
Teori ve Sivil Toplum Üzerine’ eserine (Civil SocietyPolitical Theory, The MIT Press) göz atmalarını tavsiye ederim. Zira, bu meseleler, bu isimler, üzerine ‘serbest çağrışım’la, edebiyat parçalanacak konular değil. Önce bu noktanın altını çizelim, sonra Anayasa konusuna tekrar döneceğiz.
Nuray Mert: 'Arato ve Anayasa'
Radikal gazetesi yazarlarından Nuray Mert bugünkü köşesinde siyaset bilimci Andrew Arato ve Anayasa paketini kaleme aldı.