Öğretmen Binbaşı İken Yaş Kararıyla TSK İle İlişiği Kesilen Çelenk Açıklama Yaptı

''28 Şubat süreci''nde, emekliliğine 2 ay 13 gün kala Yüksek Askeri Şura kararıyla Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiği kesilen emekli Öğretmen Binbaşı Arif Çelenk, ''Disiplin mahkemesi başkanı olabilmeniz için her şeyden önce disiplinsiz olmamanız lazım. Fakat ordudan, 'disiplinsizlik'ten atıldım. Gazeteler olayı 'Disiplin mahkemesi başkanı, disiplinsizlikten atıldı' diye vermişlerdi'' dedi.

Çelenk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ''28 Şubat süreci''ne bir anda girilmediğini, bu sürecin bir geçmişi olduğunu belirtti.

''Bizler askeri okullarda görevliydik. Öğretmen binbaşı görevindeyken askeriyeden ilişiğim kesildi'' diye konuşan Çelenk, ''Kendim ilahiyatçıydım. Din dersi öğretmeni olmak üzere görevlendirildim. Fakat gelin görün ki 28 Şubat sürecinde 'dinci' diye ordudan uzaklaştırıldım. Genellikle yaptığım görevlerle sonuçları ters oldu benim için'' dedi.

1990'lı yıllara gelindiğinde 28 Şubat'ın izlerini yavaş yavaş hissetmeye başladıklarını belirten Çelenk, şöyle devam etti:

''Belki de bu, NATO'nun konsept değiştirmesinden olsa gerek diye düşünüyorum. Önce mescitlerde devamlı ibadet etmek, daha sonra resmi elbiselerle mescide gitmemiz yasaklandı, Işıklar Askeri Lisesi'nde görev yaptığımız sıralarda. Askeri okullardan özellikle dini muhteviyata sahip tüm kitaplar toplatıldı. O günkü gazeteler bunu, büyük feryatlarla ifade ettiler. O günkü yazarlardan duyarlı olan Fehmi Koru, Mehmet Altan ve daha diğerleri konudan uzun uzun bahsettiler. Demokrat olanlar yandı.''

-''Sürgün olarak gönderilmeme rağmen personel şube müdürü yapıldım''-

Çelenk, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Kıtalara sürüldüğümüzde de, giderken bütün arkadaşlarla ilgili olduğu gibi benimle de ilgili kuvvet komutanlıklarından birinci kolordu komutanlığına oradan da bağlı bulunduğum tugayın komutanına yazılarda 'Antilaik tutumundan dolayı Arif Çelenk birliğinize atanmıştır. Kendisinin takip edilmesi, onun hakkındaki yazışmaların bize el yazısı ile bildirilmesi ve bir açığı bulunduğu takdirde orduyla ilişiğinin kesilmesi...' deniliyordu, takip altındaydık. Kıtalara sürülmemize rağmen başarımızdan dolayı tugay komutanı tarafından farklı görevler veriliyordu.''

Sakarya'daki tugaya sürgün olarak gönderilmesine rağmen burada personel şube müdürü olarak göreve başladığını dile getiren Çelenk, bulunduğu tugayda daha sonra disiplin mahkemesi başkanı olarak görevlendirildiğini belirterek şöyle devam etti.

''Disiplin mahkemesi başkanı olabilmeniz için her şeyden önce 'disiplinsiz' olmamanız lazım. Fakat ordudan, 'disiplinsizlik'ten atıldım. O günkü gazeteler olayı 'Disiplin mahkemesi başkanı, disiplinsizlikten atıldı' diye vermişlerdi.''

-''Askeri tesislere, birliklere girişlerimiz yasaklandı''-

Arif Çelenk, emekliliğine 2 ay 13 gün kala Aralık 1996'daki Yüksek Askeri Şura toplantısında alınan kararla Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiğinin kesildiğini anlattı.

Arif Çelenk, orduyla ilişiği kesilen tüm personelin bilgilerini ihtiva eden resimlerin çoğaltıldığını ve askeri birliklere dağıtıldığını belirterek, ''Burada, vatan haini gibi algılanmak çok kötüydü. Atılma gerekçesi olarak, o kadar uydurma birtakım konular oluşturmuşlar ki... Bizler, kağıt üzerinde oluşturulan birtakım örgütlerin, sanki mensubuymuşuz gibi, bütün birliklere yayınlamışlardı. Ordudan atıldıktan sonra, kendi görev yaptığım okulların önünden geçemez oldum. Öğrencilerimizle karşılaştığım zaman yaşadığım duyguları hiçbir zaman unutmam mümkün değil'' şeklinde konuştu.

Babasının orduya büyük bir güveni olduğunu anlatan Çelenk, şöyle devam etti:

''Hele rahmetli babamı hatırlıyorum. Orduya, 'peygamber ocağı'na o kadar çok güveni vardı, asker ve subay olduğum için o kadar çok sevinmişti ki. Ama atıldığımda çok üzüldü. Babam, bir taraftan bana güveniyor oğlu olarak, bir taraftan da orduya, 'peygamber ocağı' inancıyla bağlılığı var. 'Oğlum, sana güveniyorum, dürüstsün, doğrusun, güzelsin ama, senin hakkında birisi yanlış rapor vermiş olmasın' diye söyleyerek, o kutsal ocağa toz kondurmaktan çekiniyordu. Gönlüm ne kadar isterdi ki rahmetli babamın 12 Eylül 2010 referandumuyla birlikte haksızlığım kanıtlanarak, o gün bazı maceraperest kişilerin uydurdukları hayali raporlarla ordudan atıldığımın belgelenmesi üzerine haklarımın iade edilmiş olarak bugün milletin verdiği yetkiyle albay rütbesine çıkarılmış olduğumu öğrenmesini çok isterdim.''

-''Statümüz değişti, gelir düzeyimiz sıfırlandı''-

TSK ile ilişiğinin kesilmesinin, aile yapısını da etkilediğini dile getiren Çelenk, o dönemde yaşadıklarına ilişkin diğer detayları şöyle paylaştı:

''Statümüz değişti, gelir düzeyimiz sıfırlandı. Çok iyi hatırlıyorum Sakarya Belediyesi'nde çalıştığım dönemde Valilik kanalıyla, 'Bu kişiler belediyenizde çalışıyor mu, hangi kararla işe alındılar' gibi yazılar geldi. Bunlar hala elimde duruyor. Bazı arkadaşlarım bu durumları kaldıramayıp işlerinden oldular. Bu durum, aileleriyle sorunlar yaşamalarına, evleriyle ilgili problemlere yol açtı. Evlerine ekmek götüremeyen kişilerin yuvalarının yıkılmasına kadar sürdü ki oda apayrı bir zulüm olarak hala zihnimdedir.

Küçük çocuklarımın okulları değişti, yaşadığı bölgeler değişti, arkadaşları değişti. Belki sınıf arkadaşlarının yanında, ordudan atılan birisinin o günkü malum medya tarafından hain ilan edilmemizden dolayı o şekilde görünüyor olmalarını çocukların hazmettiğini hiç sanmıyorum.''

-28 Şubat soruşturması-

''15 yıldan bu yana ordu içindeki birtakım yapılanmaların varlığını anlattıklarını'' belirten Çelenk, şu ifadeleri kullandı:

''Bizler hakkında yanlış olarak raporlar tutulduğundan, bunların kasıtlı olduğundan, bizim davranışlarımızla hiç alakası olmadığından söz ettik ama bu sözlerimizi 15 yıldır kimseye dinletememiştik. Bugün 28 Şubat'ın gerek birinci gerekse ikinci dalgasında olsun, bizim o günlerde 'Orduda birtakım faaliyetler var' dediğimiz haberle, bugünkü basının onlar hakkındaki belirlediği yargının sorduğu sorudaki gerekçelerin, örtüştüğünü görüyorsunuz.

Adalet tecelli edecektir. Onlar henüz benim nazarımda suçlu değildir. Kesinleşmediği ölçüde de suçlu diyemem. İlla ceza almaları içinde diyemiyorum ama her şeyden önce ordunun aklanması, TSK'nın tekrar eski itibarını kazanması, 'peygamber ocağı' olarak millet tarafından algılanabilmesi için bizler millet tarafından nasıl aklandıysak, o generallerimizin de mutlaka aklanmaları gerekir. Eğer hakikaten yaptıkları varsa ordumuz için, hepimizin içinde bulunduğu ve o değer yargılarıyla beslediğimiz müessesenin aklanması için, suçluysalar suçlarına razı olsunlar, onlar da orduyu benim kadar seviyorlar. Suçsuz iseler yargı zaten gereğini yapacak. Her halükarda TSK kazanacaktır. Bu açıdan TSK adına seviniyorum, o kişiler adına üzülüyorum.' '
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile