Orams Kararına karşı alınabilecek önlemler

Orams davası KKTC de tatil evi satın alarak KKTC'nin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunan yabancıları korkutmak amacıyla açılmıştı. Bu saldırıyı önlemek için KKTC nin statüsünün yükseltilmesi ve KKTC tapularına duyulan güvenin artırılması gerekiyordu. O tarihteki KKTC Yönetimi bu yönde hareket etmemiş, aksine KKTC nin statüsünü ve tapularını tar

Bugün Orams davası Rum mahkemelerinde devam ederken neler yapılması gerektiğini inceleyeceğiz.
İngiliz vatandaşı olan Orams ailesi emekliliklerini geçirmek için KKTC de tatil evi sahibi olmaya karar verdiler . 2002 yılında Laptaya gelerek bir arsa aldılar ve üzerine villa inşa ettiler. Arsanın 1974 öncesi sahibi olduğunu iddia eden Apostolides Ekim 2004 de Orams ların aleyhine Rum Mahkemesinde dava açtı. Apostolides in avukatı Kandunas ise KKTC ye gelerek davanın evde oturan Oramslara tebliğ edilmesini sağladı.
Devletler arasında dava açılmasına, daha tebliğine ilişkin anlaşmalar yasalar ve kurallar vardır. Apostolides ile avukatı Kandunas ın bu kurallara uyma gibi bir düşünceleri yoktu . Çünkü KKTC diye bir devlet olduğunu kabul etmiyorlardı.
Davada evin yıkılması, Apostolides e iadesi ve tazminat talep edildi. Dava Oramslar aleyhine açılmakla birlikte gerçekte davalı olan KKTC idi. Çünkü bu davada KKTCnin yasal bir devlet olmadığı, yasalarının ve tapularının geçersiz olduğu iddia ediliyordu.
KKTC yasalarının ve tapularının geçerli olduğunu kanıtlamak Orams ailesine mi kalmıştı? Böyle bir konuyu Rum mahkemelerinde tartışma yetkisini Oramslara kim vermişti? Genelde KKTC hukukunun geçerli olup olmadığının tartışıldığı bir davada tartışma yükünün Oramsların omuzlarına yüklenmesi haksızlık değil miydi? İlk anda insanın aklına bu sorular geliyordu.
Kıbrıs ta iki farklı tez olması
Kıbrısta 100 yılı aşkın zamandan beri iki farklı tez çatışmaktadır. Rum tezi Kıbrısta tek halk olduğu tezidir. Bu tezden hareket ettiğimiz zaman sadece Rum çoğunluğun self determinasyon hakkı olduğu, Zürih ve Londra antlaşmaları ile 1960 Anayasasındaki eşitlik ilkesinin geçersiz olduğu, Rum Yönetiminin silah zoruyla tüm adaya egemen olmaya hakkı olduğu, azınlık olan Kıbrıs Türklerinin Rum işgal güçlerine karşı direnmemeleri gerektiği sonuçları çıkmaktadır. Rum tezinin kabul edilmesi halinde KKTC sahte bir devlet haline gelmektdir. Bu durumda Kıbrısın Kuzeyindeki Türk işgaline sona verilmesi ve Kıbrısın birleşmesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Türk tezi ise bu tezin tam tersidir. Türk tezine göre Kıbrıs Cumhuriyeti, Rumların etnik temizlik saldırıları nedeniyle 21 Aralık 1963 de ikiye bölünmüştür. Kıbrıs Rum devleti etnik temizlik suçu işleyen Rum işgal yönetiminin devamıdır. KKTC, ortak devleti yıkan Rum devletinden daha yasaldır.
Orams davasının Türk tezine uygun olarak savunulmaması
Türk tezine göre Kıbrısta iki devlet olduğuna ve KKTC Rum devletinden daha yasal olduğuna göre Orams davasının iki devlet arasındaki bir sorun olarak ele alınıp çözülmesi gerekiyordu. Halbuki dava Orams ailesinin şahsi bir davası olarak yürütülmüştür. KKTC Yönetimi Orams ailesinin arkasına saklanmış ve bu ailenin fazla zarar görmemesi için destek sağlamakla yetinmiştir.
Tapu verme hakkının sadece devletlerde olması
Tapu verme sadece devletlerin yapabileceği bir iştir. Devlet olmayan kuruluşlar örneğin belediyeler, şirketler v.s. tapu veremezler. KKTC tapularının geçerliliği KKTC nin bağımsız yasal bir devlet olmasına bağlıdır. KKTC bağımsız devlet olma özelliğinde ısrar etmezse tapularına da gölge düşeceği açıktır.
Oramsların KKTC yasalarına uygun hareket etmiş olması
Orams ailesi KKTC yasalarına tamamen uygun hareket etmiş bunun dışında herhangi bir şey yapmamıştı. Bu durumda dava açıldığı zaman KKTC Yönetiminin devreye girerek Oramslara “ senin bu dava ile ilgin yok, sana tapuyu veren benim, sorumlu olan benim, dolayısıyla davayı ben savunacağım ” demesi ve sorunu devletler arasında bir sorun olarak ele alıp çözmesi gerekiyordu. KKTC Yönetiminin bunu yapmaması ve davanın Oramsların kişisel davası imiş gibi yönetilmesine izin vermesi hataların başlangıç noktasıdır. Burada Türk tezine inanmayan ve Rum tezini benimseyen bir anlayışın izlerini görmek mümkündür.
Devletler arasındaki sorunların çözülmesinde “karşılıklılık” ilkesinin uygulanması
Devletler arasındaki sorunlar “karşılıklılık” ilkesi uygulanarak çözülür. Bu yolla sorunların nasıl çözüleceğine Kıbrıstan bir örnek verelim. Bilindiği gibi 21Aralık 1963 den beri Kıbrıs Türk Halkının ayrı egemenliği vardır ve kendi bölgelerinde bağımsız bir devlet olarak hareket etmektedir. Kıbrıs Türk Yönetimi de geçmişte sorunlarını diğer bağımsız devletler gibi çözmekteydi.
1971 yılında 40 kadar mücahit eğitim için Serdarlı sancağına gidiyordu. Sivil kıyafetli mücahitlerin asker oldukları her hallerinden belli idi. Mücahitler Rum bölgesinden geçerken Rum polisi tarafından tutuklandılar. Türk Yönetimi derhal harekete geçti ve Türk bölgelerinden geçen Rumları tutuklatmaya başladı. BM devreye girdi. Aynı akşam mücahitlerle Rumlar karşılıklı olarak serbest bırakıldılar. Bu yaklaşım Kıbrısta iki devlet olduğunu ve “karşılıklılık” ilkesinin uygulandığını tüm dünyaya ilan ediyordu. Tüm dünya haklarına sahip çıkan onurlu Kıbrıs Türk Halkına saygı duymak zorunda kalıyordu. Türk Yönetiminin tepkisini gören Rum Yönetimi bir daha aynı hataya düşmedi ve sivil kıyafetli mücahitleri tutuklatmaktan vazgeçti.
Türk Yönetimi böyle davranmayıp mücahitlere “daha dikkatli olup yakalanmamalıydınız. İyi bir avukat tutup Rum Mahkemesinde savunmanızı yapınız” deseydi ne olacaktı? Orams davasında yaşanan sorunlar orada da yaşanacaktı. Mücahitler perişan olacağı gibi dünyaya Kıbrıs Türk Halkının bağımsız bir devlete sahip olmadığı, azınlık olmaya razı olduğu mesajı verilmiş olacaktı.
Orams davası Rum mahkemesinde tartışılırken neler yapılmalıydı?
Orams davası Rum mahkemesinde açıldığı zaman diğer bağımsız devletler böyle bir sorunu nasıl çözerlerse aynı şeyler yapılmalıydı. Neler yapılabileceği konusunda akla çeşitli görüşler gelmektedir. Akla gelen yöntemlerden herhangi biri seçilebilirdi. Önemli olan hangi yöntemin seçileceği değil, devletler arasında geçerli olan “karşılıklılık” ilkesinin uygulanması idi.
Örneğin Orams davasını açanlar aleyhine KKTC yasalarını ihlal ettikleri için ceza ve hukuk davaları açılabilirdi. KKTC de açılan davalarla Rum tarafındaki dava aynı güne tayin edilebilirdi. Böylece dünyaya Kıbrısta eşit iki devlet olduğu ve “karşılıklılık” ilkesinin uygulanacağı gösterilebilirdi.
Alternatif olarak bir yasa yapılarak KKTC tapularının tartışıldığı davalarda KKTC nin taraf yapılması gerektiği ve başka kimsenin KKTC tapularının geçerliliğini tartışmaya yetkili olmadığı belirtilebilirdi. Oramslar bu yasaya dayanarak Rum Mahkemesine gitmekten kaçınma olanağını bulacaklardı. Gitseler bile tek söyleyecekleri söz “biz KKTC yasalarına göre hareket ettik. Yaşadığımız yerin yasalarına uymak zorundayız. Siz sorununuzu KKTC ile halledin” demek olacaktı. KKTC yi taraf yapamayan Rum devleti ise davayı geri çektirmek zorunda kalacaktı.
Bunlara ek olarak KKTC tapularına devlet garantisi verilse ekonomik kalkınma hiçbir sarsıntıya uğramadan devam edecekti. Böylece Rumların Kıbrıs Türk Halkını kendilerine hizmet veren fakir bir azınlık haline getirme hayalleri sona erecek ve Kıbrıs, ekonomik refah düzeyi eşit iki halkın yaşadığı bir barış adası haline gelecekti.
Özetlersek Orams davasında temel sorun KKTCnin bağımsız ve eşit bir devlet gibi hareket etmemesi ve tapularına güven sağlayacak önlemleri almaması olmuştur.
Yarın davanın İngilteredeki ve ABAD daki aşamalarında neler yapılması gerektiğini inceleyeceğiz.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile