Referandum sonrasında, ekonomi gündeminde masada duran öyle bir konu var ki, görmezden gelinecek gibi değil.
Referandum sonrasında, ekonomi gündeminde masada duran öyle bir konu var ki, görmezden gelinecek gibi değil.
O da, ekonomi politikasının yürütülmesindeki ‘topal ördek’ hali.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın durumundan bahsediyoruz.
Başbakan Yardımcısı sıfatı ile ‘ekonomik konularda genel koordinasyon’ görevi olan Ali Babacan; geçen yıl eylül ayından bu yana mali kurala geçileceğini, maliye politikalarında sağlam güvenilir yapının oluşacağını uzun uzun anlattı. Babacan’ın hem kabine sıfatı hem de görev pozisyonu; hükümet adına, ekonomi politikası yapıcısı namına olduğu için tabii ki ciddiye alındı.
Güçlü biçimde vurgulanan politika omurgası şuydu: IMF stand-by anlaşmaları yerine ekonomi politikasının çapası, hükümetin kurumsal çerçeveye oturtacağı ve uygulayacağı mali kural olacaktı. Bu taahhüt, yazılı metinlerde de yer aldı. Geçen yıl ilan edilen Orta Vadeli Program’da Mart 2010’da yasalaşacağı yer aldı. Mart ayı geçmesine karşın, Bakan Babacan anlatmaya devam etti. Ta ki, Meclis’in yasama döneminin kapanmasına dek. Sonrası malum. Babacan bu konuda konuşmama kararını açıkladı.
Başbakan Erdoğan’ın önceki gün NTV’deki söyleşisi sırasında mali kural konusundaki tavrını çok açık biçimde ortaya koydu. Ortaya çıktı ki, ne formül konusunda, ne de yürürlüğe gireceği yıl konusunda bir tereddüt, yada kararsızlık yok. Başbakan Erdoğan, temel olarak mali kurala geçişe karşı. İstemiyor.
Tabii şu akla geliyor: Madem istenmiyordu, neden bir yıl boyunca bu anlatıldı? Neden kamuoyuna taahhüt edildi? Hem de Başbakan Yardımcısı Babacan tarafından?
Mali kuralın içeriği, temel unsurları, zamanlaması her şey tartışılabilir, Başbakan’ın ya da hükümetin politika tercihinin kendilerine ait olacağı da. Ancak burada karşılaştığımız, çok temel bir politik tutarsızlık ve oyalama söz konusu olan.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ekonomik konularda genel koordinasyon görevi ile kabinede yer alırken, Başbakan Erdoğan ile koordine olamamış durumdadır. Ama öyle görünüyor ki, başından bu yana Başbakan Erdoğan da kendisine ‘bizim tercihimiz mali kural değil’ dememiştir.
Düştüğü durum itibarıyla, Başbakan Yardımcısı Babacan’ın bundan sonra; ekonomi politikasında söyleyeceği her söz, atacağı her adımda siyasal açıdan ‘topal ördek’ olarak tanımlanan durumda olacağı çok açıktır.
Neden mi? Birincisi, şu an itibarıyla hiçbir uzun vadeli ekonomi politikası çapası kalmamıştır. İkincisi ki en önemlisi, Başbakan Yardımcısı gibi yüksek bir görev konumuna karşın, Ali Babacan’ın söyleyeceği söz ve açıklayacağı her kararda “Başbakan bu konuda ne düşünüyor?” sorusu sorulacaktır. Ekonomi politikasına ilişkin olarak açıklanan her karar ve düşüncenin, daha sonra Başbakan Erdoğan tarafından terse çevrilmesi ‘yaşanmış ve görülmüş’ olası durum olarak belleklerde yerini alacaktır.
İktidar partisinin 2002’de ‘ortak akıl’ üzerine kurulu olarak oluşturduğu ekonomi politikası anlayışı, ne yazık ki mali kuralla ilgili süreçte ‘tek akla’ düşüp çatlamıştır. Bunun da, partinin bu ‘ortak aklını’ ilk kuruluş yıllarında kamuoyuna anlatanlardan biri olan Ali Babacan’ın başına gelmiş olması tam bir ironidir.
Ortak akıldan 'tek akıla'!
Referandum sonrasında, ekonomi gündeminde masada duran öyle bir konu var ki, görmezden gelinecek gibi değil.