Oxford Üniversitesi Araştırmacı-Yazarı Hirtenstein: Niyazi-İ Mısri'nin dünyada tanınmıyor olması üzüntü verici

İslâm mutasavvıflarından Mısrî Niyâzî, İstanbul'un ardından Malatya'da da 'Kulun Niyazı Niyazı-î Mısrî' başlıklı uluslararası sempozyumla anılıyor. <

İslâm mutasavvıflarından Mısrî Niyâzî, İstanbul'un ardından Malatya'da da 'Kulun Niyazı Niyazı-î Mısrî' başlıklı uluslararası sempozyumla anılıyor.

Belediye Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen sempozyumda, akademisyen ve aydınlar farklı başlıklar altında, İbn-i Arabi, Hz. Mevlana ve Yunus Emre düşüncesinin 17'nci yüzyıldaki temsilcisi Niyazi Mısri'yi tartışıyor.

Sempozyumda Malatya toprağı, Ekber meyvesi, İbn Arabi'den Niyazi-i Mısri'ye konulu tebliği sunan İngiltere Oxford Üniversitesi, Muhiddin İbn-i Arabi Topluluğu Başkanı, Araştırmacı-Yazar Stephen Hirtenstein, büyük mutasavvıfın Türkiye dışında tanınmıyor olmasının üzüntü verici olduğunu belirtti. Hirtenstein, şöyle devam etti:

"Herhangi bir Google arama motoruna Niyazi-i Mısri adını yazarsa, şaşırtıcı derecede yüksek sayıda bir arama sonucu dönecektir, 172 bin. Şaşırtıcı olan, Niyazi-i Mısri'nin Türkiye'de iyi tanınıyor ve dahi ihtiramla anılıyor olmasına karşın, Türkçe konuşulmayan dünyada henüz neredeyse hiç tanınmıyor olmasıdır. Bu, hiçbir suretle Osmanlı edebiyatının az tanınmışlığının yegane örneği değildir. Osmanlı geleneğindeki büyük edebi şahsiyetler, özellikle Aziz Mahmut Hüdai, İsmail Ankaravi veya Şeyh Galip gibi mutasavvıf yazarlar da aynı ölçüde olmak üzere günümüzün batı dünyasında göreceli de olsa bilinmemekte, dolayısıyla göz ardı edilmektedirler. Osmanlı edebiyatının üstatlarından olan, şiirleri günümüz Türklerinin kalbinde yer edip unutulmayan ve hakikati, görüşü hala pek çok insana ilham kaynağı olan bir şahsiyetin mirasına yeniden hayat vermeye yönelik bu sempozyumu büyük bir ümit ve memnuniyetle karşılıyorum."

Vahdetname Niyazi-i Mısri ve Vahdet-i Vücud konulu tebliğ sunan Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) Başkanı Doç. Dr. Semih Ceyhan ise vahdet-i vücudun temel ilkesinin "Varlık birdir, o da Hakk'ın varlığıdır. Hakk'ın dışındaki varlıklar var demek mecazidir." olarak tarihte açıklandığını belirten Doç. Dr. Semih Ceyhan, "Niyazi Mısri'ye göre tek bir hakikat vardır o da Hakk'ın varlığıdır. Bu varlık, farklı isimler alarak ancak kendindeki birliğini koruyarak tecelli eder. Bu fikir bizi Mısri'nin varlık mertebeleri tasnifinin ne olduğu sorusunu yöneltir. Bu cevabını mutlak varlık-hakikat, Hak-halk, vahdet-kesret, batın-zahir, tecelli eden-tecelli olunan ilişkisiyle temellendirir." dedi.

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ekrem Demirli de Seyr-ü Süluk'un dinamik yapısı, asla burhan ararken aslın burhan olması tebliğini sundu. Malatya'nın Niyazi Mısri gibi bir şahsiyeti yanında Sadreddin Konevi gibi bir düşünürü de yetiştirdiğini belirten Doç. Dr. Ekrem Demirli, "Günümüzde tasavvuf üzerinde yapılan araştırmalarda tasavvufun evrensel düşüncenin temel sorunlarını ele aldığı metafizik tefekkür derinliğiyle keşfetmek, oradan hareketle insanlığa yeni yorumlar ve düşünceler bulmak bir zorunluluk olarak görülmektedir. Niyazi Mısri bizi bir yandan İbnü'l-Arabi ve Konevi'nin metafizik mirasına, oradan da İslam irfanının en etkili iki ismi olan Cüneyd-i Bağdadi ve Bayezid-i Bestami'ye götürebilecek bir kapı sayılabilir. Zaten Niyazi Mısri ancak öyle bir tarihsel miras içerisinde yorumlanabilecek ve gerçek anlamıyla düşünceleri keşfedebilecek birisi sayılmalıdır." diye konuştu.

Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk İslam Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bilal Kemikli ise Kandili Uyandırmak, Mısri'nin Üstadı Sinan-i Ümmi adlı tebliğinde Niyazi-i Mısri'nin hakikat arayıcısı olarak tarihte yerini aldığını ifade etti. Prof. Kemikli, şunları söyledi:

"Hüseyin Vassaf, 'çok severim' dediği Mısri'yi anlatırken nereli olduğu hususunda şöyle der; "Mevliden Malatyalı, meskenen Bursalı, medfenen Limnili" Niyazi-i Mısri, Malatyalı bir kamil insanın mahdumudur, çocukluğundan itibaren ilim ve irfan meclislerine ve Camiu'l-Ezher'de İslami ilimlerde eğitim ve öğretime devam etmiştir. Ancak bütün bu arayışlar, çalışma ve çabalar bir türlü bitmemiştir. Zira gönül huzura kavuşmamış, deli dalgalara benzeyen sorgulamalar hiçbir zaman bitmemiş ve ilme olan iştiyak bir türlü tükenmemiştir."

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile