Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve hızla yayılan “Coronavirüs” salgını dünyayı paniğe sevk ederken, işin ekonomik boyutu da tartışma konusu oldu. Sadece Çin’de 200’den fazla insanın ölümüne sebep olan virüs hakkında Dünya Sağlık Örgütü küresel acil durum ilan etti. İstanbul Aydın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi ve Finans Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sedat Aybar, salgının genelde küresel ekonomiye, özelde ise Çin ekonomisine olası etkisinde belirleyici faktörün “korku” olacağını ifade etti.
“Bugünden net bir tahminde bulunmak güç”
Her türlü salgın hastalığın ekonominin normal gidişini olumsuz yönde etkileyeceğini hatırlatan Prof. Dr. Aybar, “Coronavirüsün öldürücü etkisinin olması bu hastalığa karşı korku faktörünün de çok büyük olmasını getirdi. Bu yüzden başta Çin olmak üzere dünya ekonomisi üzerinde olumsuz etki oluşturduğu çok açık. Bu olumsuzluğun boyutu ve süresi ile ilgili bugünden kesin bir tahminde bulunmak çok güç. Bununla beraber salgının yayılmasının hızının özellikle iletişim araçları ve sosyal medyanın oynadığı rol sayesinde sınırlı olacağı tahmininde bulunabiliriz” dedi.
“Salgından ziyade korku faktörünün idaresi ekonomi üzerindeki etkinin belirleyicisi olacak”
Gelişmelerin Coronavirüs’ün tedavi edilemeyen ve yayılması kontrolden çıkabilecek türde bir hastalık olmadığını, bu nedenle dünya çapında alınan önlemler sayesinde hastalığın yayılmasının ve etki süresinin daha kısa olabileceğini ifade eden Aybar, “Ancak bu, salgın hastalığın tümüyle ortadan kaldırılacağı şeklinde değerlendirilmemeli. Bundan sonra bu tür kolayca sınırlar ötesi yayılabilecek hastalıklarla yaşamaya alışmalıyız. Bu vakıa’ya bağlı olarak tüketici davranışlarının belirleyicisinin korku faktörü olduğunu söylemek mümkün. Bu korku boyutunun nasıl idare edildiği de ekonomik etkinin sınırlarını belirleyecektir. Bu yüzden, salgın tehlikesinin erken tespiti, alınan önlemler ve uluslararası işbirliği salgının ekonomi üzerindeki etkisinin bugünden bakıldığında sınırlı olacağını gösteriyor” diye konuştu.
“Yıkıcı boyutlara ulaşmayacaktır”
Salgın nedeniyle pazar daralmasının başta lüks mallar, konut, hizmetler gibi gayri ticari mallara konu olan bazı sektörlerde daha fazla etkili olacağını kaydeden Aybar, “Bu süreçte dış ticarette de belli bir daralma bekleyebiliriz. Turizm ve hava taşımacılığı gibi lojistik sektörler de ilk aşamada olumsuz etkilenebilecek sektörler. Ancak bu olumsuz etkiler ne Çin’i iktisaden yıkıcı boyuta ulaşacak ne de dünya ekonomisinin dip yapmasını getirecek kadar krizi derinleştirecek. Kısa vadede ekonomi dışı gelişen bir anomalinin iktisadi etkisini sınırlayıp idare edilmesini sağlayacak mekanizmalar devreye sokulacak” ifadelerini kullandı.
“Geçici bir daralma yaşanabilir”
Salgın nedeniyle bazı çokuluslu şirketlerin Çin’deki ofislerini geçici olarak kapatmasının çok ciddi sonuçlar doğurmayacağını da belirten Aybar, “Hizmetler sektörünün iş yavaşlatmasının Çin ekonomisi üzerinde belli bir daralma oluşması beklenebilir ancak burada biriken iş yükünün sonradan devreye girmesi telafi edici olacaktır. Büyük şirketlerin ve iç talebe yönelik ölçek ekonomisi oluşturmuş olan firmaların Çin’den ayrılmasına neden olacak bir durum olmadığı için bu iktisadi daralmanın geçici bir yanı olduğunu daha güvenli bir şekilde ifade edebiliriz” dedi.
Prof. Dr. Aybar, Çin’in başlattığı Kuşak ve Yol İnisiyatifi gibi büyük ölçekli projelerin salgından ciddi boyutta etkilenmeyeceğini de söyledi.
Prof. Dr. Aybar şöyle konuştu: “Kuşak ve Yol İnisiyatifi uzun erimli bir dizi projeyi ve 100’ün üzerinde ülkeyi ilgilendiriyor. Salgın, bu projenin, salgından daha çok doğrudan etkilenebilecek, Çin’in yakın çevresinde bulunan bazı ortaklarına yönelik girişimleri yavaşlatabilir. Salgının süresi, kontrol edilebilirliği ve boyutu üzerinden projeyi mutlaka gözden geçirici değerlendirmelerde bulunacaktır Çin. Ama bugünden Coronavirüs’ün Kuşak ve Yol İnisiyatifini bitireceğini söylemek gerçekçi olmaz. Bu musibetin getirdiği, öğrettiği önlemsel birtakım detayların proje içine dahil edilmesi beklenen en doğal sonuç olacaktır.”
“Asıl ‘komplo’ küresel ısınma”
Son olarak Coronavirüs hakkında ortaya atılan “ABD veya diğer benzeri ülkeler tarafından Çin’i durdurmak için yapılan bir biyolojik saldırı” gibi komplo teorilerine de değinen Prof. Dr. Aybar, küresel ısınmaya dikkat çekerek sözlerini şöyle noktaladı: “Çevre sorunları ve küresel ısınma bugün görüyoruz ki artık herkesi ilgilendiriyor. Kapitalist üretim bandı, virüslerin difüzyona uğraması, çoğalması ve biçim değiştirmesine imkan sağlayan atmosferik bir ortam ortaya çıkardı. Şimdi onun sonuçlarıyla küresel ölçekte uğraşıyoruz. Bir başka ülkeyi ezmek, onun ekonomisini yıpratmak için laboratuvarlarda geliştirilmiş virüslere ihtiyaç yok. Uluslararası hukukta yasaklanmış olsa da kimi ülkelerin savaş dönemlerinde kullanmaya tevessül ettikleri biyolojik silahları geliştirdikleri sır değil. Ancak, Çin ekonomisini süründürecek düzeyde yıpratmanın, en önemli sermaye tedarikçisi ABD’nin hiç işine gelmeyeceği göz önünde bulundurularak bu tür komplo teorilerine yaklaşmak gerekiyor. Bu tür komplo senaryoları şüphe ticaretinden başka bir şeye katkı yapmaz. Bugüne kadar bilinmeyen salgın hastalıkların doğmasına zemin hazırlayan gerçek konulardan dikkatleri başka tarafa çekmekten başka bir işe yaramaz. Asıl mesele, asıl ‘komplo’ küresel ısınmadır. Bunun sonuçları sadece çölleşme, Avustralya’da olduğu gibi yangınlar, tarım alanlarının gerilemesi, gelir dağılımının bozulması değildir. Yaygınlaşan tropik hastalıklardır, Coronavirüs’tür. Şayet bu sorunları doğuran temel konularla ilgilenilmez ve komplo teorileri üzerinden yürünürse, Coronavirüs, SARS, MERS, ebola gibi salgınların da arkası kesilmez; aksine yenileri ortaya çıkar. Her salgın sonrası ABD menşeli bir komplo teorisi üretmenin inandırıcılığı da, ‘yalancı çoban’ hikayesinde olduğu gibi üçüncüde biter.”
Prof. Dr. Aybar Açıklaması 'Coronavirüs'ün Ekonomiye Etkisini 'Korku' Faktörü Belirleyecek'
Çin’de ortaya çıkan Coronavirüs salgınının ekonomiye olası etkilerini değerlendiren Prof. Dr. Ahmet Sedat Aybar, salgının ekonomiye ve tüketici davranışlarına etkisinde belirleyici unsurun “korku” olacağını söyledi.