Prof. Dr. Pay Açıklaması 'Uygun Koşullarda Güneşten Faydalanmak İnsan Sağlığı İçin Yararlı'

Prof. Dr. Pay Açıklaması 'Uygun Koşullarda Güneşten Faydalanmak İnsan Sağlığı İçin Yararlı'

Özel Koru Ankara Hastanesi doktorlarından Prof. Dr. Salih Pay, uygun koşullarda güneşten faydalanmanın insan sağlığı için yararlı olduğunu açıkladı.

Güneş ışınlarının kolay anlaşılabilir olması için kabaca, kızıl ötesi ışınlar gözle görülen ışınlar ve morötesi ışınlar olarak sınıflandırıldığını belirten Prof. Dr. Salih Pay, “Ultraviyole veya morötesi ışınım, dalga boyu 100 ile 400 nm arasındaki ışınıma denir. Gözümüz, 400 ile 700 nm dalga boyları arasına duyarlıdır ve bunun dışındaki ışınımı algılayamaz. Görebildiğimiz en küçük dalga boylu ışınımı mor olarak algıladığımızdan, bundan daha küçük dalga boyuna sahip olan ışınıma morötesi ışınım adı verilir” dedi.

Güneşten gelen enerjinin içinde UV ışınlarının yüzde 6.3 gibi küçük bir paya sahip olmasına karşın, farklı dalga boylarında önemli biyolojik etkileri olduğunun bilindiğini ifade eden Prof. Dr. Pay, bilim adamlarının UV ışınlarını; aynı karakteristiklere sahip olmadıkları ve canlılar üzerindeki etkilerinin farklı olması sebebiyle UV-A, UV-B ve UV-C olmak üzere üç kategoriye ayırdığını söyledi.



UV-A’nın en uzun dalga boyuna sahip ve yeryüzüne en fazla ulaşan UV ışını olduğunu anlatan Pay, UV ışınlarının yüzde 95 ile en yaygın olanı olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Salih Pay, ozon tabakasının bu ışınların geçmesine izin verdiğini ve deride birikmiş olan melanini koyulaştırarak kısa sürede fakat geçici bronzluk sağladığını ifade etti.

UV-B’nın oldukça tehlikeli olduğunu kaydeden Salih Pay, “Bu ışınların büyük bir kısmı, ozon tabakası tarafından engellenir. UV ışınlarının yüzde 5’ini oluşturur. UV-B ışınları deride melanin pigment sentezini en fazla etkileyen, geç ama uzun süreli bronzluk sağlayan UV ışınıdır. Maruz kalındıktan yaklaşık bir gün sonra şiddetlenen kızarıklık ve ödem, ağrı, içi su dolu kabarcıkların oluşumuyla seyreden ağır güneş yanıklarına neden olur” diye konuştu.

Prof. Dr. Salih Pay UV-C için şunları söyledi: “Sağlık için en tehlikeli ışınlardır. Ozon tabakası bu ışınların bize ulaşmasını önler. Canlı yaşamını yok edici sterilizasyon etkisi bulunan ve özellikle gözler için aşırı zararlı olan UV-C ışınları, atmosferdeki ozon tabakası nedeniyle yeryüzüne ulaşamaz. Ancak Antartika ve kuzey yarımkürenin belli bölgelerinde ozon tabakasının insan kaynaklı etkilerle incelip yer yer delinmesi nedeniyle bu bölgelerde, UV ışınları yeryüzüne daha yoğun ve dik gelmektedir. Buna bağlı olarak cilt kanseri oranı artmaktadır.”

Fotosensitivitenin, gün ışığına aşırı duyarlı olma durumu olarak tanımlandığını ifade eden Prof. Dr. Salih Pay, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Halk arasında güneş alerjisi veya güneşe duyarlılık olarak bilinir. Bazen de hastalarımız tarafından güneşe bakamama, güneşe baktığında gözlerinin aşırı rahatsız olması olarak algılanır. Ancak fotosensitivite; güneş ışığı ve floresan ışığı gibi diğer kapalı ışık kaynaklarından gelen UV ışınlarına karşı duyarlılığı tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Romatolojide fotosensivite güneş ışığına karşı sıradan olmayan reaksiyonla deride oluşan kızarıklık, ürtiker, vezikül gibi lezyonların ortaya çıkması olarak tanımlanır.”

Fotosensivitenin toplumda yaklaşık yüzde 10 oranında gözlendiğini ve güneşten korunulduğu sürede insan yaşamını etkileyen bulgulara neden olmadığını anlatan Salih Pay, fotosensivite başta sistemik lupus eritematozus olmak üzere dermatomiyozit, sjögren sendromu, skleroderma, antifosfolipid antikor sendromu gibi birçok romatolojik hastalıkta ortaya çıkan klinik bir bulgu olduğunun altını çizdi.

Prof. Dr. Salih Pay, bu hastaların güneş ışınlarına maruz kalmasının sadece cilt bulgularının ortaya çıkmasına neden olmadığını belirterek şunları söyledi:

"Bunun yanı sıra kas iskelet, solunum, dolaşım gibi diğer sistemlere ait bulguların alevlenmesine neden olur. Yani bir sistemik lupus eritematozus hastası güneşe maruz kaldıktan sonra eklem ağrısı, nefes darlığı, göğüs ağrısı gibi semptom yaşayabilir.”

Sistemik lupus eritematozuslu hastaların yüzde 60-80’de fotosensitivite olduğu saptandığını ifade eden Prof. Dr. Salih Pay, “Bu güneşe duyarlılığın bazı hastalarda olmayabileceğini gösterir. Ancak bugünkü olanaklarla duyarlı hastaları önceden tespit etmek mümkün olmadığından tüm hastaların korunması zorunludur” dedi.

İnsan sağlığı için zararlı olan UV-B ve UV-C ışınlarının ozon tabakası tarafından tutulduğunu anlatan Salih Pay, bu nedenle uygun koşullarda güneşten faydalanmanın insan sağlığı için faydalı olduğunu ifade etti.

UV-A’nın ozon tabakasının yanı sıra bulutlardan, araba ve ev camlarından da geçebildiğini söyleyen Salih Pay, bu nedenle sistemik lupus eritematozuslu hastaların bulutlu havalarda, evin ve arabanın içinde de korunması gerektiği uyarısında bulundu.

Kış günlerinde kar yağışlarından sonra ortamda yoğun UV-A biriktiğini anlatan Pay, “Bu nedenle romatizma hastalarının karlı havalarda da korunması gerekir. Ayrıca aydınlatmada kullanılan florasan ışınları bizim hastalarımıza zararlıdır ve değiştirilmesi uygundur” diye konuştu.

Prof. Dr. Salih Pay, başta sistemik lupus eritematozus olmak üzere fotosensitivitesi olan romatizma hastalarının mutlak güneşten korunması gerektiğini belirterek sözlerini şöyle tamamladı:

"Güneşten korunma aslında normal bireyleri için önerilenler ile aynıdır. Saat 10 ile 16 arası güneşlenmemeli, açık renkli ve uzun kollu giysiler, geniş tabanlı şapkalar ve güneş koruyucu krem kullanılmalıdır. UV ışınlarını engelleyen güneş gözlükleri kullanmalıdır. Güneşin zararlı etkilerini en aza indirgemek için güneşten koruyucu kremlerin 50 faktörün üzerinde olmasına dikkat edilmelidir. Diğer yandan güneşten koruyucu kremlerin uzun dönemdeki yan etkilerinden biri de D vitamini eksikliğidir. Bazı olgularda bu eksikliği gidermek için dışarıdan D vitamini takviyesi de yapmak gerekebilir.”
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile