Yazar Rasim Özdenören, ekim ayında vefat eden yaklaşık 60 yıllık dostu, yazar, şair ve fikir adamı Nuri Pakdil'i anlattı.
Ümraniye Belediyesinin düzenlediği "1. Ümraniye Kitap Fuarı"nın onur konuğu Rasim Özdenören, "Bir Tavır Adamı Nuri Pakdil" başlıklı bir konuşma yaptı.
Moderatörlüğünü Asım Gültekin'in üstlendiği etkinlik, Ümraniye Santral Meydanı'ndaki fuarın konferans salonunda gerçekleştirildi.
Özdenören, tanışıklıklarının Kahramanmaraş'ta lise yıllarına dayandığı Nuri Pakdil'in her zaman uçlarda gezen birisi olduğunu belirterek, "Kendisini her zaman devrimci olarak lanse etmişti. Hayatında öyle olduğu gibi mematında da bu devrimciliğini, biricikliğini göstermiş oldu." diye konuştu.
Rasim Özdenören, Pakdil'in konuşmalarının slogan biçiminde olduğunu anlatarak, "Bu onun meşhur selamlamasından 'Antiemperyalist, antikapitalist, antisosyalist, antinazist, Türkiye özeline ait olmak üzere antifiravunist bilinçle selamlıyorum...' şeklindeki ifadelerinden anlaşılabilir. Çünkü bunları çok fazla temellendirmezdi, söyleyip geçerdi çoğu zaman." değerlendirmesinde bulundu.
- "Baylar, sizi banyo yapmadan karşılamam mümkün değildi"
Gündelik hayatlarına dair bir hatırayı paylaşan Özdenören, şöyle konuştu:
"1980'li yıllarda Nuri Ağabey'e ziyaretlerimiz biraz seyrekleşmişti. Bir kandil gecesiydi rahmetli Akif İnan ve Hasan Seyithanoğlu ile birlikte nevalelerimizi aldık, ona ziyarete gittik. O yıllarda Ankara'da bir apartman dairesinde oturuyordu, uzaktan gördük salonun pencereleri açık ve ışıkları yanıyordu. Akif gür gümrah sesiyle 'Üstaz, üstaz' diye seslendi... Nuri Ağabey'in sesini işittik, 'Hooop!' diye cevap verdi. İyi dedik hem keyfi yerinde hem de geldiğimizden haberdar olmuş oldu. Kapıya geldik hafifçe zile dokunduk, içeride hareket yok. 5 dakika oldu, 15 dakika oldu, ses yok. Akif ile Hasan biraz mızmızlanmaya başladı. Ben onları ikna etmeye çalıştım fakat 25 dakika oldu hala kimse açmadı kapıyı. Nihayet 40-45 dakika sonra kapı açıldı Nuri Pakdil takım elbisesini giymiş, tiril tiril kravatını takmış, saçı taralı kapıyı açtı. Büyük bir hürmetle; 'Baylar, sizi banyo yapmadan karşılamam mümkün değildi.' dedi."
Türk edebiyatının önemli isimlerinden Rasim Özdenören, Pakdil'in yazı üslubuna da değinerek, "Nuri Pakdil'in kitapları özetlenemez. Tıpkı şiirlerde olduğu gibi. Onun yazıları başlangıcından son zamanlarına kadar açıklıktan git gide muğlaklığa doğru seyretmiştir. Özellikle sükut döneminin ardından kendi şahsiyetini, biricikliğini koruyarak simgesel, imgesel üslubunu arttırdı. Hatta diyebilirim ki giderek kelimesizleşmeye doğru bir seyir izledi." ifadelerini kullandı.
Pakdil'in ılımlılığı sevmediğine işaret eden Özdenören, hayatının ifrat ve tefrit ile geçiştiğini ve hiçbir zaman vasati olana talip olmadığını söyledi.
- "Nuri Pakdil'e 'tavır adamı' diyen ilk biz olduk"
Özdenören, Nuri Pakdil'in "Yedi Güzel Adam"ın her birinden ayrı özelliğiyle bahsettiğini aktararak, şunları söyledi:
"O özellikler bir süre sonra genelleşti tabii. Mesela Nuri Pakdil'e 'Tavır adamı' diyen ilk biz olduk. Cahit (Zarifoğlu) için lisedeyken 'Aristo' deniyordu. Çünkü kimseyle konuşmaz, ortalama bir öğrenciydi. Daha sonra Necip Fazıl (Kısakürek) ona 'Artiz' dedi ve öyle anıldı. Erdem Bayazıt, 'Bey' lakabıyla anılırdı. Akif (İnan), ağa tavrına sahip olduğu için 'Ağa' olarak anıldı. Alaeddin'e (Özdenören) Nuri Pakdil'in verdiği lakap 'Deli fişek'tir, aramızdaki deli fişek oydu. Çünkü onun sağı solu belli olmazdı. Hem dalgın hem de hareketli bir insandı. Benim için denge adamı ve hepimizin aklı derdi. Bu 'Yedi Güzel Adam' 6'dan sonra gelen rakam olarak anlaşılmamalı sembolik bir rakamdır. Nitekim Sezai Karakoç'a 'Kimdir bu Yedi Güzel Adam?' diye sorduklarında, 'Kim olacak? Biri benim diğeri de Rasim.' diyor."
Özdenören, konuşmanın ardından İz Yayınları standında kitaplarını imzaladı.
Rasim Özdenören, 60 Yıllık Dostu Nuri Pakdil'i Anlattı
Yazar Rasim Özdenören: 'Nuri Pakdil kendisini her zaman devrimci olarak lanse etmişti. Hayatında öyle olduğu gibi mematında da bu devrimciliğini, biricikliğini göstermiş oldu' 'Nuri Pakdil'in kitapları özetlenemez. Tıpkı şiirlerde olduğu gibi. Onun yazıları başlangıcından son zamanlarına kadar açıklıktan git gide muğlaklığa doğru seyretmiştir. Özellikle sükut döneminin ardından kendi şahsiyetini biricikliğini koruyarak simgesel, imgesel üslubunu arttırdı. Hatta diyebilirim ki giderek kelimesizleşmeye doğru bir seyir izledi'