İşte Bilal Çetin'in köşe yazısı;
Anayasa değişikliği süreci konusundaki takvim aşağı yukarı şekillenmiş durumda. AKP kurmaylarına göre, eğer her şey yolunda giderse, yani bir yol kazası olmaz ise 4 veya 11 Temmuz’da sandık başındayız.
AKP’liler referandumun normal olarak 27 Haziran’a yetişebileceğini söylüyorlar. Fakat, muhalefetin yapacağı engellemelerle Meclis görüşmelerinin sarkabileceğini, Cumhurbaşkanının incelemesini tamamlayıp anayasa değişikliğini referandum için Resmi Gazete’ye göndermesinin Mayıs ayına sarkabileceğini daha güçlü bir ihtimal olarak dikkate alıyorlar.
Tabii eğer her şey yolunda giderse, yol kazası olmaz ise...
Bunun anlamı şu: İki ihtimal var. Birincisi, sıfıra yakın bile olsa 330’un bulunamaması. İkincisi de CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yapacağı iptal başvurusu.
330 riski fazla önemsenmese de Anayasa Mahkemesi, AKP açısından ciddi sorun.
Öyle anlaşılıyor ki bunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de önemsiyor. O nedenle Pakistan üzerinden son derece ciddi bir uyarı mesajı gönderme ihtiyacı duyuyor: “Parti kapatmalarını Meclis iradesine bağlamayın.”
Çünkü, 7 Nisan Çarşamba günü TBMM Anayasa Komisyonu’nda görüşülmeye başlanacak olan pakette yer alan parti kapatma davalarının Meclis iznine bağlanması hükmü, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri dikkate alındığında sorunlu bir düzenleme.
Ve bu düzenleme CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yapacağı olası bir iptal başvurusunun önemli gerekçelerinden biri olabilir.
O yüzden açıkça ifade etmese de Cumhurbaşkanı’nın uyarısının altında yatan nedenlerden biri bu.
Muhtemelen bu uyarı dikkate alınacak. Anayasa Komisyonu’ndaki görüşmeler sırasında bu hüküm yeniden yazılacak.
Ancak sadece bu düzeltme Anayasa Mahkemesi’nde yürürlüğün durdurulması ve iptal riskini tümüyle ortadan kaldırmaya yetmeyebilir.
AKP’li hukukçu kurmaylara göre paketin normalde Anayasa Mahkemesi’nce iptal riski sıfır. “Çünkü Yüksek Mahkeme’nin esasa ilişkin denetim yetkisi yok. Sadece usul yönünden inceleyebilir” diyorlar.
Ama öte yandan türbanla ilgili anayasa değişikliğine verilen iptal kararı da hafızalarda tazeliğini koruyor. Yine de hem 330 riskinin hem de iptal riskinin aşılacağına inanıyor AKP.
O nedenle de şimdiden hesaplar referandum üzerine yapılıyor. Referandumda alınacak “Evet” oylarının yüksekliğinin kendilerine sağlayacağı prestij ve moral motivasyonu hesaplıyorlar. Tabii bir de muhalefetin yaşayacağı ezikliği...
Evet anayasa değişikliği referandumda kabul edilirse bu AKP’nin seçmen nezdindeki prestijini kuşkusuz yükseltecek.
AKP eğer referandum kampanyasını gerçekten de demokratikleşme ve yargı reformu teması üzerine oturtabilir, muhalefeti de bu zemine çekebilirse sonuç alma ihtimali yüksek.
Ama eğer muhalefetin taktiği tutar ve referandum kampanyası, AKP icraatlarının sorgulanmasına, “AKP gitsin mi, kalsın mı?” eksenine oturursa o zaman işler zorlaşabilir.
İşte o zaman ekonomik krizin işsizliğin, yoksulluğun faturası iktidar partisine kesilebilir.
2007 seçimlerinde AKP’nin oyunu yüzde 47’ye tırmandırmasının gerisinde dört yıllık iktidar döneminde gerçekleştirilen başarılı bir ekonomik performans vardı. Dört yılda reel olarak yüzde 30 büyüyen ekonomi ve bunun getirdiği istihdam ve refah artışı.
Şimdi ise yaklaşık üç yılda ekonomik büyüme sıfır. Bunun sonucunda artan işsizlik, iflaslar ve yoksulluk...
Yani 2007 seçimlerindeki tablonun tam tersi. Sebebi küresel kriz olsa da seçmen faturayı iktidar partisine kesebilir.
Referandum öncesinde ve sonrasındaki riskler
Vatan gazetesi yazarlarından Bilal Çetin Referandum öncesinde ve sonrasındaki riskleri köşesine taşıdı.