Türkiye’de suikastların yoğunlaştığı yıllara dikkat çeken Sağlar, “Örneğin 1 Mayıs 1977’den 1978’e, yoğun saldırıların ve bombaların atıldığı bir dönemdir. Bu zaman dilimi iyi incelendiği zaman 12 Eylül’e adım adım nasıl gelindiği görülür. Son post modern darbe olarak adlandırılan 28 Şubat’a gelirken de 1993’te de benzeri bir yapılanmanın olduğunu tespit ediyoruz. 1993’ün de adı konulmamış bir darbe yılı olduğunu, yaşanan olaylarla görebiliyoruz.” dedi.
Adana Barosu’nun, Seyhan Oteli’nde düzenlediği ‘Derin Devlet Olgusu ve Faili Meçhul Cinayetler’ konulu konferansa konuşmacı olarak katılan Sağlar, “Bu suikast ve gidişatın en önemli nedeni, egemenlik mülkiyetinin tartışmasıdır. Biz TBMM’nin duvarına ‘Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir’ diye yazıyoruz. Ama gerçekten ‘egemenlik’ kayıtsız şartsız halkın mı? Yoksa asker ve bürokrattan oluşan devletin mi? İşte kavga buradan başlıyor ve derin devlet oluşumu da ortaya çıkıyor.” şeklinde konuştu.
Türkiye’de ‘bölünme ve irtica” gerekçesiyle beş kez darbelerin yapıldığını hatırlatan Sağlar, ülkede anayasa ve yasalara göre kurulmuş yapının dışında ‘derin devlet’ olgusu üzerinde durdu. 24 Ocak 1993’te Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu’nun öldürülmesiyle başlayan ve 17 Şubat’ta Eşref Bitlis’in uçağının düşmesi, 17 Mart’ta Turgut Özal’ın ölmesi, Mayıs ayında silahsız 33’erin Bingöl’de şehit edilmesi sürecini anlatan Fikri Sağlar, “2 Temmuz’da Madımak ve arkasında 24 erin şehit edildiği bir Karakol baskını oluyor. İki gün sonra da Başbağlar’da 33 köylü ve devamında Mehmet Sincar, Cem Ersever ve arkadaşları öldürülüyor. Bu kadar can kaybı oldu da ne oldu diyebilirsiniz. Adı konmamış bir darbe yapılıyor. Çünkü ülkenin bütün yönetim yapısı değişiyor. 1991’de Kürt sorununu, bölünmeyi engelleme doğrultusunda önemli adım atan 49’uncu hükümet böylelikle dağıtılıyor.” diye konuştu.
Derin devletin faaliyetlerinde kontrgerillanın varlığının tartışılmaz olduğunun belirten Sağlar, bu illegal yapıyı ilk kez Bülent Ecevit’in tespit etmek zorunda kaldığını ifade etti.
1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında dönemin Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’ın, örtülü ödenekten kontrgerilla için para istediğini aktaran Sağlar, şöyle devam etti: “Oluşturulan kontrgerilla seferberlik tetkik kurulu ile başladı, arkasında da özel harp dairesi ve bugün de özel kuvvetler komutanlığı olarak resmi bir şekilde devam etti. Resmi komutanlıklarında gayri resmi işler yaptığı açık. Bu teşkilatların suikastlar yaptığı, bombalamalar içine girdiği, meşru olmayan işlerin içine girdikleri bir gerçek. 17 bin, belki de daha fazla faili meçhul cinayetin işlendiğini düşünen insanlardan birisiyim. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın tam yetki verdiği Kutlu Savaş’ın hazırladığı raporun, Behçet Cantürk’ün öldürülmesiyle ilgili bölümde, ‘…kim olduğu ve ne yaptığı aşikar olmasına rağmen devlet, Cantürk ile baş edememiştir. Yasal yollar yetmemiş, neticede Özgür Gündem gazetesi plastik patlayıcılar ile havaya uçurulmuş; Cantürk’ün devlete biat etmesi beklenirken, adı geçenin yeni bir tesis kurmak üzere harekete geçmesi üzerine, Türk emniyet teşkilatı tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış. Ve karar infaz edilmiştir. Böylece 100 kişiye yakın olduğu tespit edilen ve zamanın başbakanının ifade ettiği PKK finansörü iş adamlarının elde olan listesinden bir kişi eksilmiştir. Behçet Cantürk’ün öldürülmesinin doğruluğu, yanlışlığı veya gerekli olup olmadığı tartışmasına girilmemiştir.’ görüşüne yer verilmiştir. Sadece bu cümleler derin devletin varlığını ve faili meçhul cinayetlerin arkasındaki gerçeği ortaya koyar. Önemli olan bir hukuk devletinin meçhul olan bu cinayetlerin faillerini bulmasıdır.
”"272 KİŞİ GÖZALTINA ALINDIKTAN SONRA KAYBOLMUŞTUR"
Gazeteci Yazar Prof. Dr. Ümit Özdağ da Türkiye’de aslında ‘derin devlet’ diye bir yapının ve faili meçhul cinayetlerin sayısının abartıldığı gibi olmadığını iddia etti. ‘Türkiye’de hiçbir şey yok’ demenin de mümkün olmadığına işaret eden Özdağ, “Olan bazı asker ve sivil bürokratların dar kadro zemininde, çoğu kez de politikacılarla işbirliği; en azında onların göz yumması sayesinde, yasaların kendilerine tanıdığı yetkileri, milli güvenlik gerekçeleriyle kötüye kullanma sürecinde oluşturdukları çetevari yapılar. Geçici, lokal ve etkileri genel müdürlük seviyesine bile çıksa sadece tahammül edilen, mevcut devlet tarafından bilinen, takip edilen, günü geldiğinde tasfiye edilen yapılardır. Mesela Susurluk’un bile kendisi bir çetenin değil, birkaç çetenin çatışmasının sonucu gibi gözüküyor. Gerçek devlet bunları izliyor, kaydediyor; zaman içinde ya eritiyor ve siyasi koşullara göre tasfiye ediyor.” açıklamasını yaptı. Özdağ, 17 bin faili meçhul cinayet rakamını ise kabul etmedi. Özdağ, şöyle devam etti: “Terör örgütlerini çıkarttıktan sonra ortaya çıkan tablo şu; Türkiye’de cesedi bulunan ve her hangi bir örgüt tarafından öldürülmediği tespit edilen faili meçhul cinayet sayısı 568. Bunların hepsi siyasi olmayabilir. Bu, çok önemli, 272 kişi, güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındıktan sonra kaybolmuştur. Bu, devlete yazar. Eğer gözaltına alıyorsa onun canından sorumludur. Toplam 840’a ulaşıyor. PKK tarafından öldürülen, fakat cinayeti kimin tarafından işlendiği belli olmayan kişi sayısı bin 839’dur. Ayrıca, kayıp 795 kişi var. Terör örgütlerini de dahil edersek, ülkede faili meçhul cinayetler sayısı 3 bin 500 ile 4 bin arasındadır.” Baro Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık’ın yönettiği etkinliği, çok sayıda avukat ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi izledi .
Sağlar: Yaşanan Suikast ve Faili Meçhul Cinayetler Toplumda Travmaya Neden Oldu
Kültür eski Bakanı ve dönemin TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Üyesi Fikri Sağlar, ülkede yaşanan suikast ve faili meçhul olayların toplumda ciddi bir travma meydana getirdiğini söyledi.