Karantina 1 ve Karantina 2 operasyonları kapsamında yapılan yaklaşık 10 yıllık yargılama sonrası, son duruşması İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, duruşma savcısı verdiği mütalaa ile sanıklara ayrı ayrı, “Örgüt yöneticisi olmak”, “İhaleye fesat karıştırma”, “Rüşvet verme”, “Rüşvet alma”, “Edimin ifasına fesat karıştırma” suçlarından 1000 yıla kadar cezalandırmalarını talep etti.
Savcının esasa yönelik mütalaasını mahkeme heyetine sunmasının ardından sanık ve sanık avukatları son savunmalarını yaptı.
Mahkeme heyeti, sanıkların ayrı ayrı, farklı suçlardan cezalandırılmasına karar verilmesi istemiyle kamu davası açılmış ise de sanıklara yüklenen suçların yasal unsurları oluşmadığı ve sanıkların bu suçları işlediği sabit olmadığı gerekçeleriyle, tüm sanıkların beraatine karar verdi.
“Operasyonu yapanlar, yargılayanlar FETÖ tutuklusu”
Örgüt yöneticiliği ve diğer suçlamalar ile 1000 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanan sanıklardan Hikmet Çelik, Fırat Çelik, İsmet Çelik, Fikret Çelik, Kadir Çelik’in avukatı Çiler Nazife Koşar, “Dönemin operasyon yapan polis müdürleri, savcıları, yargılayan hakimleri şimdi FETÖ üyeliğinden tutuklu. Operasyonun başındaki isim olan dönemin Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şube Müdürü Nazmi Ardıç, İstanbul KOM Müdürü iken, 2015 yılında casusluk, sahtecilik, yasadışı dinleme, kişisel verileri kayıt etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin görevini yapmaya engellemeye teşebbüs suçundan gözaltına alındı ve hala tutuklu. Müvekkillerim hakkında 2009 yılında yapılan Karantina 1 ve Karantina 2 isimli operasyonları takip eden soruşturma süresince de evrensel hukuk kuralları ve masumiyet karinesi açıkça ayaklar altına alınmış ve müvekkillerimin Anayasa güvencesindeki tüm hakları açıkça gasp edilmiştir” dedi.
“Asgari ücretle çalışanlar tutuklandı”
Hukuka uygun olmayan delil ve yöntemlerle alınan dinleme ve fiziki takip kararlarıyla, bu dosyada kanıtsız ve asılsız iddialar düzenlendiğinin altını çizen Avukat Koşar, “Bu iddialar öyle yerlere taşınmıştır ki, müvekkil Hikmet Çelik yasadışı örgüt kurmakla suçlanmış; hatta o kadar ileri gidilmiştir ki, öncelikle bu örgütün silahlı suç örgütü olduğu öne sürülerek soruşturmanın özel yetkili mahkemelerce yapılması için en uygun hukuki zemin tüm hukuksuzluklarla oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak bu iddianın arkasında duramayacağını anlayanlar, yargılamanın özel yetkili mahkemelerce yapılmasını sağlamak için yeni bir hukuksuz gerekçe ileri sürüp, haksız ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü kurmak suçlamasında bulunmaktan kaçınmamışlardır” diye konuştu.
Dönemin FETÖ/PDY mensubu KOM şube ekibinin, müvekkilinin kurduğu sözde örgütün inandırıcı olmasını sağlamak için, İzmir’de ihale sektöründe faaliyet gösteren ne kadar iş adamı varsa teknik takibe aldığını, bu kişilere ilişkin dinleme ve fiziki takip tutanaklarını kullanarak, amaca göre soruşturma yapılıp iddialar oluşturulduğunu ileri süren Koşar, “Müvekkiller Hikmet Çelik, Fırat Çelik, İsmet Çelik, Fikret Çelik ve Kadir Çelik’in ayrı ayrı sürdürdükleri şirket faaliyetlerinde, doğal olan hiyerarşik ilişki, bu davada ne yazık ki suçlamalara mesnet gösterilip, suç örgütü kapsamında iddiaların gerekçesi olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda, neredeyse asgari ücret seviyesinde maaş alan çoğu şirket çalışanı da tutuklanmıştır. Bu davanın sanıkları olan ve çıkar amaçlı suç örgütü olduğu iddia edilen 105 kişi, bırakın bir çete kurmak, kooperatif bile kuramayacak kadar birbiri ile alakasız, birbirini hiç tanımayan insanlardır. Ancak soruşturma sırasında, bizlerin ve diğer tüm sanık müdafilerinin ulaşamadığı kanıtlar, dönemin FETÖ/PDY mensubu emniyet görevlilerinin elinde suç ve suçlu imal etmenin malzemeleri olarak kullanılmıştır” ifadelerini kullandı.
“Adalete olan inancımız sarsılmıştı”
Suç işlediğine ilişkin herhangi bir delil bulunamayan müvekkilleri hakkında, dönemin İzmir Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesinde görevli FETÖ/PDY üyesi polisler tarafından, bazı iş adamları ile yapılan hususi görüşmeler ve uydurma ihbar mektupları vasıtasıyla, sözde şikayetçiler ve şikayet konusu olaylar imal edilmeye çalışıldığını belirten Koşar, Bu süreç tarafımızdan endişe ile izlenmiş ve yaşadıklarımız yüzünden adalete olan inancımız sarsılmıştı. Bu haksız ithamlar, mahkemenin vermiş olduğu beraat kararı ile tıpkı gece karanlığının gündüze kavuşması gibi nihayet ortadan kalkmıştır” dedi.
Operasyon ve iddianame
İzmir merkezli olarak İstanbul, Manisa, Balıkesir, Bingöl, Diyarbakır, Erzurum ve Şırnak’ta 2009 yılında eş zamanlı operasyon düzenlendi.
Dönemin DEÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. İbrahim Astarcıoğlu, eski Buca Belediyesi Meclis üyeleri Ziya Aksu, Abdülcelil Laçin, işadamları ve devlet memurlarının da aralarında bulunduğu 105 kişi, Karantina 1 ve Karantina 2 operasyonlarıyla gözaltına alındı. 59 kişi tutuklandığı operasyonlarda soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı, hazırladığı 168 sayfalık iddianamede, şebeke yöneticilerinin ihaleler hakkında kendilerine detaylı bilgi veren, firmaların kapasitelerine göre ihale şartlarını hazırlayan, ihalelerin yaklaşık maliyetleri hakkında bilgi veren memurların, ödül olarak düğünlerinden tatil için konaklamalarına, uçak biletinden ev tadilatlarına kadar tüm masraflarını karşıladıklarını iddia etti. Telefon dinlemelerinden şebekenin, kendilerine yardım etmeyen memurların görev yerlerinin değiştirilmesini sağladıklarının da tespit edildiği vurgulanan iddianamede, sanıklar hakkında “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma”, “İhaleye fesat karıştırma”, “edimin ifasına fesat karıştırma” ve “rüşvet” suçlarından, dönemin özel yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı. Mahkemeye kadar olan sürede tahliyeler olurken, 23’ü tutuklu 105 sanıklı davanın yargılama sürecinde diğer tutuklu sanıklar da tahliye edilerek, davada tutuklu sanık kalmadı.
Savcı Bin Yıla Kadar Hapis Cezası İstedi, Mahkeme Heyeti Beraat Verdi
İzmir merkezli olarak 2009 yılında yapılan, Karantina 1 ve Karantina 2 operasyonları ile gözaltına alınan, haklarında “Örgüt yöneticisi olma”, “İhaleye fesat karıştırma”, “Rüşvet verme”, “Rüşvet alma”, “Edimin ifasına fesat karıştırma” suçlamalarıyla bin yıla kadar cezalandırmaları istemiyle dava açılan, aralarında dönemin Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. İbrahim Astarcıoğlu ve işadamların da bulunduğu 105 sanıklı davada, tüm sanıklara beraat kararı çıktı.