Senaryosunu Hulusi Çelik, yönetmenliğini Okan Özbay'ın üstlendiği film, TRT’nin 50. ve Türk sinemasının 100. yıldönümü dolayısıyla, "TRT TV Filmleri Projesi" kapsamında hayata geçirildi.
Filme danışman görüntü yönetmeni olarak davet edilen Sekula, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çekimlerin Amerika, İngiltere ve Çin'de yaptıklarından farklı olmadığını dile getirdi.
Andrzej Sekula, sinemanın, farklı hikayelerin anlatıldığı bir dünya olduğunu kaydederek, "Aşağı yukarı aynı teknoloji, aynı ekipman, aynı sorunlar hep birlikte kullanılıyor ama tabii ki bu filmi birkaç ay sonra ekranda gördüğümüz zaman her şey değişiyor. Çünkü hikayeler farklı" dedi.
Türkiye'ye gelmeden önce senaryoyu okuma fırsatı bulduğunu belirten Polonyalı yönetmen, şunları söyledi:
"Oldukça çekici ve insana hitap eden bir film olacak gibi görünüyor. İlk günler benim için rahattı çünkü insanlar filmi nasıl yapıyor, filmde neler yapılıyor, izleme şansı buldum. Aynı zamanda film ekibiyle tanıştım. Onlarla arkadaşlıklar kurmaya başladım. Bunları gözlemlerken fazla engelleyici olmamaya çalıştım. Çünkü çalışan ve asıl işi yapan onlardı ve oldukça iyi çalışıyorlardı. Özellikle kamera ekibini beğendim. Yönetmenle olan ilişkileri gayet iyiydi."
Ünlü yönetmen, film setinde kendisini en çok etkileyen şeyin, çok fazla sahnenin çekimi olduğunu kaydederek, "Bir günde kadar çok sayfa çekildi ki. Benim katılma fırsatı bulduğum, gözlemlediğim çekimler bir miktar daha alttan alta yanan bir ateş gibi, yavaş yavaş ilerleyen bir gelişmeydi" ifadelerini kullandı.
Filmdeki şiddet sahnelerinde katılımcı olarak bulunduğunu aktaran Sekula, çekim ekibinin kendisine çok sıcak ve samimi davrandıklarını söyledi.
- Hem çılgın hem de harika bir proje
Andrzej Sekula, Türkiye ziyaretinin ardından, Türk sinemasına daha yakından bakmak gibi bir istek doğduğunu dile getirdi.
TRT'nin TV filmleri projesine ilişkin ise Sekula şöyle konuştu:
"Bence bir açıdan hem çılgın hem de harika bir proje. Uzun süre İngiltere'de yaşadım ve çalıştım. İngiltere, özellikle bağımsız filmleri desteklemesiyle bilinen bir ülke. ABD'de çalıştım. ABD, İngiltere gibi bağımsız filmleri destekleyici yapıya sahip değil ama yine de çok fazla prodüksiyon, yatırımcı ve film okulunun olduğu bir yer. Dolayısıyla orada da çok film çekiliyor. Kanada da bağımsız filmleri çok destekleyen bir ülke. Ancak, bütün bu ülkelerde, bugüne kadar, böyle büyük kapsamlı, insanları hem eğiten hem film yapma şansı veren bir projeyle karşılaşmadım."
Andrzej Sekula, bu tür projelerin kendi mahsüllerini verebilmesi için bir yılın yetmediğini ve birkaç yıl arka arkaya devam etmesi gerektiğini vurgulayarak, "Büyük film yapımları üretebilmek için gerçekten buna ve harika teknisyenlere ihtiyaç var. Artık şu gerçekle yüzleşsek iyi olacak, dünya artık görüntülere bağlı bir dünya. Özellikle görüntülerle hikaye anlatılan bir dünyada yaşıyoruz. İnternet, sinema, televizyon hepsi böyle" ifadelerini kullandı.
Tüm bunların çok büyük bir propaganda mekanizması olduğunu kaydeden yönetmen Sekula, "Propaganda derken kötü anlamda kullanmıyorum. Mesela Türkiye'nin iyi yönetmenlerinin olduğunu gösterecek bir propagandadan bahsediyorum. Tüm dünyada bu insanların yapacağı katkıyı gösterecek bir propagandadan bahsediyorum. Bence büyük bir fikir ve ülke için büyük bir yatırım" dedi.
Andrzej Sekula, derdi olan film yapmanın giderek daha fazla önem kazandığını belirterek, bu doğrultuda Türkiye'de de yeni bir yönetmen algısı yaratılmaya çalışıldığını bunun da çok önemli olduğunu dile getirdi.
- Çekimler, Ulucanlar Cezaevi'nde yapılıyor
Başrollerinde Kemal Uçar, Yıldırım Gücük ve İrfan Kılınç'ın oynadığı filmin çekimleri, Altındağ Belediyesi'nin restore ederek 2011 yılında ziyarete açtığı Ulucanlar Cezaevi'nin plato olarak ayrılan bölümlerinde gerçekleştiriliyor.
Hollywood yapımcıları danışmanlığında hazırlanan film, tavizsiz duruşuyla etrafındaki insanlara umut veren bir tutuklunun, özgürlüğe giden yoldaki 40 günlük hikayesini ve başgardiyan Cem'in hayatındaki değişim sürecini anlatıyor.
Asıl mesleği gardiyanlık olan senarist Hulusi Çelik'in kaleme aldığı film, cezaevi yaşamının sert koşullarının yanı sıra gardiyanlar arasındaki iç çekişmeyi de yansıtıyor.
Film, Tunç Başaran'ın 1989'da yaptığı "Uçurtmayı Vurmasınlar"ın ardından Ulucanlar Cezaevi'nde çekilen ilk uzun metraj olma özelliğini de taşıyor.
Sekula, 'Adı Açıklaması Yunus' İçin Türkiye'ye Geldi
"Pulp Fiction" ve "Rezervuar Köpekleri" gibi filmlerin görüntü yönetmeni Andrzej Sekula, "Adı: Yunus" filminin şiddet sahnelerinin çekimi için Türkiye'ye geldi.