Fransız komedyen Jacques Tati, 50 yıl önce Sihirbaz'ı yazarken, çizgi film olarak tasarlamamış. Sylvain Chomet'nin uyarlaması, aynı senaryodan şimdi 'iyi ki de' animasyon film yapıldığını düşündürüyor. Tati'nin senaryoyu yazmasından bu yana, devrini doldurmuş, kıyıda kalmış sahne sanatçıları ile hayat arkadaşlarının melankolik ve büyülü dünyasını anlatan epey bir film izlemişizdir. (En iyi yerli karşılıklarını, Yavuz Turgul'un klasiklerinde bulabilirsiniz.) Sirkler, müzikholler ya da güncelliğini yitirmiş her türden eğlence mekânının geçkin sanatçıları, hem sihir hem de burukluk vaat eden hikâyeleriyle, herhalde daima birilerine ilham verecek. Yine de bu hikâyenin içinde hâlâ biraz büyü olduğuna seyirciyi ikna etmek kolay değil. Gönül istiyor ki, tanıdıklığına rağmen kendine has bir dünyayla karşılaşalım. Chomet'nin Sihirbaz'ı, hayal kırıklığına uğratmıyor. El emeği göz nuru animasyon tekniği, hikâyenin nostaljisiyle uyuştuğu gibi, her küçük aksiyona bir muziplik katıyor. Komik bir film değil aslında; mizahı toz halinde barındırıyor.
KÜÇÜK KÜLKEDİSİ
Tati'nin fiziği düşünülerek çizilen sihirbaz, 1950'lerin Paris'inde, gençleri rock'n roll'la coşturan gruplara kaptırmış, tavşanı ve şapkasını alarak turneye çıkıyor. Kendisini kabul eden neresi varsa, orada sahneliyor şovunu. Duraklarından biri de Edinburgh. Kasabalardan birine, kaldığı otelin küçük 'külkedisi'ni peşine takıyor. Ama manevi baba-kız mutluluğu da sonsuza dek sürmeyecek; sihirbazın küçük yoldaşı, genç kızlığa geçmek üzere. Sihirbaz, romantik ve nostaljik bir film, ama göründüğü kadar naif değil. Parlak devirlerin ardından vahlanmak yerine, zamanın geçişini seyrediyor ve yetişkinlere ait bir hüznü, çocukların da hoşuna gidebilecek bir anlatımın içine taşıyor.
Sihir ve melankoli
Fransız komedyen Jacques Tati, 50 yıl önce Sihirbaz'ı yazarken, çizgi film olarak tasarlamamış. Sylvain Chomet...