Tam Saha Dergisi'ne açıklamalarda bulunan tecrübeli futbolcu kendisine sorulan sorulara şu cevapları verdi:
Öncelikle bize Bucaspor'a transferini ve neden bu takımı tercih ettiğini anlatır mısın?
Bülent Uygun iki sezon önce Sivasspor'u çalıştırırken beni transfer etmek istemişti. O zaman kulübün borcu olduğu gerekçesiyle Sivasspor'a transferim gerçekleşmemişti. Bülent Uygun Bucaspor'un başına geçince beni tekrar aradı ve takımında görmek istediğini söyledi. Bülent Hoca takım için mücadele eden ve her şeyini ortaya koyan oyuncularla çalışmayı seviyor. Ancak aynı zamanda futbol adına bir şeyler yapmaya çalışan oyuncuları da ön plana koymaktan vazgeçmiyor. Sivas'ı çalıştırırken bunu takımına ne kadar iyi uygulattığını gördüm. Oynadıkları futbolu göz önüne alınca iki sezon önce Sivasspor'un şampiyon olması gerektiğini söyleyebilirim. O zaman şampiyonluğu çok fazla istemişlerdi ancak şans yanlarında değildi. İşte ben de Bülent Hocanın bu futbol anlayışını çok beğendiğim ve takdir ettiğim için teklif gelir gelmez Bucaspor'u tercih ettim.
Bucaspor bu sezon tarihinde ilk kez Turkcell Süper Lig'de mücadele edecek. Sen de daha önce 4 farklı takımda şampiyonluk kupasını kaldırmayı başardın. Bu yüzden takıma oranla çok daha fazla tecrüben ve başarın var. Bu doğrultuda tecrübelerini takıma nasıl aktarmayı düşünüyorsun? Sence Bucaspor'un ligde kalıcı olabilmesi ve önümüzdeki yıllarda Turkcell Süper Lig'de başarılı olabilmesi için yapması gerekenler neler?
Bucaspor'un geçtiğimiz sezon sonunda Süper Lig'e yükselmesi başta İzmir'deki futbolseverler olmak üzere herkes tarafından büyük bir sürpriz olarak karşılandı. Çünkü daha iki sezon önce TFF 2. Lig'de mücadele ediyorlardı. Bu kadar hızlı bir şekilde Süper Lig'e yükselmek gerçekleştirilmesi oldukça zor bir olay ama Bucaspor bunu başardı ve bana göre bunun asıl nedeni kulübün mantalitesini değiştirmesi oldu. Ben de saha içinde ve dışında takım için her şeyimi vererek, edindiğim tecrübeleri kulübe aktarmak istiyorum. Çünkü Bucaspor gerçekten iyi bir kulüp ve özellikle İzmirli futbolseverler başarıya çok aç. Tam 7 sezondur Süper Lig'e hasretler. Umarım bu kulüp uzun seneler boyunca Süper Lig'de mücadele edecek. Bunu gerçekleştirebilmemiz ve ligde bir yerlere gelebilmemiz için sahada mücadele gücü yüksek ve futbol oynamaya çalışan oyuncuları bir arada bulundurmamız lâzım. Ancak bu şekilde iyi bir takım olabiliriz. Önceden de belirttiğim gibi, Bülent Uygun'un futbol anlayışı ve Sivasspor'a oynattığı futbol, yapmamız gerekenlerle örtüşüyor.
Dinamo Zagreb, Fenerbahçe, Galatasaray ve Rubin Kazan formalarıyla yaşadığın şampiyonluklarda senin için en anlamlı olanı hangisiydi?
2005-2006 sezonunda Galatasaray'la yaşadığım şampiyonluğu unutmam imkânsız. O sezon kulüp finansal sorunlar yaşıyordu ve bu yüzden istediği transferleri gerçekleştirememişti. Fenerbahçe de ekonomik olarak bizden çok daha iyi durumdaydı. Tüm bu sıkıntılara rağmen, o sezon takım içinde çok iyi bir hava yakalamıştık. Eric Gerets takımdaki tüm oyuncuları birlik içinde tutmayı başardı. Hakan Şükür ve Hasan Şaş da bu konuda onun elçileri oldu adeta. Her ikisi de takım içindeki arkadaşlığın pekişmesinde büyük rol oynadı. O sezon hatırlanacağı gibi şampiyonun kim olacağının cevabı son haftaya kalmıştı. Fenerbahçe ile aynı puandaydık ancak ikili averaj olarak onlardan gerideydik. Son maçta kendi evimizde Kayserispor ile oynayacaktık. Fenerbahçe ise Denizlispor deplasmanındaydı. Kayserispor'u 3-0 mağlup ettik. Ancak Fenerbahçe maçı daha bitmemişti. 15 dakika maçın bitmesini ve şampiyon olmayı bekledik sahada. O dakikalarda ve tüm sezon boyunca son ana kadar şampiyon olacağımıza inanmaktan hiç vazgeçmedik ve sonunda Tanrı da bize bu şampiyonluğu armağan etti.
Fenerbahçe ya da Galatasaray forması altında unutamadığın ve kendini en başarılı bulduğun maç hangisiydi?
2004-2005 sezonunda Türkiye Kupası finalinde Fenerbahçe'yi 5-1 mağlup ettiğimiz maçı söyleyebilirim. O zaman kadromuzda Franck Ribery de vardı ve kendisi başta olmak üzere o maçta sahaya muhteşem bir futbol ortaya koymuştuk. Bu yüzden skor ve oyun olarak o maçta çok başarılı olduğumuzu düşünüyorum.
Gökdeniz Karadeniz ve Hasan Kabze, Rubin Kazan'da takım arkadaşlarındı. Futbolculukları hakkındaki görüşlerin neler? Sence Gökdeniz önümüzdeki senelerde Avrupa'da daha güçlü takımlara transfer olabilir mi? Hasan Kabze de geçtiğimiz günlerde Fransa'nın Montpellier ekibine transfer oldu. Burada başarılı olabilir mi?
Gökdeniz çok iyi ve tecrübeli bir oyuncu. Trabzonspor'da oynadığı dönemde birçok kez karşı karşıya gelmiştik. Bence o zamanlar Fatih Tekke ile birlikte en iyi Türk oyunculardan biriydi. Berdiyev onu takımda görmeyi çok istemişti ve bonservisi oldukça yüksek olmasına rağmen transferini gerçekleştirdi. Gökdeniz, Rusya'da da çok başarılı oldu. Bence Avrupa'da daha iyi bir takıma gitmemesi için hiçbir neden yok ancak yaşı kendisine bu konuda sorun çıkarabilir. 4-5 yaş daha genç olsaydı Avrupa'nın önemli bir ekibine çok rahat transfer olabilirdi. Fakat Rusya'da ve Rubin Kazan'da olmaktan çok mutlu. Hasan Kabze de Rubin Kazan'da 3 sezon oynadı. Kendisiyle Rubin Kazan'da forma giyerken güzel başarılara imza attık. Onun için Montpellier'in doğru tercih olduğunu düşünüyorum. Çünkü oyun tarzı Fransız futboluna çok yatkın. Ayrıca Montpellier geçtiğimiz sezon Fransa Ligi'ni 5. sırada tamamladı ve bu sezon UEFA Avrupa Ligi'nde mücadele edecek. Bu durum da kendisi için büyük avantaj.
Hem Türkiye hem de Rusya son yıllarda futbola yaptıkları yatırımlarla İngiltere, İspanya, İtalya, Fransa ve Almanya'dan sonra Avrupa'nın üst düzey liglerinin arasında yer almak için çaba sarf ediyor. İki ülkede de oynamış bir futbolcu olarak Rus futboluyla Türk futbolunun arasında ne gibi benzerlikler ve farklılıklar görüyorsun?
İtalya'dan Türkiye'ye transfer olduğum zaman Türkiye'de insanların futbola çok büyük bir şevk ve coşkuyla düşkünlük beslediğini fark ettim. Türkiye'de Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş diğer kulüplere oranla çok daha fazla ekonomik güce sahip. Bu yüzden iyi transferler yapabiliyorlar. Anelka gibi star oyuncuları transfer edebiliyorlar. Türk Millî Takımı da Euro 2008'de büyük bir başarı yakaladı. Dünya Kupası finallerine gidemeyince bu başarının devamını getiremediler. Ancak Guus Hiddink'in bu düşüşü sona erdireceğini ve takımı yeniden başarıya ulaştıracağını düşünüyorum. Hiddink, Rusya'da da buna benzer şeyler yaptı ve başarılı oldu. İki ülke futbolunda da bu bakımdan Hiddink'in etkisini göreceğiz ileride. Öte yandan Rusya Premier Ligi de en az Turkcell Süper Lig kadar iyi ve kaliteli bir lig. Her sezon 2-3 Rus takımı Şampiyonlar Ligi'nde boy gösteriyor. CSKA Moskova 2005 yılında UEFA Kupası'nı kazandı. 2008'de de Zenit hem UEFA Kupası hem de Süper Kupa'yı kazanarak bu başarıyı daha da ileri götürdü. Galatasaray'ın da 2000 yılında hem UEFA Kupası hem de Süper Kupa'yı kazandığını düşünürsek iki ülkenin de geçtiğimiz senelerde Avrupa futbolunda bir yerlere gelmeye başladığını söyleyebiliriz. Bu durum bana göre iki ülke için de sürpriz olmamalı. Çünkü bu iki ülkenin de artık belli bir futbol kültürü var. Ayrıca futbola da ekonomik yönden oldukça yatırım yapıyorlar. Durum böyle olunca başarılı sonuçlara ulaşılması da zor olmuyor. İki ülke futbolunun farklılığına değinecek olursak; Türkiye'de çok daha tekniğe dayalı bir futbol oynandığını söyleyebilirim. Rusya'da ise daha çok fizik gücünün ön planda olduğu bir oyun anlayışı var. Ruslar saha içinde mücadele etmeyi, tabir yerindeyse savaşmayı çok seviyor. Türkiye'de ise bu sevgi tamamen topla oynamak ve tekniğini kullanmak üzerine. Bu yüzden iki ülke futbolu arasında ciddi bir mantalite farkı var.
Birçok farklı takımda değişik partnerlerle oynadın. Bugüne kadar defansta en çok anlaştığın ve sana göre en iyi partnerin hangisi?
Rubin Kazan'da oynarken defansta birçok Rus partnerim oldu. Türkiye'de ise Fenerbahçe'de Luciano, Galatasaray'da da Rigobert Song'la birlikte oynadım. Ancak bu oyuncuların arasında en iyi anlaştığım kesinlikle Song'tu. Onunla aramızdaki bağ çok farklıydı. Çok iyi bir ikili ilişkimiz vardı sahada. Bu da defanstaki oyunumuzu üst seviyeye taşıdı. Bana göre defansın göbeğinde oynayan iki oyuncunun farklı özelliklerinin olması çok önemli. Birisi oyun içinde bir şey yaparken, diğeri ondan daha farklı bir şey yapmalı ki birbirlerini tamamlasınlar. Biri topu oyuna sokarken, diğeri de savunmadaki dengeyi sağlamalı. İşte Song defanstan topu çıkarırken, ben de arkada bekleyip bu dengeyi sağlıyordum. Durumun böyle olması da defansta yaptığımız hataları en aza indiriyordu. Aramızdaki bu uyumdan dolayı Song'la oynamak benim için çok farklıydı.
2010 Dünya Kupası'nda oynanan futbolu nasıl değerlendiriyorsun? Kupada en çok beğendiğin takım hangisi oldu?
Açıkçası seyir zevki olarak beklediğim kadar iyi bir kupa olmadı. Aslına bakacak olursak, bir taraftan da seyir zevki ve kalite açısından bu tarz turnuvalarda çok iyi maçlar olmasını beklememek gerekir. Özellikle Avrupa liglerinde oynayan futbolcular sezon içerisinde çok yoğun bir maç programı yaşadıkları için, turnuva boyunca geride bıraktıkları sezonun yorgunluğunu fazlasıyla hissediyor. Bu da turnuvada oynanan futbolun kalitesini olumsuz etkiliyor. Kupada en beğendiğim takım ise İspanya. Ancak Almanya'yı da çok başarılı buldum. Bence finali bu iki takım oynamalıydı. Yarı finalde karşılaşmaları şanssızlık oldu.
Son olarak özel hayatında neler yapıyorsun, Türkiye'de neleri seviyorsun?
Hırvatistan'da eşimle birlikte bol bol sinemaya gideriz. Sık sık da seyahat ederiz. Genelde tatil için Dubrovnik'i tercih ediyoruz. Türk yemeklerini çok seviyorum çünkü Türk mutfağı ile Hırvat mutfağı birbirine çok benziyor. Bunun dışında Sezen Aksu ve Ajda Pekkan dinlemeyi seviyorum.