Gösterilerin barışçıl bir şekilde sürdüğü Suriye’de muhalifler, ordu kendilerinden daha güçlü olduğu için silahlı direnişe pek sıcak bakmıyor ve direniş yöntemi olarak barışçıl gösterileri sürdüreceklerini dile getiriyor. Ancak bu yöntemle de bugüne kadar rejime karşı somut bir başarı elde edemeyen muhalifler, bu yüzden en çok Türkiye’nin desteğine güveniyor. “Er ya da geç” Türkiye’nin Suriye’ye yönelik bir müdahalesi olacağını düşünen Suriyeli muhaliflere göre devrimin, “Türkiye olmadan başarıya ulaşması da çok zor.”
Türkiye’nin muhalifler tarafından silahlı direniş için kurulan Özgür Suriye Ordusu’na korunma sağladığı iddia edilse de Cihan Haber Ajansı’na konuşan Suriyeli muhalif liderden Ammar Qurabi, “Barışçıl gösterilerden askeri harekete geçersek daha hızlı kaybederiz.” diye düşünüyor. 2006’dan Suriye Ulusal İnsan Hakları Organizasyonu Başkanlığı’nı yürüten Qurabi, askeri güç karşılaştırması yapıldığında ordunun “elbette ki” daha güçlü olduğuna dikkat çekiyor. Ancak direnişin barışçıl gösteriler şeklinde devam etmesi gerektiğini belirten Ammar Qurabi, Batı ve Arap ülkelerinden de “Belki gelecekte Birleşmiş Milletler ve uluslararası kamuoyu askeri olarak müdahale etme kararı alır, ama biz barışçıl kalmayı sürdüreceğiz.” şeklinde destek istiyor.
ESED BÜYÜK BİR YALANCI
Diğer muhaliflerle koordinasyonunu birkaç ay önce geldiği Türkiye’den sürdüren Ammar Qurabi, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’ın gösterilerin arkasında silahlı gruplar olduğu iddialarına da gülerek “Esed, devrimin başladığından beri çok şey söyledi ve her gün biz onun yalan söylediğini keşfediyoruz. O çok büyük bir yalancı.” diye cevap veriyor. İddianın gerçek olmadığının anlaşılması için ölen sivillerle askerlerin sayısının karşılaştırılmasının yeterli olacağını söyleyen Qurabi, sadece Suriyeli kuruluşların değil BM ve Uluslararası Af Örgütü gibi kurumların raporlarında da askerlerin “İran ve Hizbullah bağlantılı kişilerce arkadan vurulduğuna” dair yer alan bilgileri hatırlatıyor.
Qurabi, ölen askerlerin büyük kısmının da göstericilere ateş açmayı reddeden askerler olduğunu savunuyor. Bazı durumlarda kişisel olaylar yaşandığını ve bazı sivillerin ailesini veya kendisini bıçak veya silahlarla askerlere karşı savunduğunu söyleyen muhalif lider, “Ancak bu bir yöntem değil. Bu devrim için bir sistem değil” vurgusunu yapıyor.
SIRADAN İNSANLAR FAŞİST REJİME KARŞI SAVAŞIYOR
Suriye’de başarıya ulaşmak için önlerinde birçok engel olduğunu ifade eden Qurabi, “sıradan insanları faşist bir rejime karşı savaştığını” vurguluyor. Başarı için birçok senaryo bulunduğunu ve birçok kişinin bu konuda Türkiye’ye güvendiğini dile getiren Suriyeli muhalif lider, “Ancak Türkiye bugüne kadar Suriye’ye pratik olarak girmek gibi bir karar almadı.” diye konuşuyor.
BİR TAMPON BÖLGEDEN SURİYE’Yİ ÖZGÜRLEŞTİRMEYE BAŞLAYABİLİRİZ
Libya’da Kaddafi karşıtı direnişin başladığı ve organize edildiği Bingazi’ye göndermede bulunan Ammar Qurabi, olası bir tampon bölge için “Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin güneyinde Bingazi benzeri bir bölgeden bahsediyoruz. Bu alan Türkiye ve NATO tarafından korunabilir. Bütün mülteciler bu alanda toplanır ve belki Suriye’yi özgürleştirmeye buradan başlayabiliriz.” diye konuşuyor. Qurabi, “Belki Avrupa ve Amerika, sivillere ateş açmayı reddeden askerlere silah vermeye hazırdır, belki Suriye ordusunun havadan saldırıları engellenebilir. Maalesef bütün bu çözümler askeri çözümler. Ancak sanırım sonunda böyle olacak çünkü Suriye’de büyük bir sorun olduğunu anlamadılar. Yine maalesef Rusya ve Çin, Suriye halkını böyle bir çözüme itti.” diye devam ediyor.
TÜRKİYE SINIRINDAKİ ALAN “SURİYE’NİN BİNGAZİSİ” OLABİLİR
Libya’daki Bingazi kentinin bir benzeri bir direniş merkezinin Suriye’de neresi olabileceği yönündeki soruya ise bir şehirden çok bir bölge olabileceği şeklinde cevap veren Qurabi, bu konuda 3 seçeneklerinin olduğunu aktarıyor. Bu üç bölgeden ilkinin Suriye ve Türkiye arasında muhtemelen 50 kilometre uzunluğunda bir alan olduğunu kaydeden muhalif lider, diğer muhtemel bölgelerin ise Suriye ile Ürdün ve Suriye ile Irak arasındaki bölgeler olduğunu dile getiriyor. Aynı anda bu üç bölgeden bir hareket başlayabileceğini de vurgulayan Qurabi, bu şekilde Suriye ordusunun tüm bölgeleri kontrol etmekte zorlanabileceği öngörüsünde bulunuyor.
SINIRDA ÇOK İHLAL OLDU AMA TÜRKİYE SES ÇIKARMADI
Ancak şu ana kadar Türkiye’nin bu konudaki “resminin çok açık” olmadığını ifade eden Ammar Qurabi, “Çünkü (Başbakan Tayyip) Erdoğan’ın söyledikleriyle yaptıklarını karşılaştırdığımızda aslında bir şey olmadığını görüyoruz. Sadece bir şeyler duyuyoruz. Şu ana kadar sadece Japonya Esed’in gitmesini istedi. Türkiye herhangi bir şey demedi” eleştirisini getiriyor. Türkiye’nin ilk zamanlarda kendisine sığınan mültecilere muamelesinin de iyi olmadığını savunan Qurabi, “Mültecilerin yarısı geri döndü. Türkiye sınırında birçok ihlal oldu. Ama Türk askerleri sessiz kaldı, hiçbir şey yapmadı.” diye konuşuyor.
ERDOĞAN, ESED’E ÇEKİL ÇAĞRISI YAPACAKTI
Türkiye’den adım adım birçok şeye ihtiyaçları olduğunu aktaran Qurabi, diğer yandan Türkiye’nin Suriye muhalefetine kapı açmasını, konferanslar düzenlenmesine izin vermesinin de memnuniyet verici olduğunu kaydediyor. Suriyeli muhaliflerin ilk toplantısının Türkiye’de yapıldığını anımsatan Ammar Qurabi, ancak buna destek verenin Türk hükümeti değil sivil toplum kuruluşları olduğunu söylüyor. Qurabi, “Ben Türkiye’ye yönelik bir eleştiri getirdiğimde hükümeti eleştiriyorum. Türk hükümetinin birçok adım atması gerekiyor. Erdoğan’ın (Hatay’daki) kampları ziyaret edip, Esed’e ‘çekil’ çağrısı yapacaktı. Ama maalesef annesi vefat etti ve ziyaret ertelendi. Bekleyeceğiz…” diye konuşuyor.
SURİYE’DEKİ DEVRİM TÜRKİYE OLMADAN BAŞARIYA ULAŞAMAZ
Türkiye’nin “er ya da geç” duruma müdahil olacağını dile getiren Ammar Qurabi, Türkiye’nin adım atmak için uluslararası bir karar alınmasını beklediğini düşünüyor. Qurabi ayrıca “Türkiye olmadan Suriye’de devrimin başarıya ulaşamayacağını da” ifade ediyor.
TÜRKİYE DESTEĞİNİ ÇEKİNCE ESED REJİMİ KÜRT KARTINI KULLANDI
Ammar Qurabi, Türkiye ile Suriye arasındaki sorunlu konular olan Kürt gruplar ve PKK ile Hatay hakkında da ilginç iddialarda bulunuyor. Türkiye Esed rejiminden desteğini çektiği andan itibaren rejimin “Kürt kartını” oynamaya başladığını ve terör örgütü PKK gibi grupları yeniden kullandığını savunan Qurabi, “Rejim Kürt kartını kullandı ve bu gruplara yeniden destek verdi. Türkiye’ye baskı yapmak için bu gruplara harekete geçmeleri söylendi.” iddiasında da bulunuyor.
KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNÜN İLK ADIMI SURİYE’DE REJİM DEĞİŞİKLİĞİ
Bu yüzden Türkiye’nin devrimi daha fazla desteklemesi gerektiğini kaydeden Qurabi, “Çünkü eğer bu rejim bu bölgede kalırsa komşularına sorun olmaya devam eder. Türkiye için Kürt kartını kullanır, Lübnan’da Hizbullah’ı destekler, Ürdün’de Filistin kartını kullanır, Hamas ve İslami Cihad gruplarını kullanır. Kısaca rejim bölgede her zaman soruna yol açar. Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi için atacağı ilk adım Esed rejimini göndermesidir.” ifadelerini kullanıyor.
Hatay meselesinin, Esed rejiminin ihtiyacı olduğu anda Türkiye’ye karşı kullandığı bir başka kart olduğunu söyleyen Qurabi, normal zamanlarda kimsenin Hatay hakkında konuşmazken, ilişkiler gerildiğinde ise bu konuların gündeme geldiğini ifade ediyor. Qurabi, “Ancak rejim umursamıyor. Rejim Golan Tepeleri’ni de umursamıyor. Araplar için çok merkezi sorun olmasına rağmen Golan sorununun çözümü için uğraşmıyor bile. Bunlar sadece rejimin kullandığı kartlar.” diye konuşuyor. Hatay konusunda muhaliflerin görüşü konusunda da bilgi veren Ammar Qurabi, “Hatay konusunda şu ana kadar muhaliflerden kimse konuşmadı. Biz bütün uluslararası anlaşmalara saygı duyuyoruz. Hatta biz Türkiye ile ilişkilerimizi daha da geliştirmek istiyoruz, daha çok kavga etmek değil.” ifadelerini kullanıyor.
HARMUŞ’UN EŞİNE YANLIŞ BİLGİ VERİLMİŞ OLABİLİR
Önde gelen muhalif isimlerden Yarbay Hüseyin Harmuş’un Türkiye’deyken kaybolup Suriye’de ortaya çıkmasını ve Yarbay’ın eşinin CNN’e verdiği röportajda kocasının Türkiye’nin iade ettiği iddialarını değerlendiren Ammar Qurabi, “Harmuş büyük bir askerdi, direnişi Türkiye’den yönetiyordu. Nasıl oldu da Harmuş Suriye’de ortaya çıktı bilmiyoruz” diye konuşuyor. “Ne olduysa Türkiye’de oldu, ama Türkiye’nin onu yakalayıp teslim ettiğini düşünmüyorum.” diyen Qurabi, Türkiye’nin ona ne olduğu konusuna açıklık getirmesi gerektiğini belirtiyor. Suriye’den ajanların Türkiye’ye gelip Harmuş’u yakaladıktan sonra götürmüş olabileceklerini söyleyen Qurabi, karısının yaptığı açıklamaya da şüpheli yaklaşıyor. Qurabi, Harmuşi’nin eşine başkaları tarafından bilerek yanlış bilgi verilmiş olabileceğini düşünüyor.
Ancak bu konuda hala soru işaretleri bulunduğunu da söyleyen Qurabi, “Özellikle ilk haftalarda Türkiye bize Harmuş’un iyi olduğunu söylüyordu. Bu bizim için morfin gibiydi. Eğer bilgin yoksa bize neden bilgi vermiyorsun? Onu neden başka yere taşımıyorsun? Sanırım polis içerisinde bir bozukluk olabilir. Ama bu Türk hükümetinin Harmuş’u Suriye’ye gönderdiği anlamına gelmez” eleştirisinde de bulunuyor.
TAMMO’YU ESED REJİMİNİN ÖLDÜRDÜĞÜNDEN ŞÜPHE YOK
Ammar Qurabi, Kürt muhalif liderlerden Meşal Tammo’nun da Esed rejimi tarafından öldürüldüğünü savunuyor. Qurabi, Tammo’nun öldürülüşünü ise şöyle anlatıyor: “Kamışlı’da gündüz vakti Mercedes marka bir araç gelmiş. İçindeki dört kişiden ikisi inip Tammo’nun evine giderek Tammo’yu öldürmüş. O sırada eve gelmekte olan oğlunu da vurmuşlar. Ardından arabaya atlayıp gitmişler. Bütün bunlar herkesin gözü önünde olmuş. Bunu kim yapabilir? Elbette ki rejim.”
SURİYE’DE Şİİ-SÜNNİ ÇATIŞMASI ÇIKMAZ
Ammar Qurabi, Başbakan Erdoğan’ın da dile getirdiği endişelerine rağmen Suriye’de Şiiler ile Sünniler arasında bir mezhep savaşı çıkma riskinin çok az olduğunu düşünüyor. Suriye’deki mücadelenin Sünniler ya da Aleviler, Müslümanlar ya da Hristiyanlar arasında değil özgürlük ile diktatörlük arasında olduğunu dile getiren Qurabi, bunu bir mezhep savaşı gibi göstermeye çalışanın Suriye rejimi olduğunu savunuyor.
REJİM MEZHEP ÇATIŞMASI FİKRİNİ KOZ OLARAK KULLANIYOR
Mezhep çatışmasından bahseden ilk kişinin de Beşşar Esed’in Siyasi Danışmanı Buseyna Şaban olduğunu söyleyen Qurabi, “Gösterilerin başlamasından bu yana 7-8 ay geçti, ama Suriye’de böyle bir şey yaşanmadı ufak hadiselerin dışında. Ama rejim bu gruba (Şiilere) bağlı, onları teşvik ediyor. Sanırım rejim dünyaya ‘bize karşı askeri hareket var, Sünni-Alevi çatışması’ var demek için bu argümanı kullanıyor.” diye ekliyor.
Bugüne kadar Suriye’de böyle bir çatışmanın yaşanmadığını kaydeden Qurabi, Suriye’deki mücadelenin de demokrasi isteyenlerle diktatörlük arasında olduğunu dile getirerek, demokrasi isteyenler arasında Sünnilerin, Kürtlerin yanı sıra Şiilerin de olduğunu, rejim taraftarlarının büyük kısmını da Şiilerin oluşturduğunu söylüyor. Bu düşüncenin, rejim tarafından kullanılan bir araç olduğunu, sokağın düşüncesini yansıtmadığını söyleyen Qurabi, “Biz rejimin Alevi gruplarını bu şekilde esir aldıklarını düşünüyoruz. Ama Suriye’deki görüntü bu değil. Yeni Suriye’de dünyaya birlikte nasıl yaşanabileceğini örneğini göstereceğiz” diye konuşuyor.
İRAN’A NET MESAJ: REJİME DESTEK VERENLERE ELİMİZİ UZATMAYACAĞIZ
Suriye’de olası bir rejim değişikliğinin sonrasında yaşanacaklar için ipuçları da veren Qurabi, Hizbullah’ın ve İran’ın bu değişiklikten nasıl etkileneceğinin kendilerini çok ilgilendirmediğini belirtiyor. Qurabi, değişiklik sonrası ilişkilerin nasıl olacağı konusunda ise şu mesajları veriyor: “Devrimi destekleyen ülkelere gelecekte saygı duyacağız. Rejime destek veren ülkelere ise gelecekte elimizi uzatmayacağız.”
Bunun için Rusya’ya da birçok kez mesaj gönderdiklerini ve kendisinin de Rusya’ya giderek orada yetkililerle görüşmeler yaptığını açıklayan Qurabi, “Onlara Suriye’de durumun değiştiğini, Rus bayrağının yakıldığını söyledim. Suriye’de halkın Rusya’yı İsrail gibi gördüğünü ve rejimden yana değil halktan yana durmaları gerektiğini söyledim” diye anlatıyor.
REJİM DEĞİŞİRSE ESED’İ YARGILAYACAĞIZ
Muhtemel bir rejim değişikliğinde Beşşar Esed’in durumunun neler olabileceği konusunda ipuçları veren Qurabi, “Bu devrimde hukuku kullanmayı unutmayacağız. Mahkemelere bağlı kalacağız. Esed ve adamları için mahkemeler en uygun yer olacaktır. Suriye’de nelerin yaşandığını ve devrimin başından itibaren akan her damla kandan kimin sorumlu olduğunu bulmamız gerekiyor. Son 50 yılda olan ihlalleri de unutmayacağız.” diye konuşuyor.
BEDEL ÖDEDİK VE DAHA FAZLASINI ÖDEMEYE HAZIRIZ
Qurabi, son olarak devrimin başarıya ulaşması için bir tarih belirleyip belirlemedikleri yönündeki bir soruya ise “Hayır. Belki ilk başlarda belirleyebilirdik. Çünkü Suriyelilerin büyük kısmı devrimin durmasından korkuyordu. Ancak şimdi halk devrimin durmayacağını anladı. Belki aylar belki yıllar alacak, çok da önemli değil. Çünkü bir bedel ödedik ve daha fazla bedel ödemeye hazırız. Çünkü başka seçeneğimiz yok, dünya Essed rejiminin ne kadar çirkin ve kanlı olduğunu anladı. Artık bunu tamamlamak zorundayız.” şeklinde cevap veriyor.
AMMAR QURABİ KİMDİR?
Cezayir doğulu bir Suriyeli olan Ammar Qurabi, 2006’dan beri Suriye Ulusal İnsan Hakları Organizasyonu Başkanlığı’nı yürütüyor. Asıl mesleği diş hekimliği olan Qurabi, 1985-1999 yılları arasında yasaklı Arap Sosyalist Partisi’nin üyeleri arasında yer aldı. Suriye Ulusal İnsan Hakları Organizasyonu’nun kurmanın yanı sıra bugün Esed karşıtı ayaklanmalarda önemli bir yere sahip olan Suriye İnsan Hakları Komitesi, Arap İnsan Hakları Komisyonu ile İnsan Hakları İzleme Örgütü ile yakın çalışmalar yürüttü.
2003, 2006 ve 2007 yıllarında 3 kez tutuklanan ve iki kez hakkında seyahat yasağı getirilen Ammar Qurabi, engellenmediği zamanlarda yurtdışında birçok konferansa katıldı. Paris’te Arap İnsan Hakları Komisyonu’na liderlik etti ve ve 2007’de Müslüman Kardeşlerin yargılandığı mahkemeleri gözlemci olarak takip etti.
Qurabi’nin Suriye’deki ayaklanmalarda ön plana çıkması ise Suriye’deki insan hakları ihlallerini gündeme taşımasıyla oldu. Muhaliflerin Antalya’daki ilk konferansına gözlemci olarak katılan Ammar Qurabi, uluslararası medya aracılığı ile birçok kez Suriye’deki insan hakları ihlallerini gündeme taşıdı. Qurabi, Nisan 2011’de de Arap İnsan Hakları Organizasyonu’nun Yönetim Kurulu’na seçildi.
Suriyeli Muhalif Lider: Türkiye Destek Vermezse Devrim Başarılı Olmaz
Libya’da Muammer Kaddafi’nin devrilmesinin ardından Arap Baharı’nın halen etkin şekilde sürdüğü Suriye’de devrimin başarıya ulaşmasının, hem uluslararası kamuoyu hem de Suriyeli muhalifler tarafından sadece Türkiye’nin tavrına bağlı olduğu belirtiliyor.