Çiçek, Türk Dil Kurumu tarafından düzenlenen ''7. Uluslararası Türk Dil Kurultayı'' açılışındaki konuşmasına, ''bozuk Türkçem ve sınırlı kelime dağarcığımla düşüncelerimi ifade etmek istiyorum'' diye başladı.
Türkçe'nin Anadolu'da 75 milyon, dünyada milyonlarca insanın konuştuğu temel iletişim aracı olduğunu belirten Çiçek, ''Bizi millet yapan, tasada ve kıvançta buluşturan ortak hafızamızdır. O açıdan millidir, milli kültürümüzün oluşmasını sağlayan en önemli unsurdur'' dedi
Atatürk-ün ifade ettiği gibi Türk dilinin Türk Milleti için kutsal bir hazine olduğuna işaret eden Çiçek, Türk Milletinin geçirdiği bunca tehlikeden, ahlakını, geleneklerini, menfaatlerini, hatıralarını dili aracılığıyla korunduğunu gördüğünü kaydetti.
''Türk dili, milletimizin kalbi ve belleğidir'' diyen Çiçek, yaşanan sorunlardan birinin ''öz Türkçeleşme'' olduğuna işaret etti. Çiçek, ''Geçmişi tahrip etmeden, yok saymadan, inkar etmeden yapabiliyorsak kazanımdır. Fakat sırf geçmişi reddetmek ve bir şeyler yapmak adına yapılıyorsa bunun dilimize zarar verdiğini görüyoruz. Bir toplumun bugününü ve geleceğini sağlam bir şekilde, kimliği yozlaşmadan inşa etmek istiyorsak geçmişimize ve tarihimize sahip çıkmak zorundayız. Dilimiz ağzımızda annemizin ak sütü gibi aşımız ve ekmeğimizdir. Kendimizi ifade edebildiğimiz, kimliğimizi tamamlayan en önemli araçtır. Dil varlığımızın evidir. Dile yabancılaşırsak; kültürümüze ve irfanımıza yabancılaşacağımız açıktır. Bu yüzden dili iyi bilmek, bozulmalara karşı korumak mecburiyetindeyiz'' diye konuştu.
''Dil bozulursa...''
Son dönemde dili bekleyen en önemli tehlikelerden birinin ''dilin bozulması, yabancılaşması ve kirlenmesi'' olduğunu vurgulayan Çiçek, şöyle konuştu:
''Dil bozulursa, kimlik, kültür, irfan bozulur. Sokak hayatı ve cemiyet ilişkilerimiz bozulur, birbirimize yabancılaşır, konuşmakta zorlanırız. Başka dilleri, dünyaları konuşmaya başlarız. Birbirine selam veren, aynı dünyaları, iklimleri soluyan insanlar arasındaki mesafeler artar, konuşmakta ve sonuçta bugünü ve geleceği kurmakta zorlanırız. Değerleri yerine koymakta, kuşaklar arası köprüyü, uyumu ve iletişimi kurmakta zorlanırız. Kuşaklar arası yabancılaşma artar. Bugün yaşanan odur. Fuzuli'yi, Baki'yi, daha kötüsü Yahya Kemal ve Mehmet Akif'i anlamaz, bilmez hale geliriz. Milli mücadelemizin sesi ve şairi olmuş bir ismi anlamakta zorlanıyoruz.
Bugün yeni kuşaklar 'Çanakkale Destanı' ve 'Bülbül' kasidesini anlamakta zorlanıyor. Halbuki Çanakkale Destanı; bu ülkenin tarihi, acısı ve trajedisidir. Bunu bilmek ve yaşatmak zorundayız. Söz ve mana destanı olan bu şiiri anlamakta zorlanıyorsak, geçmişimizle, tarihimizle, destanımızla aramız bu kadar açılıyorsa bizim bir kere daha oturup düşünmemiz gerekiyor. Milletimiz Anadolu'da kurtulma mücadelesi verirken yine dilimiz, kimliğimiz ve milli hasletlerimiz vardı. Anadolu'da dilimiz ve kimliğimiz sayesinde var olmuşuz. Cumhuriyet tarihi boyunca ve hatta öncesinde değişerek bugüne gelmiştir. Fakat niteliklerini koruması ve gelişmesini sürdürmesi çok önemlidir.''
''Siyasette dil iyi kullanılmıyor''
Çiçek, dünyada 6 bin 912 yaşayan dil olduğunu, ''artık konuşanı kalmayan'' bir çok da ölü dil bulunduğunu hatırlatarak, ''Dilimizin, yeryüzünde 5. dil olarak kullanıldığını biliyoruz. Bir medeniyet, kültür ve sanat dili olan dilimizi eğitim, edebiyat, sanat, siyaset ve sokakta çok göremiyoruz. O olmayınca da ifade gücümüz sınırlı, iletişimlerimiz eksik kalıyor. Çocuklarımızın çok okumadığını görüyoruz. Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Akif ve Yahya Kemal'i okumuyor, bu isimlerin ruh ve mana dünyasını bilmiyorlar. Ülkenin kültür ve tarihinden haberdar değiller. Öyle olunca kültür açısından eksik, iyi yetişmemiş, konuşmak yerine kavga eden nesiller görüyoruz'' diye konuştu.
Siyasette dilin iyi kullanılmadığına işaret eden Çiçek, bunun sonucunda konuşamayan, sadece polemik yapan ve birbiriyle kavga eden siyasetçi gördüklerini, çözüm üretemeyen, sürekli kaos ve gerginlik doğuran kaba bir dile şahit olduklarını söyledi.
Çiçek, ''Konuşmak yerine kavga etmeyi, gerginliği ve meşru zeminleri tahrip etmeyi tercih ediyoruz. Ardından da demokrasi eksikliğinden, siyasi üslup özensizliğinden, siyasette kabalıktan şikayet ediyoruz. Halbuki konuşabilecek bir dil ve kültürümüzün, siyasi hafızamızın olduğunu biliyoruz. Bunca yıllık demokrasi deneyiminden, tarihi ve kültürel birikimden geliyoruz. Büyük sorumluluğumuzun olduğu açıktır. Dilimizin gelişmesi; demokrasiyi, iletişimi ve kültürü de geliştirecektir. Bu hepimizin ortak sorumluluğudur. Daha fazla dile, edebiyata ve kültüre ihtiyacımız varır'' dedi.
''Hukuk ve hukuki metinlerde dil sorunu...''
Dil sorunun yaşandığı alanlardan birinin de hukuk ve hukuki metinler olduğunu belirten Çiçek, şöyle konuştu:
''Bu durumda çok kötü durumda olduğumuzu açıkça ifade etmek istiyorum. Uzun cümleler, çokça 've, ile, fakat''larla birbirine bağlamaya çalışılan cümlelerle hukuki metinler yazıyoruz. Kanunlarımızda hem gramer hem de anlam itibarıyla dili çok kötü kullandığımız bir vakadır. Onun için de zaman zaman ihtilaflar yaşıyoruz. Aynı metnin farklı yorumlanmasından kaynaklanan sıkıntılar ve kargaşalara şahit oluyoruz. Bunu hesaba katarak göreve geldikten sonra şöyle bir çalıma yaptım; O zaman TDK Başkanı ile konuşup Meclis'tekiler başta olmak üzere kanun yapıcıların bir eğitimden geçirilmesini istedik. Sadece Meclis'te kanunlar bölümünde çalışan arkadaşlarımız için bu çalışma yetmemektedir. Kaynaktan kötü geliyorsa ne kadar düzeltilirse düzeltilsin yine de eksik kalıyor.
Türkiye'de Adalet Bakanlığı, Başbakanlık, TBMM Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı'nda kanunlar genel müdürlüğü bulunmaktadır. Her kurum ayrı bir Türkçe kullanırsa, her biri ayrı telden çalarsa bozukluğu gidermekte de zorluk çekeriz. Onun için birlik içinde bunun ele alınması, eğitim meselesi olarak düşünülmesi gerekiyor. Belki yeniden teşkilatlanmaya, yeniden konuya eğilmeye ihtiyaç var. Yasama çalışmalarının daha kaliteli, dil ve teknik açıdan daha özenli olması için 'Yasama Enstitüsü' kurmak istedik, Gazi Üniversitesi ile bu konuda işbirliği protokolü imzaladık. YÖK'ten izin çıktıktan sonra faaliyete geçecektir. Bu adım yeter mi yetmez mi, doğru mu yanlış mıdır onu biliyorum ama faydalı olacağına inanarak böyle bir adımı atmış bulunuyoruz.''
''Anayasa'nın dili...''
Anayasa'nın dilinin ne kadar kötü olduğunu herkesin bildiğini belirten Çiçek,''Yemin metnini düzgün okuyabilen milletvekili sayımız fevkalade azdır. Eski vekiller de dahil hepimiz bu metni okurken büyük zorluklar çekiyoruz'' dedi.
Anayasa ve yasaların dilin mükemmel örnekleri olduğuna dikkati çeken Çiçek, bir dilin en güzel metinleri olarak hem kelime zenginliği hem de gramer açısından anayasaların gösterildiğini vurguladı. Yeni bir anayasa yapmaya gayret ettiklerini hatırlatan Çiçek, ''Umarım bunun dili daha iyi olacaktır. Hem dil hem de içerik açısından daha iyi, toplumsal beklentileri karşılayabilecek ve sorunları çözüm üretebilecek bir anayasa yapmak istiyoruz'' diye konuştu.
Dilin korunması, geliştirilmesi, yaşatılması bakımından en başta eğitim öğretim kurumlarına, Türk diline karşı sorumlu kuruluşlara, medyaya ve herkese önemli sorumluluklar düştüğünü belirten Çiçek, 'Medeni Kanun, Borçlar ve Türk Ticaret Kanunu yan yana getirip baktığımızda gerçekten çok kötü durumda olduğumuzu göreceksiniz. Biraz da karikatürize etmek gerekirse alta şalvar giymişiz, üzerine tosya kuşağı, beyaz gömlek, üzerine smokin ve papyon...3 temel yasa, 3 ayrı bilim heyeti, sanki 3 ayrı dilde yazılmış kanun. İşte geldiğimiz nokta budur. Vicdanlarımızı, yüreğimiz kanatacak hukuk alanındaki fecaati bu şekilde ortaya koymuş oluyoruz'' dedi.
Muhabir: Melda Çetiner
Yayıncı: Sefa Salantur
TBMM Başkanı Çiçek : '' Dilimizi Siyaset'te Çok Göremiyoruz''
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, ''Bir medeniyet, kültür ve sanat dili olan dilimizi eğitim, edebiyat,sanat, siyaset ve sokakta çok göremiyoruz'' dedi.