2008 yılı ortalarında başlayan ve geçen yıl bütün ağırlığıyla hissedilen küresel ekonomik kriz, her ülkeyi olduğu gibi Türkiye’yi de olumsuz etkiledi. 2001’de yaşanan kriz sonrası bankacılık ve finans sistemini güçlendiren Türkiye, küresel dalgalanmada bu alanlarda sorun yaşamazken, asıl darbeyi reel sektör yedi. OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) ülkeleri arasında bankalara para aktarmayan ve bankası batmayan tek ülke olmayı başaran Türkiye, özellikle dış pazarların daralmasıyla üretimde, ihracatta ve istihdamda ciddi daralma ve kayıplar yaşadı. 2009 sonu itibariyle başlayan toparlanma, 2010 yılında krizden tamamen çıkılacağı öngörülerini güçlendiriyor. Geçen yılki ağır hasarlı ortamı en yakından yaşayan isimlerden biri de Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’dü. Görev süresi, dalgalanmanın tam ortasında (1 Mayıs 2009) başlayan Bakan Ergün, bir yandan reel sektörün krizden en az hasarla çıkması için çaba sarf ederken, diğer yandan işletmeleri, kriz sonrası oluşacak yeni duruma hazırlamakla meşgul. 2010 yılının ilk üç aylık dönemindeki gelişmeleri geçen yılla kıyaslayan Ergün’e göre, Türkiye artık krizden çıkış sürecine girdi. Hatta krizin etkileri büyük ölçüde ortadan kalktı. Türkiye’nin küresel krizi en iyi yöneten ülkelerden biri olduğunu düşünen ve kriz sonrası dönemin en başarılı ekonomilerinden biri olacağı tespitini yapan Ergün, bakanlığın çalışmalarını ve reel sektördeki gelişmeleri Aksiyon’a değerlendirdi.
SANAYİ BÖLGESİNDEN
SANAYİ BAKANLIĞINA
Nihat Ergün, Adalet ve Kalkınma Partisi Kocaeli milletvekili. Derince ilçesindeki belediye başkanlığının ardından, 2002 yılında Parlamento’ya girdi. 2007 seçimlerinde ikinci kez seçildi. Geçen yıl başlayan bakanlık sürecine kadar onu gerek genel başkan yardımcısı, gerekse grup başkan vekili olarak, parti sözcüsü sıfatıyla tanıdık. Hükûmetin ve partisinin icraatlarını, sakin ama etkili üslubuyla savunan Ergün, 59 ve 60. hükûmet dönemlerinde iz bırakan bir siyasi figür oldu. 29 Mart yerel seçimleri sonrasında yapılan kabine değişikliğiyle, Zafer Çağlayan’dan boşalan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı koltuğuna oturdu. Geçen mayıstan bu yana bakanlık yapan Ergün, ilk anda ekonomik konulara, ticaret ve sanayi mevzuatına yabancı gibi dursa da, aslında iş hayatına hâkim biri. Marmara Üniversitesi İktisat bölümü mezunu olmasının yanı sıra, Kocaeli gibi Türkiye sanayisinin kalbi sayılabilecek bir bölgenin milletvekili. Sanayi kuruluşlarını, sektörlerde yaşanan sıkıntıları ve ihtiyaçları yakından biliyor. Bu birikimin etkisiyle olsa gerek Nihat Ergün, Türkiye’de sanayiciliğin gelişimi, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler’in (KOBİ) dışa açılmasını, her sektörde Araştırma Geliştirme (ARGE) ve İnnovasyon (yenilikçilik) faaliyetlerinin gelişmesine ve üniversite-sanayi işbirliğinin tabana yayılmasına önem veriyor. Ticaret ve sanayinin güncel sorunları kadar, işletmelerin gelecek vizyonuna da odaklanıyor.
DEMOKRASİ VE KALKINMA
Günümüzde ekonomi ile demokrasi arasında göz ardı edilemez bir ilişki var. Demokratik gelişme olmadan ekonomik kalkınmanın sağlanamayacağı artık her kesimde kabul gören bir gerçek. Bakan Ergün de daha sorulara geçilmeden, “Demokrasinin olmadığı yerde insanlar yatırım yapmak istemiyor.” sözüyle konuya giriyor. Son yıllarda ortaya saçılan darbe planlarının ve yargıyla ilgili gelişmelerin ekonomik bir maliyeti olduğunu söyleyerek, yaşadığı bir tecrübeyi paylaşıyor: “Bartın’da yeni açılan bir çorap fabrikasını ziyaret ettim. 10 milyon dolar ihracat yapıyor. Sahibi bana, ‘Aslında fabrikayı Mart 2008’de açacaktık; fakat kapatma davası açılında ekonominin geleceğinden endişe ettik ve ertelemek zorunda kaldık.’ dedi. Günümüzde siyasi gelişmeler ve demokratik olgunluk, ekonomiyle işte bu kadar yakından ilgili hâle geldi. Biz siyasetçiler bir sözümüzü söylemeden önce 40 kere süzgeçten geçiriyoruz. Bu hassasiyet her kesim ve kurumda olmalı yoksa doğacak sonuçlar hepimizi etkiler.”
Nihat Ergün’ün bakanlığı, küresel krizin etkisini en fazla hissettirdiği bir dönemde başladı. Onun da zaten ilk ayları hasar tespiti yapmakla geçmiş. Bu açıdan geçen yılki tablo ile bu senekini kıyaslama şansına sahip. 2008 ortasında Amerika merkezli başlayan küresel krizin etkileri, o yılın son çeyreğinden itibaren Türkiye ekonomisinde fazlasıyla hissedilmeye başlandı. 27 çeyrek üst üste büyüyen ülke ekonomisi, 7 yıl aradan sonra ilk kez (2008’in son çeyreği) yüzde 6,2 oranında küçüldü. 2009’un ilk ayları da son derece karamsar başladı. Birinci çeyrekteki küçülme 13,8’e ulaştı. Küresel kriz sürecinde Türkiye’de sanayi üretimi yüzde 24 azaldı. İşsizlik yüzde 16 seviyesine çıktı. Sanayide kapasite kullanım oranları yüzde 60’lara kadar inerken, sanayi üretim endeksi 85’e düştü. En önemlisi 2009’da 10 milyar lira öngörülen bütçe açığı 52 milyar lira gerçekleşti.
İşte böyle bir ortamda bakanlık koltuğuna oturan Ergün, Mart 2009’dan itibaren başlayan çıkış trendinde artık tünelin ucundaki ışığın görünmeye başladığı tespitini yapıyor. 85’lere kadar inen sanayi üretim endeksinin 110’a çıktığını, kapasite kullanım oranlarının kriz öncesi oranlara yükseldiğini, sanayi üretimi ve ihracattaki artışların da beklentilerin üzerine çıktığını belirtiyor. Bakan Ergün, şöyle devam ediyor: “İki mart arasında önemli değişim var. Biz krizde hep ihtiyatlı bir iyimserlik içinde tavır aldık. İyimseriz çünkü Türkiye’nin mali ve finansal sistemi sağlam. Buralar sağlam olduğu için Türkiye bu süreci hızlı atlatıyor. Yatırımcı, üretici ve tüketici içe kapanmasın. Devlet içe kapanmadı. 10 milyar bütçe açığı öngördük ama 50 milyar oldu. Kemer sıkabilirdik, harcamayabilirdik; fakat yapmadık. Devlet çok kemer sıksa piyasa daha da daralırdı. Dolayısıyla bütçe açığı bilinçli ve kontrollü şekilde verildi.”
Aslında kriz yılında hükûmetin aldığı tedbirler, özellikle bazı sektörler için âdeta can suyu oldu. Otomobil, beyaz eşya, elektronik ve mobilya gibi sektörlerde uygulanan KDV ve ÖTV indirimleri, piyasayı canlandırdı. Mesela 2008’de Türkiye’de toplam 300 bin otomobil satılırken, bu rakam 2009’da 380 bin olarak gerçekleşti. Vergi indirimleri sayesinde mobilya sektörü rahat nefes aldı. Firmalarda biriken 1,5 milyar liralık stok tamamen eritildi. Vergi indirimleri bu açıdan bazı sektörlerin krizden küçülerek çıkmasını engelledi. Bu süreçte bankacılık sektöründe yaşanacak bir çöküşün Türkiye’deki ekonomik verileri allak bullak edebileceğini belirten Bakan Ergün tespitlerini sıralıyor: “İşsizlik hâlen yüzde 14; ancak bankalar çökseydi rakam yüzde 22’ye çıkardı. Bu açıdan, kriz döneminde bankaları kemer sıkmakla, esnafa, küçük işletmeye verilen kredileri geri çağırdıkları ve yeni teminatlar istedikleri için eleştirdik; ama finansta bir çöküş yaşansaydı, o zaman bunun altından kalkmak çok zor olurdu.”ifadesi kullandı.
TÜRKİYE KRİZİ ATLATTI
Nihat Ergün, Türkiye’nin krizin etkilerini üzerinden attığını belirterek, bundan böyle dünyada büyük bir dalgalanma olmadığı takdirde, içeride sıkıntı yaşanmayacağını belirtiyor. Bu noktaya gelinmesi elbette çok önemli; fakat asıl mücadele bundan sonra başlıyor. Küresel kriz sürecinde iş dünyasının en önemli konu başlıklarından biri, krizden alınacak dersler oldu. Sadece küçükler değil, büyük işletmeler de bu süreçte kendine çekidüzen verdi. Yeni dönemin birinci gündem maddesi verimlilik. Artık girişimciler, maliyetleri olabildiğince düşüren ve verimliliğe odaklanan şirket politikalarına kafa yoruyor. Ekonomi ve reel sektördeki yeni dönem, Bakan Ergün’ün de ana gündem maddesi. Küresel krizde Amerika ve Avrupa pazarlarında yaşanan daralmanın, ihracatının önemli bölümünü bu ülkelere yapan Türkiye’deki şirketleri de doğrudan etkilediğini hatırlatan Ergün, yeni dönemdeki en önemli hususlardan birinin, pazar çeşitlenmesi olduğunu vurguluyor. İhracatçılar bu süreçte yumurtaları tek sepete koymamayı öğrendi. Özellikle komşu ülkelerle sıfır problem politikaları sayesinde, Afrika ve Orta Doğu, Türkiye’nin yeni ticaret partnerleri oldu. Çevre ülkelerle imzalanan ikili serbest ticaret anlaşmaları girişimcilerin önünü açtı. Nihat Ergün, “Bundan sonra da böyle devam edecek. İlişkilerin gelişmesi, sadece politikalarımıza değil, sanayici ve markalarımıza olan ilgiyi de arttırıyor.” diyor.
Peki, Türkiye’deki üretim ve sanayi sektörünün kriz sonrası daha güçlü hâle geldiği tespiti yapılabilir mi? Bakan Ergün, yaşanan türbülansta zayıf noktaların görüldüğünü, herkesin zaaflarını tahlil ettiğini söylüyor. Bu noktada girişimcileri uyararak, rekabetin artık geride değil, daha ileride aranması gerektiğini vurguluyor. Türkiye’nin artık ucuz işçilik, ucuz hammadde, ucuz enerji ve yüksek döviz kuru gibi rekabet gücünü arttıran avantajlara sahip olmadığının altını çizerek, rekabet gücünün verimlilik, ileri teknoloji kullanımı, ARGE, innovasyon, markalaşma ve tasarım gibi konularla arttırılması gerektiğini vurguluyor. Firmaların artık söz konusu alanlarda güçlenmesini öneren Ergün, tespitlerini aktarıyor: “İnsanlar bu özelliklerimizi görerek mallarımızı talep etmeli. Coğrafyamız, tarihsel ve kültürel ilişkilerimiz de hem siyaset hem ekonomide yeni fırsatlar sunuyor. Sürekli sübvansiyon ve kamu destekleri ile rekabet avantajı elde etme imkânı yok artık. Bizim rakibimiz Çin, Endonezya ve Hindistan değil, onlar kadar ucuz işgücü bulamayız. O zaman rekabeti nerede arayacağımızı iyi değerlendirmemiz lazım. Biz bunu hükûmet uygulamalarında ortaya koyduk; onun için bu dönem ARGE ve innovasyona ciddi destek veriyoruz.”
ARGE TABANA YAYILIYOR
Bakan Ergün’ün de altını çizdiği gibi işletmeler açısından yeni dönemin öne çıkan konusu ARGE ve innovasyon olacak. Türkiye’nin yeni sanayi stratejisi, Avrupa ve Avrasya’nın ileri teknoloji ve yüksek katma değerli ürünlerde üretim merkezi hâline gelmek.
Bunun için üretimin yapısını dönüştürerek, ileri teknoloji kullanımını arttırmak, ARGE ve innovasyon uygulamalarını tabana yaymak gerekiyor. TÜBİTAK bünyesindeki ARGE destekleri 1 milyar lirayı buluyor. TÜBİTAK son yıllarda özellikle Anadolu’daki işletmelerin, işlerini geliştirmelerinde çok önemli bir enstrüman hâline geldi. 2002 yılında Türkiye’de biri ODTÜ bünyesinde, diğeri TÜBİTAK’ın Marmara Araştırma Merkezi olmak üzere sadece iki tekno-park bulunuyordu. Bakan Ergün, aradan geçen 8 yılda tekno-park sayısının 37’ye çıktığını söylüyor. Bunların 25’i hâlen aktif, diğerlerine ise firma yerleşimleri devam ediyor. 25 tekno-parkta 1400 firma ARGE çalışmaları ile yüksek katma değerli üretim yapıyor ve bu firmalar 13 bin kişiyi istihdam ediyor. Üzerinde çalışılan proje sayısı ise 4 bin. Yazılımdan bio-medikal teknolojilere, genetik bilimden savunma sanayiine kadar her alanda çalışmalar devam ediyor.
Çıkardıkları bir kanunla şirketlerin ARGE merkezi kurma çalışmalarına ciddi destek sağladıklarını da belirten Ergün, 50’den fazla ARGE elemanı çalıştıran firmalara ciddi teşvikler verildiğini söylüyor. Şu ana kadar bu teşvik için 74 firma başvurmuş ve bunların 64’ü teşvik almaya hak kazanmış. ARGE teşviklerinin bir özelliği 2023 yılına kadar sürecek olması. Küçük işletmelerin de ARGE yapması gerektiğini vurgulayan Bakan, bunun için SANTEZ (Sanayi Tezleri) projesini devreye soktuklarını belirtiyor. Buradaki sistem şöyle işliyor. Kendi alanında yeni bir ürün veya teknoloji geliştirmek isteyen, bunun için projesi olan şirketler, bakanlık tarafından üniversiteler ile buluşturuluyor. Bunların rafta kalacak değil, ticarileşecek projeler olması gerekiyor. SANTEZ sisteminde, destek almaya hak kazanan firmanın harcamalarının yüzde 75’i, 3,5 yıl boyunca devlet tarafından karşılanıyor. SANTEZ için şu ana kadar 500 proje başvurusu yapılmış ve bunların 200’ü desteklenmiş. 30 proje ise bitmiş ve üretim süreci başlamış.
Sanayi Tezleri (SANTEZ) projesinin, aynı zamanda Türkiye’de bir türlü mesafe alınamayan üniversite - sanayi işbirliğine de ciddi katkı yapacağını belirten Ergün, şirketlerin ve üniversitelerin değişen yapılarının bu ilişkiyi güçlendireceğini düşünülüyor.
Bakanlığın diğer önemli desteği, bireysel girişimcilere yönelik. ‘Tekno-girişimcilik’ adı verilen çalışmanın hedef kitlesi, lisans öğrencileri, master veya doktora öğrencileri, genç akademisyenler ile iş tecrübeleri henüz 5 yılı geçmemiş genç girişimciler. Yeni bir teknoloji kullanarak, yeni iş fikri ortaya koyan, üretimi geliştirmeyi hedefleyen projelere, 100 bin lira geri ödemesiz, kefilsiz teşvik veriliyor. Projeleri teknik bir heyet inceliyor, kabul görenler 100 bin lirayı işletme sermayesi olarak hemen alabiliyor. Bakan Ergün, her yıl için 100 tekno-girişimciyi destekleyecek bütçeleri olduğunu, buna rağmen geçen yıl gelen 159 projeden, sadece 79’unun onay alabildiğini söylüyor. Bu yıl daha şimdiden proje sayısı 724’e ulaşmış. 2010’da toplam 120 projeye destek verilecek. Bakan, “Tekno-girişimcileri destekleyerek, bunların arasından Türkiye’nin Bill Gates’leri çıksın istiyoruz. Birkaçı bile başarılı olsa ülke için büyük kazanç olur. Bugün dünyanın önde gelen şirketlerinden Apple’ı kuranlar, Amerika’da risk sermayesinden destek alan genç girişimcilerdir.” diyor. Bu arada 2009 yılının 79 tekno-girişimcisi şirketlerini kurup üretime başlamış.
Bakan Ergün, Türkiye sanayisinin büyük dönüşüm sürecinde, iş dünyası sivil toplum kuruluşlarına çağrıda bulunuyor. Son yıllarda etkinlikleri ve güçleri artan TUSKON, MÜSİAD, TÜSİAD gibi işveren kuruluşlarının belli oranlarda risk sermayesi oluşturmaları ve genç girişimcileri desteklemelerini öneren Ergün, şöyle diyor: “Risk sermayesi oluşturun, genç girişimcilerin projelerine destek, hatta ortak olun. Sizinle beraber işlerini büyütsünler. En küçük girişimci bile yanında birkaç kişi taşır. Bu Türkiye’ye yeni ufuklar açacak bir çalışmadır.” Türkiye’de hâlâ her 100 insandan sadece 3 veya 4’ünün girişimci olduğunu, Meksika’da bile bu sayının 17 - 18 olduğunu belirten Ergün, iş dünyası sivil toplum kuruluşlarının bu projeye destek vermelerini istiyor.
Türkiye’de sanayide ileri teknoloji kullanım oranı yüzde 5. Üretimin yüzde 60’ı orta teknolojilerle yapılıyor. Yüzde 39’u ise düşük teknolojilerle. Gelişmiş ülkelerde ve AB’de sanayide ileri teknoloji kullanımı yüzde 21 - 22’lerde. Türkiye’nin dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olma hedefinin gerçekleşmesi için sanayide ileri teknoloji kullanma oranını yüzde 20’lere çekmek şart. Bakan Ergün, bu süreçte hükûmetin ciddi projeler geliştirdiğini ancak özel sektör temsilcisi kuruluşların, tekno - girişimler noktasında elini taşın altına koymasının hayati öneme sahip olduğunu vurguluyor.
KOSGEB’in işi kredi vermek değil
Kriz sürecinde, KOBİ’lere finansman sağlamasıyla öne çıkan KOSGEB’in bir banka gibi algılanmaması gerektiğini vurgulayan Sanayi Bakanı Nihat Ergün’e göre, bu kurumun temel amacı, küçük orta boy işletmelerin yönetim kabiliyetlerini, ihracat kabiliyetlerini, teknolojiye uyumlarını geliştirmek ve onlara altyapılar hazırlamak. KOSGEB ayrıca, girişimcilik kültürü oluşturmak, kümelenme çalışmalarına katkı sağlamak, ölçek ekonomisinden KOBİ’lerin yararlanmasını sağlamak, şirketlerin birleşmelerini ve ortaklıklarını kolaylaştırmak gibi hedeflere sahip bir kurum. Sıkıntılı zamanlarda şirketlere finansman desteği sağlanmasına rağmen, KOSGEB’in bu yönüyle algılanmasının gerçek işlevine zarar vereceği tespitini yapan Ergün, 2010’da kurumun ağırlık merkezinin girişimciliği her açıdan desteklemek yönünde olacağının altını çiziyor. Bazen bilginin paradan daha önemli olabileceğini belirten Bakan Ergün, işletmelerin de planlarını buna göre yapmalarını öneriyor.
KOSGEB’in son dönemde KOBİ’lere sağladığı en önemli desteklerden biri de, yurt dışı fuarlara katılımlarını sağlamak. Kendi sektöründe yurt dışı fuara katılmak isteyen ancak bunun için imkânları yeterli olmayan işletmelerin stant kiraları, uçak biletleri ve otel masraflarını KOSGEB karşılıyor. Bu destekler sayesinde binlerce KOBİ yurt dışı fuarlara katılmış. Ayrıca henüz internet sitesi olmayan işletmelerin ürünlerini sergileyecekleri Türkçe ve İngilizce internet sitelerine bile destek veriliyor. Küçük işletmelerin gelişmesi için nitelikli eleman istihdamının şart olduğunu vurgulayan Bakan Ergün, “Yüksek ücret talebi olur diye nitelikli eleman çalıştırmaktan imtina ediyorlar. Bir mühendis, bir muhasebeci çalıştırmıyorlar. Bunun faydasını bilmiyorlar. Biz çalıştıracakları nitelikli elemanın bir yıl boyunca maaşını vermeyi taahhüt ediyoruz. Yeter ki KOBİ’ler gelişsin ve yurt dışına açılsın.” diyor.
Teşviklerin işe yaraması için demokrasi lazım
Sektörel ve bölgesel destek sistemini getiren Yeni Teşvik Yasasını değerlendiren Bakan Ergün, şu ana kadar 22 milyar liralık sabit sermaye yatırımı öngören, toplam 1500 teşvik belgesinin alındığını söylüyor. Buna rağmen teşvikten en fazla faydalanması düşünülen, Doğu ve Güneydoğu’yu kapsayan 4. bölge, en az teşvik belgesi verilen bölge konumunda. Bakan Ergün, hiçbir teşvik sisteminin bütün bölgeleri aynı oranda etkilemeyeceğini belirterek, yatırım için altyapı kadar sanayi kültürünün de önemli olduğunu belirtiyor. Bir önceci teşvik yasası olan 5084 sayılı düzenlemeden en fazla Malatya, Düzce, Maraş, Çorum, Uşak ve Osmaniye gibi sanayi kültürüne sahip bölgelerin faydalandığını hatırlatarak, altyapı ve kültür kadar bir bölgeye yatırım gitmesinin en önemli gerekçesinin güvenlik olduğunu belirtiyor: “Yatırımcıda güvenlik ve gelecek kaygısı olmamalı. Sermaye ürkektir. Demek ki bir ülkenin siyasi istikrarı, demokrasisi ve güven ortamı ile ilgili kaygılar giderilmeden kalkınma olmuyor. Bunlar yatırımcı için çok önemli faktörler. Bunların olumluya dönüşmesi teşviklerin işe yaraması adına çok önemli.”
Marketler pazar günü kapanmayacak!
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün en önemli gündem maddelerinden biri de, yılan hikâyesine dönen Büyük Mağazalar Kanun Tasarısı. Daha önceki bakanlar Ali Coşkun ve Zafer Çağlayan’ın çıkarmayı başaramadığı yasada artık son aşamaya gelindi. Organize perakende sektörü ile geleneksel satış kanallarını, özellikle bakkalları karşı karşıya getiren yasanın, düzensiz bir alanı düzene sokma hedefini taşıdığını belirten Ergün, bazı radikal denebilecek taleplerin bu yasa ile karşılanmasının mümkün olmadığını söylüyor. Günümüz şartları gereği organize perakendedeki gelişmenin devam edeceğini de belirterek, “Büyük market açılmasın, mevcutlar şehir dışlarına gönderilsin, hafta sonu kapatılsın gibi düzenlemeler yasada olmayacak. Yeni açılacak marketlerin lokasyonu ile ilgili kararı, oluşturulacak bir komisyon verecek. Önemli olan yeni açılacak marketlerin şehir trafiğini ve yerleşimi olumsuz etkilememesidir. Komisyon buna karar verecek.” diyor. Yasal düzenlemenin ilk başta taraflara tatsız tuzsuz gelebileceğini de belirten Ergün, buna rağmen sonuçların herkesi memnun edeceğini düşünüyor. Yasaya son şekli ekonomi koordinasyon kurulunda verildi. Bakanlar kurulunda müzakeresi yapıldı. Bu ay içinde Meclis gündemine gelmesi bekleniyor. Büyük mağazalar kanun tasarısı çok ayrıntılı konulara girmiyor, sektörle ilgili genel düzenlemeler içeren, toplam 11 maddelik bir yasa olacak.
Türkiye Bill Gates'ini arıyor
Sanayi Bakanı Ergün 'Türkiye'de krizin gerçekten teğet geçmesi için yeni Bill Gates'ler aranıyor' dedi.