TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Özilhan: “Merkez Bankası enflasyon ile mücadele için gerekli tüm adımları bağımsız bir şekilde atabilmelidir. TL’nin değerinde son dönemde görülen ve tüm vatandaşları büyük bir endişeye sevk eden baş aşağı gidiş karşısında Merkez Bankası tarafından dün yapılan müdahale, herkesi rahatlatmıştır” “Dün Merkez Bankası müdahalesinin ardından sayın başbakan ve sayın cumhurbaşkanının mali disiplinin süreceği ve finansal istikrarın gereğinin yapılacağı doğrultusundaki açıklamaları memnuniyetle karşıladık” “Türkiye bu seçimle beraber önemli bir yönetim değişikliğine gidecek ve cumhurbaşkanlığı sistemine geçecektir. Bu yeni yapı altında, yürütme güçlenirken, gücün farklı organlar arasında dağılmasına ve birbirini dengelemesine dikkat etmek gerekecektir” “Toplumsal mutabakat çağrılarımızın toplumda karşılık bulmuş olmasını memnuniyetle gözlemliyorum. Siyasetteki üslubun düzelmesi, seçim kampanyalarının siyasi nezaket ve adap içinde yürütülüyor olması, sorunlarımızı çözme umudumuzu artırıyor”

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) enflasyon ile mücadele için gerekli tüm adımları bağımsız bir şekilde atabilmesi gerektiğini belirterek, “TL’nin değerinde son dönemde görülen ve tüm vatandaşları büyük bir endişeye sevk eden baş aşağı gidiş karşısında Merkez Bankası tarafından dün yapılan müdahale, herkesi rahatlatmıştır.” dedi.

Özilhan, TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin gündeminde seçimlerin bulunduğunu belirterek, son 16 yılda halk oylamaları dahil hepsinin de kritik önemde olduğunu düşündükleri 12 seçim dönemi geçirildiğini ve gelecek ay bir kez daha sandığa gidileceğini, hemen peşinden yerel seçimlerin konuşulmaya başlanacağını kaydetti.

Siyasi partilerin ve cumhurbaşkanı adaylarının manifestolarını ve seçim bildirgelerini açıklamaya başladığını, bundan sonra ise sıranın seçmende olduğunu ifade eden Özilhan, şunları söyledi:

“En başta uzlaşma, barış ve istikrar istediğimizi bir kere daha vurgulayalım. 2007’den bu yana ortalama 12 ayda bir yapılan seçimlerden yorgun düştük. Toplumu geren, kamplaştıran, arkadaşı, arkadaşla, akrabayı, akrabayla, komşuyu, komşuyla karşı karşıya getiren bu gergin havadan kurtulmak istiyoruz. Artık ekonomik ve siyasi ortamın olgunlaşmasını istiyoruz. Kamplaşmayı, kavgayı, gürültüyü geride bırakmayı, enerjimizi Türkiye’mizi nasıl daha iyi yaparız, daha mutlu insanların ülkesi yaparız konusuna ayırmayı istiyoruz. Kafa kafaya verip tartışırsak, aşamayacağımız hiçbir sorunumuz olmaz. El ele çalışırsak ülkemizi yeni teknolojik çağın kazananlarından biri haline getiririz. Beraber hareket edersek, küresel güç mücadelesinde Türkiye’mizin çıkarlarını en iyi biçimde savunabiliriz.”

Özilhan, Türkiye’nin küresel eğilimleri ne zaman doğru okuyup dünyayla eş zamanlı olarak değişime uyum sağlamışsa, küresel yarışta öne çıktığını aktararak, böyle dönemlerin her birisinin bir hikayesi, toplumu heyecanlandıran, halka umut aşılayan bir gelecek vizyonunun olduğunu, bugün de yeni bir hikayeye ihtiyacın bulunduğunu, bu yeni hikayenin herkesi kucaklaması, kimseyi dışarıda bırakmaması gerektiğini dile getirdi.

Demokratik ölçüler içinde kalan herkesin ve her kesimin temsil edildiği bir meclisin her türlü yeni hikayenin çıkış noktası ve enerji kaynağı olduğuna işaret eden Özilhan, “Herkese temsil edildiği duygusunu güçlü bir şekilde hissettiren bir meclise ihtiyaç duyduğumuz, kardeşlik, barış, huzur, öngörülebilirlik ve refah içinde yaşama arzumuzu ifade eden bir siyasi vizyonu harekete geçirebiliriz. Böyle bir vizyonun ana başlıklarını siyasi çerçeve, dış politika ve ekonomi oluşturmalı.” dedi.

- “Devletin kurumsal kapasitesi güçlü olmalı”

Özilhan, seçimler sonrası oluşacak siyasi iradeye yönelik olarak bazı başlıklara değinerek, şunları aktardı:

“Birincisi devletin kurumsal kapasitesini güçlendirilmesi. Kutuplaşmanın olduğu toplumlarda devlet çok iyi çalışmalı. Devlet mekanizmasının işleyişi kişilerle kaim değildir. Aslolan kuralların herkes için eşit ve bağlayıcı olması, kurumsal kapasitesi gelişkin bir devlet düzeninin etkin işlemesi ve tüm vatandaşlarını ayrım gözetmeksizin hoşnut etmesidir. İkincisi güçler dengesinin sağlanması. Türkiye bu seçimle beraber önemli bir yönetim değişikliğine gidecek ve cumhurbaşkanlığı sistemine geçecektir.

Bu yeni yapı altında, yürütme güçlenirken, gücün farklı organlar arasında dağılmasına ve birbirini dengelemesine dikkat etmek gerekecektir. Devlet içinde gücün bir yerde temerküz etmesini önlemek açısından, yürütmenin yanı sıra yasama, yargı, bürokrasi, özerk kurumlar, medya ve sivil toplumun da bağımsız yapılar olarak etkin bir şekilde fonksiyonlarını yerine getirmesi önemlidir. Eş derecede önemli bir nokta da seçim sonuçları ne olursa olsun, yürütme ve parlamento arasındaki erk paylaşımının yeni sistem altında iyi tanımlanması, gerekiyorsa yeni yasal düzenlemeler yapılması ve sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi gereğidir.

Üçüncüsü bürokrasinin, etkin, hızlı ve iyi işleyecek biçimde yapılandırılması ve atamaların sadece liyakata göre yapılması. Devlet mekanizmasının etkin çalışması, işinin ehli, yetki ve sorumlulukları iyi tanımlanmış bir bürokrasiden geçer. Bağımsız kurumlar güçlü olmalı ve ellerindeki yetkiyi tam anlamıyla kullanabilmeliler. Bürokrasinin iyi çalışmasının bir koşulu da atamaların liyakata göre yapılmasıdır.”

Özilhan, dördüncü önemli başlığın da hukuk devletinin ve adaletin yeniden tesisi olduğunu anlatarak, sadece kağıt üzerinde değil, hayatın içinde de tüm vatandaşların hak ve özgürlüklerinin tam olarak devlet güvencesinde olması gerektiğini vurguladı.

Ne Türkiye içinde ne de dışında hukuk devleti normları konusunda akıllarda hiçbir soru işareti oluşmaması gerektiğini aktaran Özilhan, “Her dönem yeni mağdurlar ve yeni mağrurlar yaratmak yerine kimsenin mağdur ya da mağrur olmadığı bir toplum düzeni kurabilmeliyiz.” diye konuştu.

- “Küçük bir oy farkının iktidarı ve muhalefeti belirleyebileceği durumlarda çoğulculuğun önemi artıyor”

Özilhan, beşinci olarak çoğulcu demokrasi idealine işaret ederek, “Çoğunlukçuluktan çoğulculuğa geçiş, bir demokrasinin gücünü ve gelişkinliğini gösterir. Azınlığın varlığını koruma ve güçlenip çoğunluk olmak için faaliyet yapma hakkını serbestçe kullanabilmesi, vermemiz gereken en önemli sınavlardan biri. Küçük bir oy farkının iktidarı ve muhalefeti belirleyebileceği durumlarda toplumsal barış açısından çoğulculuğun önemi daha da artıyor.” şeklinde konuştu.

Altıncı olarak ifade özgürlüğünün tartışma konusu olmayacak biçimde tanınmasının önemine dikkati çeken Özilhan, şunları kaydetti:

“Düşünce ve ifade özgürlüğü demokrasinin asli unsurlarından biridir. Her vatandaş, hakaret veya şiddete çağrı içermeyen fikrini özgürce söyleyebilmelidir. İfade özgürlüğünün olmadığı bir yerde demokratik standartlardan söz edilemez"

Yedinci olarak laikliğin öneminde herkesin uzlaşması. Hem Sünni Müslüman çoğunluğun hem de bu çoğunluğun dışında kalan kesimlerin inanç temelli sorunlarının çözümü, içi iyi doldurulmuş bir laiklik anlayışı ile mümkündür. Devletin tüm inanç ve inançsızlık türlerine aynı mesafede, aynı hakkaniyet ve adalet ölçüsüyle yaklaştığı bir sistemi kurmamız gerekiyor.”

- “Makroekonomik dengeleri tesis edecek bir programın devreye sokulması gerekiyor”

Özilhan, ekonomide birinci önceliğin makro ekonomik istikrarın sağlanması olması gerektiğini belirterek, şunları kaydetti:

“Yüksek enflasyon, uzun vadeli düşünmeyi imkansızlaştırır, yatırım koşullarını ortadan kaldırırken sabit gelirli vatandaşın da gelirlerini reel olarak azaltır. Merkez Bankası enflasyon ile mücadele için gerekli tüm adımları bağımsız bir şekilde atabilmelidir. TL’nin değerinde son dönemde görülen ve tüm vatandaşları büyük bir endişeye sevk eden baş aşağı gidiş karşısında Merkez Bankası tarafından dün yapılan müdahale, herkesi rahatlatmıştır. Tercihimiz bu tür müdahalelerin zamanında ve gerekli ölçekte yapılması, piyasalar açısından Merkez Bankası kredibilitesinin güçlü olmasıdır. Şimdi sıra bu müdahalenin yapısal reformlar ve mali disiplin ile pekiştirilmesindedir.

Bütçe açığı zaten bozulma eğiliminde iken, seçim öncesinde açıklanan paketle bütçeye gelen ilave 24 milyar TL’lik ek yük, mali disiplin konusunda şüphelere neden olmuştur. İç tasarruflar yeterli değilken kamu açığının artma eğiliminde olması, kaynak ihtiyacını artırıyor. Diğer yandan, petrol fiyatlarındaki artış, yılda 50 milyar doları bulan cari açığı körüklüyor. Ekonominin cari açık-bütçe açığı kapanına doğru sürüklendiği düşüncesi, TL’nin değeri üzerinde baskı yaratıyor. Bu değerlendirmeler, Türkiye’nin kredi notunda düşüşlere neden oluyor. Bu durumun önüne geçilmesi için makroekonomik dengeleri tesis edecek bir programın devreye sokulması gerekiyor.”

Enflasyonu yüzde 5 eşiğinin altına çekecek ve TL’ye istikrar kazandıracak, bütçe disiplinini sağlayacak ve piyasalara güven verecek bir programın, yerel seçimler beklenmeden hemen uygulanmaya başlanması gerektiğini vurgulayan Özilhan, “Kamu harcamalarının yaratacağı finansman ihtiyacının makroekonomik dengeler üzerindeki etkisi iyi hesaplanmalı. Büyük kamu projeleri, küresel finans koşulları düşünülerek, doğru zamanda, doğru finansmanla yapılmalı. Bu çerçevede, dün Merkez Bankası müdahalesinin ardından Sayın Başbakan’ın ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın mali disiplinin süreceği ve finansal istikrarın gereğinin yapılacağı doğrultusundaki açıklamaları memnuniyetle karşıladık.” dedi.

- “Türkiye gibi bir ülke tek bir sektöre bağımlı olarak büyüyemez”

Özilhan, sürdürülebilir büyüme için sektörlerin teknolojik dönüşüme hazır hale getirilmesinin önemine dikkati çekerek, “Türkiye gibi 80 milyonluk nüfuslu, dünyanın en büyük 20 ekonomisinden birisi, tek bir sektöre bağımlı olarak büyüyemez. İnşaat sektörü büyümeyi harekete geçirmekte, altyapı üretmekte ve kentsel dönüşümü sağlamakta hiç şüphesiz çok önemlidir. Ama sanayi ve tarımın yarattığı katma değeri artırmadan büyümeyi sürdürülebilir kılmak imkansız.” şeklinde konuştu.

Büyümenin meyvelerinin adilce paylaşılmasına işaret eden Özilhan, 2007 yılına kadar gelir dağılımı göstergelerinde önemli iyileşmelerin sağlandığını, yoksullukla mücadelede ciddi mesafe kat edildiğini, sonrasında ise bir ilerleme sağlanamadığını anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Gelir dağılımından daha az pay alan kesimlere seçimlerden hemen önce verilen destekler, seçim sonrasında bozulan bütçe açığı nedeniyle geri alınmak durumunda kalınır. Bunun yerine, bireyler ve bölgeler arası gelir dağılımını daha dengeli hale getirecek uzun vadeli bir strateji yürütülmeli. Eğitim sisteminde son 15 yılda 15 kez değişiklik yapıldı ama sistem bir türlü düzeltilemedi. Sorunların nedenini ve doğasını anlayabilen ve çözüm üretebilen bir nesil yetiştirmeyi daha başaramadık. Çocuklarımızı dünyadaki yaşıtlarının gerisinde yetiştiriyoruz, büyüttüğümüz gençlerimize iş alanı açamıyoruz.”

- “Dış politikada oyun alanımızı genişletmeliyiz”

Özilhan, dış politikada dengeli duruşa ihtiyacın bulunduğunu ve bugün dünyada ciddi bir güç mücadelesinin yaşandığını ifade ederek, şunları kaydetti:

“Yaşanan küresel güç mücadelesinde, dış politika taktikleri gereği attığımız adımlar ne olursa olsun, hukukun üstünlüğü, çoğulcu demokrasi, refah, teknoloji ve bilim, eğitim ve kültür gibi bir dizi alanda benzemek istediğimiz yer, Çin, Rusya ya da Orta Doğu değil, batı medeniyetidir. Bir yandan Çin ve Rusya gibi ülkelerle diğer yandan da Batı ülkeleriyle ilişkilerimizi karşılıklı çıkar temelinde sürdürmeliyiz. Bunlar birbirine alternatif değil, tamamlayıcı ilişkilerdir. Batının Türkiye’ye ve İslam medeniyetine karşı önyargılı tutumu karşısında, ABD’nin İran’la nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İsrail Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşınması konularında izlediği irrasyonel politikaların Orta Doğu’yu sürüklemekte olduğu yer konusunda, Batı’ya karşı Batı medeniyetini savunarak cevap vermeliyiz. Popülizm uğruna izlenen bu yarını olmayan politikalar karşısında, serinkanlılığımızı koruyarak, uzun vadeli çıkarlarımız doğrultusunda hareket etmeli ve dış politikada oyun alanımızı genişletmeliyiz.”

- “Türkiye-AB ilişkilerini güçlendirilmeliyiz”

Tuncay Özilhan, Türkiye-AB ilişkilerini güçlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Bölgemizi esir alan risklere ve belirsizliklere karşı elimizdeki en önemli araç, her şeye rağmen yine de Türkiye’nin AB sürecidir. Her ne kadar üyelik müzakerelerinde AB Türkiye’ye bazen çok yanlış politikalar uygulanmış olsa da Avrupa’dan uzaklaşmak Türkiye’nin milli çıkarlarına aykırıdır.” dedi.

İş birliğinin hem Türkiye’nin hem Avrupa’nın lehine olduğunu, bölgesinde oyun kurucu bir ülke olan Türkiye’nin üyeliğinin, küresel güç dengesinde Avrupa Birliği’ne avantaj sağlayacağı gerçeğinden hareketle, Avrupa Birliği ile ilişkilerin kazan-kazan temeli üzerine oturtulması gerektiğini anlatan Özilhan, uzun süredir toplumu geren farklılaşmaların, bu seçim döneminde daha geriye düşmüş durumda olduğunu, daha önce yapmış oldukları toplumsal mutabakat çağrılarının toplumda karşılık bulmuş olmasını memnuniyetle gözlemlediklerini dile getirdi.

Özilhan, siyasetteki üslubun düzelmesinin, seçim kampanyalarının siyasi nezaket ve adap içinde yürütülüyor olmasının, sorunları çözme umutlarını artırdığını, birlik ve beraberliği perçinlediğini aktardı.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile