Ulusal Tarım Politikaları Sempozyumu Gaziantep’te Yapıldı
Ziraat Mühendisleri Odası’nın (ZMO), Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ile birlikte düzenlediği "Bağımsızlık ve Toplumsal Eşitlik İçin Ulusal Tarım Politikaları" konulu sempozyum Gaziantep’te yapıldı.
Gaziantep Ticaret Odası toplantı salonunda yapılan sempozyuma, CHP İzmir milletvekili Oğuz Oyan, ZMO Genel Başkanı Dr. Turhan Tuncer, ADD GYK Üyesi Elif Çuhadar, ADD Genel Sekreter Yardımcısı Derya Kocabay, ADD Gaziantep Şube Başkanı Rasim Hengirmen, ZMO Gaziantep Şube Başkanı Kenan Seçkin, ZMO İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, CHP Gaziantep İl Başkanı Ali Peri ile diğer davetliler katıldı. Bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra, açılış konuşmalarına geçildi. ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın sağlık durumundan dolayı katılamadığı programda Çölaşan’ın mesajını ADD GYK Üyesi Elif Çuhadar okudu. Çölaşan’ın mesajının okunmasından sonra, kürsüye çıkan ZMO Genel Başkanı Dr. Turhan Tuncer, Türkiye’nin tarım politikalarının, 1980’lerden bu yana Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB) öncülüğünde, uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmekte olduğunu söyledi. Turhan Tuncer, 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararlarının da bu sürecin somut bir örneği olduğunu belirterek, "Tarım ve hayvancılığı çökerterek, Türkiye’yi küresel tarım-gıda şirketlerinin pazarı haline getirmeyiamaçlayan IMF-DB programları, ilki 1999’da imzalanan niyet mektuplarıyla kabul edilerek, harfiyen uygulamaya konulmuştur. Avrupa, Amerika ve Japonya gibi metropoller, kendi aralarında ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) içinde çekişerek tarımlarını desteklemeyi sürdürürken, IMF-DB reçetelerini uygulayan Türkiye’de çiftçi, piyasadaki eşitsiz ve istikrarsız koşullara adım adım teslim edilmiştir" dedi. "2000 yılından başlayarak uygulamaya konulan IMF/DB dayatmalı programların etki ve sonuçları en açık biçimde tarımdaki değişimde ortaya çıkmıştır" diyen Tuncer, "Bu politikaların 1999-2002 yılları arasında ülkemizin tarımsal yapısı üzerinde yarattığı sonuçlar, DB tarafından 9 Mart 2004 tarihinde yayımlanan "Türkiye’de Tarım Sektörü Destekleme Reformunun Etkilerine Bir Bakış" başlıklı raporda da özet olarak sunulmuştur. Buna göre, Tarımsal GSMH 27 milyar dolardan 22 milyar dolara gerilemiş; tarım ürünlerifiyatları yüzde 40 oranında düşmüş ve çiftçi, 450 bin hektar alanı ekmekten vazgeçmiştir. Son 60 yıllık dönemde IMF ve DB’nin Türkiye tarımını biçimlendirme girişimlerinin en tahripkar olanı 2000-2008 döneminde Tarım Reformu Uygulama Projesi (ARIP) adı altında yürütülen "yapısal dönüştürme" programıdır. Bu proje 2002 sonundaki seçimlerde tek başına iktidara gelen AK Parti tarafından da sürdürülmüştür. Programın en önemli bileşenini oluşturan ve kararlılıkla uygulanan DGD projesi; tarımda üretim-istihdamdengelerini altüst etmiş, bu program çerçevesinde tarımı destekleyen, girdi ve teknoloji sağlayan kurumlar özelleştirilmiş, tasfiye edilmiş; tarım birlikleri zayıflatılmış, işlevsizleştirilmiş ve tasfiye koşulları oluşturulmuştur. Kısacası, çiftçi örgütsüz, desteksiz, çaresiz kılınmıştır. Bu süreçte toplam tarım alanları azalırken, meyve-sebze için ayrılan alanlar az da olsa genişlemiştir. Bitkisel ürünlerin çoğunda üretim ya azalmış ya da hiç artmamıştır. Ülkemizde ekili alanların yüzde 75’ini tahılürünleri kaplamaktadır. Türkiye yılda en az 18,5 milyon ton buğday üretirse nüfusuna yetmektedir. 2007 ve 2008 yıllarında bu miktarın altında kalan üretimle en çok övündüğümüz hububatta bile dışa bağımlı hale gelinmiştir. Bu, yalnızca kuraklıkla açıklanabilecek bir durum değildir. Çünkü yaklaşık 25 yıldır Türkiye’deki hububat üretiminin verimlilik ve maliyet sorunlarını çözmek için hiçbir kalıcı adım atılmamıştır. Yem üretimi açısından öne çıkan arpadaki üretim düşüşleri sonucunda, 2000’li yıllarakadar arpa ihraç eden Türkiye, arpa ithal eder hale gelmiştir" diye konuştu. BAKLİYAT ÜRETİMİ 10 YIL ÖNCESİNDEKİ SEVİYESİNİN ALTINDA 2009 yılı itibariyle toplam bakliyat üretiminin 10 yıl öncesindeki seviyesinin altında olduğunu savunan Tuncer şöyle devam etti: "Sıcak iklim tahıllarından mısır ve pirinç ise, Türkiye’de prim uygulaması ve tohumluk niteliğindeki yükselmeden dolayı, ekolojik değerlerin dışındaki gelişmelerle üretim artışı gerçekleşen iki ürün olarak öne çıkmaktadır. Bir zamanlar dünya lideri olduğumuz bakliyatta, Kanada’dan ithalat yapılmaktadır. TMO günümüzde ithal mercimeği dağıtmakla görevli bir kuruluş haline getirilmiştir. Türkiye nohutta, kuru fasulyede, mercimekte nüfus artış hızını yakalayabilecek bir üretim artışına ulaşamamış; çoğu zamanya sabit, ya negatif dengeye giden üretim hızlarında kalmıştır. 2009 yılı itibariyle toplam bakliyat üretimi 10 yıl öncesindeki seviyesinin altındadır. 2000’li yılların başında 19 milyon tona yakın ürettiğimiz şeker pancarı 17 milyon tonlara gerilemiştir. Pamuk üretimi yüzde 25 azalmıştır. Aynı dönemde patates üretimindeki düşüş yüzde 20 dolayındadır. Ayçiçeği üretimi ise 20 yıl öncesindeki seviyesini yakalayamamıştır. 1980-2009 yılları arasında ülke nüfusunun 20 milyondan fazla artmasına karşılık,uygulanan yanlış politikalar nedeniyle toplam hayvan varlığı 85 milyondan 38 milyona düşmüştür. 1985’te 499 bin ton olan kırmızı et üretimi 2009’da 413 bin tona gerilemiş, kişi başına yıllık kırmızı et tüketimi de 10 kilodan 6,5 kiloya inmiştir. Son 8 yılda hayvan varlığındaki erime 4 milyon başı geçerken, et üretimi yerinde saymıştır. Süt üretiminde belirli bir artış sağlanmış, ancak üretimde istenilen kalite düzeyi yakalanamamıştır" "GEÇEN YIL KURBANLIK İTHAL ETTİK" Geçen yıl kurbanlık ithal edildiğini hatırlatan Tuncer konuşmasını şu ifadelerle tamamladı: "Et fiyatlarının yüksekliği gerekçe gösterilerek, kırmızı ette 12 yıldır uygulanan ithalat yasağı 2010 yıllönemli bileşenini oluşturan ve kararlılıkla uyguında kaldırılmış, hatta geçen yıl kurbanlıklar bile ithal edilmiştir. 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanunu’nun 21. maddesi hükmüne göre, her yıl tarımsal destekleme programları için bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi milli hasılanın en az yüzde 1’i düzeyinde olmak zorundadır. Ancak hükümet bu Kanun hükmüne uymamış; son 4 yılda çiftçiye verilmesigereken kaynaktan yaklaşık 16.3 milyar lira kesinti yapmıştır. Son 8 yıllık dönemde tarım sektörü bütçeden 36 milyar TL destek görmüştür. Aynı dönemde faiz ödemeleri 409 milyar liradır. Yani bir avuç yerli ve yabancı rantiyeye milyonlarca çiftçiden tam 11 kat daha fazla ödeme yapılmıştır. Tarımın büyüme hızı genel olarak GSYH’deki büyüme hızının altında kalmıştır. Hatta ekonominin genel olarak büyüdüğü 2003 ve 2007 yıllarında tarımda önemli küçülmeler yaşanmıştır. 2003-2009 yıllarını kapsayan dönemde tarımancak yüzde 1,4 büyümüştür. Oysa bu dönemde ekonominin genelinde yıllık büyüme oranı yüzde 4,3 olarak gerçekleşmiştir. Son 8 yıllık dönemde toplam işlenen alan 2,6 milyon hektar, toplam tarım alanı ise 2,3 milyon hektar azalmıştır. Bu dönemde çiftçiler ülkemizin yüzölçümü bakımından ikinci büyük ili olan Ankara’nın yüzölçümü kadar bir alanı işlemekten vazgeçmiştir. Yanlış tarım politikaları nedeniyle boş bırakılan tarım alanı büyüklüğü ise 2 milyon hektardır. Bu rakam, Yalova, Kilis, Bartın, Düzce,Osmaniye, Zonguldak, Iğdır ve Kocaeli’nin toplam tarım alanından büyüktür. Bu dönemde, tarımla uğraşan çiftçi sayısı da hızla azalmıştır. 2002 yılında tarımdan geçimini sağlayan çiftçi sayısı 7,5 milyon iken, 2009 sonunda bu sayı 5,2 milyona gerilemiştir. 2010 yılında; adrese dayalı nufus verilerine göre, toplam nüfus 1 milyon 162 bin, kentsel nüfus 1 milyon 415 bin kişi artarken; kırsal nüfus 253 bin kişi azalmıştır. Başka bir deyişle 8 yılda 2.5 milyonu aşkın çiftçi tarımdan kopmuştur. TEKEL’in desteklemealımlarından çekilerek sözleşmeli çiftçilik sistemine geçilmesi tütüncülük için yıkım olmuştur. Dünyanın en kaliteli şark tütününü üreten çiftçimiz üretimden hızla uzaklaşmıştır. Son 10 yıl içerisinde ekici sayısı 500 binden 65 bine, ekim alanı 200 bin hektardan 80 bin hektara, üretim 150 bin tondan 55 bin tona gerilemiştir. 2004 yılında TEKEL’in içki bölümü, stokları ve arsalarıyla birlikte 290 milyon dolara satılmış, satın alanlar 1 yıl içinde bu tesislerin yüzde 92’sini Amerikan Texas Pacific Companyşirketine 810 milyon dolara devretmişlerdir. TEKEL’in içki bölümünün özelleştirilmesi sonrasında, satılan 19 fabrikadan 9’u kapatılmıştır. TEKEL sigara da 2008 yılında 1,72 milyar dolar bedelle British American Tobacco’ya (BAT) devredilmiştir. Tütünde son yerli kale olan TEKEL’in satılmasıyla sektörün tümü yabancı şirketlere teslim edilmiştir. Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye yönelik özelleştirme girişimleri ise mahkeme kararlarıyla şimdilik durdurulmuştur. Ancak 2013 ilerleme raporunda özelleştirmeprogramına tekrardan alınmıştır. Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) işletmeleri de kiralama yoluyla özel sektöre açılmış, son 4 yılda 13 işletme kiraya verilmiştir. Sonudllönemli bileşenini oluşturan ve kararlılıkla uyguç olarak, çeyrek yüzyıl önce tarımda kendi kendine yetebilen bir ülke konumunda olan Türkiye, bu özelliğini yitirerek, pek çok ürünü ithal etmek zorunda kalmış ve tarımda net ithalatçı konumuna gelmiştir. 2008 yılında tarımsal ithalat 6,4, tarımsal dış ticaret açığı ise 2,3 milyardolara ulaşarak Cumhuriyet tarihinin rekoru kırılmıştır. 2009’da küresel kriz nedeniyle gerileyen ithalat 2010’da yeniden tırmanışa geçmiştir. İthal edilen başlıca ürünler bitkisel ham yağ, yağlı tohumlar, pamuk ve buğdaydır. 1998 yılından bu yana genetiği değiştirilmiş ürünler, yasal ve teknik altyapı yetersizlikleri nedeniyle, herhangi bir gümrük kontrolüne tabi tutulmadan iç piyasaya girmekte ve 800’den fazla gıda çeşidinde katkı olarak kullanılarak tüketici sofrasına ulaşmaktadır; kimse tüketicinintercihini sormamaktadır. Geçen yıl çıkartılan Biyogüvenlik Kanunu da GDO’lu ürün ithalatına yasal zemin oluşturma aracı olarak kullanılmaktadır. Uygulanan neoliberal politikalara bağlı olarak kırsal kesimdeki yoksulluk hızla artmaktadır. TÜİK tarafından açıklanan yoksulluk araştırmalarına göre 2002 yılında kırsal kesimde harcama esaslı göreli yoksulluk oranı yüzde 19,9 iken; 2008 yılında bu oran yüzde 31’e çıkmıştır. Türk tarımındaki temel sorunların çözümü piyasalara bırakılamaz. Tarımsal yapıyı kırarak,kırdan kente göçü artıran teslimiyetçi politikalara derhal son verilmeli ve Türkiye’nin gereksinimleri ile kendine özgü iklim ve toprak koşullarına uygun bağımsız tarım politikaları kurgulanmalıdır. Tarımın altyapı sorunları çözülmeli; sulama - arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetlerinin önümüzdeki on yıllık süreçte tamamlanacağı bir planlama sürecine girilmelidir. Tarlanın bilgi ve teknoloji ile buluşmasının önündeki engeller kaldırılmalı, pazarlama ve örgütlenme sorunları kalıcıyaklaşımlarla çözülmeli, üretici ve tüketicinin bir avuç aracının çıkarına teslim edildiği yapılara son verilmelidir. Tüm bunlar ancak bağımsız tarım politikaları ile gerçekleştirilebilir. Türkiye, doğru tarım politikalarını uygun tarımsal kamu yönetimi ve yeterli kaynak aktarımı ile yürütmek durumundadır. Bu çerçevede, merkezi planlamacı, kamunun "piyasada" etkin rol aldığı; yatırımcı, dışa bağımlılığı kıran, özelleştirmeyi reddeden, teknolojiyi etkin kullanan, rekabetçi, doğal kaynakları koruyucu vegeliştirici, gıda güvenliğini temel hedef edinen politikalar oluşturulmalı ve yaşama geçirilmelidir. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, bu alanda üzerine düşen her türlü görevi, yerine getirmeye hazırdır".