'Üstümüze Geliyorlar Dört Bir Taraftan'
Yazar Alev Alatlı: '21. yüzyıl zor bir yüzyıl. Üstümüze geliyorlar dört bir taraftan belli. Geç bile kaldılar gelmekte bana sorarsanız. Daha doğrusu biz geç öğrendik geldiklerini. Bu, bireysel mükemmeliyete dönmek demek, yani geldiğimiz noktada kendinizi kandırmaktan vazgeçip, yaptığınız işin en iyisini yapmak durumundasınız. Bu, 'Elimden geleni yapacağım.' değil, yapılması gerekeni yapmak. Arada fark var. 'Elimden geleni yaparım.' iş değil, yapılması gerekeni yapmak önemli' 'Eğri oturup doğru konuşalım, ilahiyat fakülteleri, imam hatip liseleri dahil kopya çeken insanlarız. Doğru mu? Doğru. Allah'ın kelamında bile kopya çekildiğini ben biliyorum. Siz de biliyorsunuz, hiç kendimizi kandırmayalım. Ama bu olmayacak, böyle eğitim olmaz. Ahlakını filan bir tarafa koyuyorum, herkesin vicdanı, ahlaki tutumu kendine. Ama böyle bir sistemle öğrenmek mümkün değildir. Ne yapıp yapıp bir kere kendinize hakim olmanız gerekiyor. Neyi öğreniyorsanız en iyisini öğrenmek...'
Alatlı, İbn Haldun Üniversitesi tarafından düzenlenen, öğrencileri, alanında uzman isimler, akademisyenler ve kanaat önderleriyle bir araya getiren "Geleceğim Sosyal Bilimler Zirvesi"ne katıldı.
Dünyanın sayılı matematikçilerinin Türk kökenli olduğuna değinen Alatlı, "Trigonemetri gibi Türkçe olmayan kelimeyi alıp getirip koyduk. Matematikte, fizikte, sosyal bilimlerde kavramlar Türkçe değil, yabancı ve küçülmüş. Öyle küçülmüş ki kavram, bir öğrencinin 'Öyle mi?' demesi mümkün değil. 'Öyle' demesi için kendi dilinde olması lazım ki üstüne inşa edesin. Türkiye eğitim sisteminde bu işin terminolojisinin Türkçe olması lazım. " diye konuştu.
Alatlı, bir yabancı dilin zihin açtığını vurgulayarak, öğrencilere bir yabancı dil mutlaka öğrenmeleri tavsiyesinde bulundu. Yabancı dili, yabancı bir dil olarak öğrenmenin ve onu kullanarak yabancı bir konuyu öğrenmenin farklı olduğuna işaret eden Alatlı, "Bilmediğiniz bir dille bilmediğiniz bir konuyu öğrenemezsiniz." dedi.
Çocukluğundan itibaren hep çok meraklı biri olduğunu, ders kitaplarını dersine girmeden okuyup, bitirdiğini anlatan Alatlı, şöyle devam etti:
"Hala bugün günde en az 14 saat okuyorum. Bu merak, dünya denilen gezegeni elde tutma merakı. Dünyayı yabancılamamak, içinde yaşayanıyla, fiziki nitelikleriyle oturtmak... Benim hep böyle bir merakım oldu. Şunu yadırgarım, 'Uzaylılar geliyor' falan diye söylerler. Hala üstünde durmadığımız bir şey var, biz uzaylıyız. Uzay bizsek, biz uzayın içinde bir gezegeniz. Eğer uzayın bir parçası olduğunuzu hissederseniz, o zaman üstünde oturduğumuz gezegen nasıl bir şeydir onu öğrenmeye çalışırsınız. Bunun için coğrafyayı bilmeniz gerekiyor. Türkiye'de yine eksik bıraktığımız şeylerden bir tanesi. Gezegenin üzerinde insanoğlu dolaşıyor, bu insanoğlu ne yapar, ne eder? Dolayısıyla tarih öğreniyorsunuz. Bir süreç geliyor, bu süreçte gerçekten gezegeni tutarsanız, o yabancılaşma duygusu gidiyor. O zaman bir de korkmaz oluyorsunuz, korkmuyorsunuz. İnsan, bilmediği şeyden korkuyor, bildiğiniz anda müthiş bir özgürlük duygusu oluyor. O özgürlük duygusuyla birlikte Allah'a yaklaşıyorsunuz. Özgürlükle bütünü yakalama meselesi, sanıyorum teslimiyetle ilgili, ama teslimiyet neye teslim olduğunuzun bilgisini istiyor."
- "Bir tek gıdım kalmasın alamadığınız"
Alev Alatlı, gençlere şöyle seslendi:
"21. yüzyıl sizi çok iyi ağırlamayacak, 21. yüzyıl zor bir yüzyıl. Üstümüze geliyorlar dört bir taraftan belli. Geç bile kaldılar gelmekte bana sorarsanız. Daha doğrusu biz geç öğrendik geldiklerini. Bu, bireysel mükemmeliyete dönmek demek, yani geldiğimiz noktada kendinizi kandırmaktan vazgeçip, yaptığınız işin en iyisini yapmak durumundasınız. Bu, 'Elimden geleni yapacağım.' değil, yapılması gerekeni yapmak. Arada fark var. 'Elimden geleni yaparım.' iş değil, yapılması gerekeni yapmak önemli. 'Elimden geleni yaptım.' dediği zaman bizde biri, akan sular durur ve bu, hiçbir şey ifade etmez. Senin elinden gelmiyorsa, elinden geleni bulacaksın. Eğri oturup doğru konuşalım, ilahiyat fakülteleri, imam hatip liseleri dahil kopya çeken insanlarız. Doğru mu? Doğru. Allah'ın kelamında bile kopya çekildiğini ben biliyorum. Siz de biliyorsunuz, hiç kendimizi kandırmayalım. Ama bu olmayacak, böyle eğitim olmaz. Ahlakını filan bir tarafa koyuyorum, herkesin vicdanı, ahlaki tutumu kendine. Ama böyle bir sistemle öğrenmek mümkün değildir. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Büyük ziyan. Biz bunun çok kötü ödüyoruz. Ne yapıp yapıp bir kere kendinize hakim olmanız gerekiyor. Neyi öğreniyorsanız en iyisini öğrenmek... Sosyal bilimler bir kültürü ayakta tutar, onun için sosyal bilimlerin özel bir yeri vardır, ama sosyal bilimler de laylaylom bilimler değildir, çok dikkatli üzerine gidilmesi gereken şeyler. Hukuk fakültesi... Türkiye adli sistemin rezilliği ortada mı? Evet mi? Niye? Çünkü bu işten anlamayan bir sürü insan orada da ondan. Nereden geldi bu çocuklar? Açıyorsunuz üniversite, açıyorsunuz üniversite, nedir eksik giden? Bu eksiği tamamlamak zorundayız. Üniversiteler olarak biz ayrı, ama size de çok ciddi iş düşüyor."
Öğrencilerin mezun olduktan sonra diplomalarının haklarını vermeleri gerektiğini belirten Alatlı, "Liyakatınızı gösterir olmalı bu diplomalar. Size tavsiyem şudur: Hocalarınızı sağın -hocalar affetsin ama ben kendim de dahil olduğum için rahat söylüyorum- hocalarınızı, inek sağar gibi sağacaksınız, bir tek gıdım kalmasın alamadığınız. 4 sene ömrünüzden veriyorsanız şayet, bunun karşılığını mutlaka ve mutlaka almaya çalışın ve alın." dedi.
- "Yazdığın her şeyi çekmeceye koy, hiçbir şey atma"
Öğrencilerden gelen soruları da yanıtlayan Alatlı, bir öğrencinin "Bazı yazarlar daha sonra bazı eserlerinden pişman oluyor veya yazdıklarını yayımlamıyor. Sizin 'Hiç bu kitabımı yazmasaydım' dediğiniz oldu mu?" sorusuna, şu karşılığı verdi:
"Ben 40 yaşıma kadar yazmadım bu tehlikeyi bildiğim için. Jack London'un 'Hiç kimse, hele de bir kadın 40'ından önce roman yazmamalı" diye sözü var. Bakın ben bu tuzağa hiç düşmedim. Bekledim ne dediğimi ne zaman bildiysem o zaman yazdım. O bakımdan benim ilk kitabım diye bir şey söz konusu değildir. İlk kitabımla son kitabım aynı kalitededir. Dolayısıyla uzun satar bir yazarım. Çıktığından beri her sene katlayarak devam eder. Yazmanın insanın kendisi olduğu unutuluyor. Romanda da bir davan vardır, bir dert anlatırsın. Yazı onun kenarıdır. Davan yoksa, söyleyecek hakikaten bir lafın yoksa duracaksın. Hiçbir şey orijinal değil kolay kolay. Hatta derler ki 300 tane senaryo var, döndürüp dolaşıp onu oynar insanoğlu. Büyük ihtimalle de doğrudur. Öyle olunca senden önce söylenmiş bir şey, hele hele Türkiye'de durup bakmak lazım. Yazıyorsan yalnız yaz. Bir tavsiyem var. Yazdığın her şeyi çekmeceye koy, hiçbir şey atma. Çünkü 40-50 yaşına gelip bir roman yazdığın zaman sizlerin yaşındaki bir kızın nasıl yazacağını hatırlayamıyorsun. O bir vesika gibi durmalı bir yerde."
Anadolu Ajansı da zirvede tanıtım standı kurdu. Standı ziyaret eden öğrenciler, yetkililerden bilgi aldı ve hatıra fotoğrafı çekildi.