Platform adına bazı dernek yönetici ve üyeleri ile birlikte Sanat sokağında 161. açıklamayı yapan Umut Işığı Derneği Başkanı Fırat Toprak, 14 yıl önce 28 Şubat post modern darbe süreci diye isimlendirilen bir zulüm fırtınasını yaşandığını belirtti. Sürecin toplum mühendislerinin, irtica diyerek bütün İslami görünürlüğe topyekün savaş ilan ettiğini, bir Kudüs etkinliğini bahane edilerek tankların yürütüldüğünü, medyatik manipülasyonlarla meşru taleplerin baskılandığını, İmam-Hatipler ve Kuran Kurslarının
önünü kesmek için bütün meslek liselilerin de maruz kaldığı kesintisiz eğitim ve katsayı zulmü uygulandığını belirten Toprak, "Laiklik maskesi arkasında her türlü hortumculuk ve talan icra edilmiş, askeri ve sivil bürokrasinin her türlü hukuksuzluğu siyasallaşmış yargı tarafından kılıfına uydurulmuş, başörtü yasağı bütün alanlara yayılarak on binlerce genç kız mağdur edilmişti. Başörtü ile eğitim, çalışma ve hatta sağlık hakkı ellerinden alınan insanların yaşadıkları zulümler yıllardan beridir çeşitli
vesilelerle kamuoyuna yansımaktadır. 28 Şubat döneminde yüzlerce başörtülü öğrencinin ikna odalarına alınarak tehdit, korkutma ve aşağılamalarla psikolojik travma yaşatılması bariz bir faşizm örneği olarak toplumsal bellekte yer etmiştir. Bu vesileyle geçen pazartesi günü ikna odalarının kayıtlarının imha edilmesi tehlikesine karşın ikna odalarının müsebbipleri olan dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu ve yardımcısı Nur Serker hakkında yaptığımız suç duyurusunun takipçisi olacağımızı
beyan ediyoruz" dedi.
28 Şubat‘ın en önemli mağdurlarından ve bu topraklara hatırı sayılır hizmetlerde bulunmuş sivil ve mümin öncülerden Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan‘ın vefatı dolayısıyla kendisine Allah‘tan rahmet, ailesi ve dava arkadaşlarına taziyelerini sunduklarını ifade eden Fırat Toprak, açıklamasını şöyle sürdürdü:
"Erbakan‘ın mekanı cennet olsun. Bugün de etkileri ve yol açtığı mağduriyetler devam eden 28 Şubatın aktörleriyle henüz hesaplaşılamamıştır. Bundan dolayıdır ki darbeci derin yapı Susurluk, Balyoz, Kafes, Eldiven, Şemdinli, Ergenekon vb. değişik isimlerle hala etkinliğini sürdürmektedir. Açık olan bir şey varsa o da darbeler bataklığı kurutulmadan bu toprakların huzur görmeyeceğidir. Ergenekon kapsamında yürütülen soruşturmayı militarizmin tepesine inen balyoz olarak değerlendiriyor ve sonuna kadar
şartıyla destekliyoruz. Darbecileri muhalif diye meşrulaştırma çabalarının farkında olarak yargı-sorgu süreçlerinde azami dikkati herkes için adalet ilkemiz gereği talep ediyoruz. Vesayet sisteminin geriletilmesi için ise kararlı bir irade ve onun şekillendireceği yasal zemin elzemdir. Başörtüsünün tüm alanlarda koşulsuz serbestiyeti için gereken yasal düzenleme ve 28 Şubatın bütün izlerinin silinmesi ve aktörlerinin yargılanmasını talebimizi yüksek sesle yineliyoruz. Kürt sorununda nispi rahatlama
dışında hala ciddi bir adımın atılmadığını gözlemlemekteyiz. Yargısal bilinmeyen dil traji-komedisi devam etmekte, en temel haklardan olan anadil, anadilde eğitim ve çok dillilik konularında bir arpa boyu yol alınamamaktadır. Meşru ve son derece insani böylesi adımların atılmasının seçim sonrasına tehirine veya herhangi bir şarta bağlanmasına ilkesel zeminde itiraz ediyoruz. Tam da bu vasatta KCK‘nin eylemsizliği bitirmesi kararını yanlış buluyor daha fazla kan ve acı anlamına gelen böylesi
kararların Kürt sorununun çözümüne katkı sağlamayacağını kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz. Ak Parti ve devletin Kürt sorununda adım atması gerektiği gibi KCK‘nin de provokatif süreçlerin önünü alarak sabır ve teenni ile hareket etmesi gerekmektedir. Ak Partinin edilgenliği de KCK‘nin zaman ayarlı kararları da seçim gölgesinin güvensizliğini taşımaktadır. Yine Mehmet Metiner‘e yönelik suikast girişimi ile Orhan Miroğlu ve Şıwan Perwer‘e yönelik tehdit ve karalama kampanyalarını kınıyoruz. Kime yönelik olursa
olsun ve kimden gelirse gelsin fikri mücadele içindeki şahsiyetlere yapılan tehdit, karalama ve gözdağını kınıyoruz. Kendisinden başka kimseye hayat hakkı tanımama şeklinde tecessüm eden faşizan politikaların miadının dolduğunu herkesin anlaması gerekmektedir. Ortadoğu intifadasını, muhteşem halk devrimlerini emperyal politikaların iflası olarak görüyor ve en kalbi duygularımızla selamlayarak devrimcileri sahadaki kazanımlarını masada kaybetmemeleri hususunda ikaz ediyoruz. Son olarak Libya‘da yaşanan halk
hareketinin de Libya tağutunun devrilmesiyle sonuçlanacağına inanıyoruz. Bununla beraber Amerikanın işgal niyetini de kapitalizmin vahşi çehresinden tanıyoruz. Kaddafi diktatörlüğünün alternatifi zenginlikler için çöreklenecek emperyalizmin doğrudan işgali değildir. Müslüman halklarımızın ortak iradesinin Ömer Muhtar örnekliğindeki gibi tecelli ederek Kaddafi‘yi de ABD ve NATO‘yu da Libya çöllerine gömecektir. Yeni ve insan yüzlü bir dünyanın teşekkülünü ne emperyalizm ne de yerli diktatörler
engelleyebilecektir. VAHÖP olarak yerelden küresele hakların tahakkuku için zulme karşı mücadelemizi ibadet şuuruyla sürdüreceğimizi bir kez daha deklare ediyoruz."
Vahöp‘den 161. Açıklama
Van Hak ve Özgürlükler Platformu (VAHÖP) adına yapılan açıklamada, bugün de etkileri ve yol açtığı mağduriyetler devam eden 28 Şubatın aktörleriyle henüz hesaplaşılamadığını belirtilerek "Bundan dolayıdır ki darbeci derin yapı Susurluk, Balyoz, Kafes, Eldiven, Şemdinli, Ergenekon vb.