Yunan Adalarındaki Mülteci Kamplarının Durumu İnsani Felakettir
Dışişleri Bakanı Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, “Yunan adalarındaki mülteci kamplarının durumu insani felakettir. Buna ek olarak, Yunan makamlarının sığınmacıları bölgemize geri itmelerinden derin endişe duyuyoruz. Sadece bu yıl 7 binden fazla sığınmacı ve göçmen Yunanistan tarafından zorla geri itildi" dedi.
Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, Uluslararası Göç Politikaları Geliştirme Merkezi’nce düzenlenen Viyana Göç Konferansı’nda katılımcılara hitap etti. Kıran, Türkiye’nin sınırları içinde ve çevresinde ortaya çıkan göç durumuna ilişkin görüşü ile Türkiye’nin korona virüs salgınında etkin iş birliği için önceliklerinin neler olduğu sorusunu yanıtladı. Bugün dünya genelinde her 30 kişiden birinin göçmen olduğunu kaydeden Kıran, yerinden edilmiş insanların sayısının her gün rekor kırmaya devam ettiğini ifade etti.
Türkiye’nin çok karmaşık bir bölgede rol aldığının altını çizen Kıran, "Bölgemizde önemli siyasi ve sosyal rahatsızlıkları olan ülkeler var. Orta Doğu, Afrika ve Asya’dan Avrupa’ya ana göç yollarının kavşağındayız. Yükümüz Suriye krizinin insani trajedisiyle sınırlı değil. Ayrıca bölgemizin diğer bölgelerindeki istikrarsızlıkla yüzleşmemiz ve yönetmemiz gerekiyor. Sonuç olarak Türkiye, son 6 yılda dünyanın en büyük mülteciye ev sahipliği yapan bir ülke haline geldi. Ülkemizdeki 4 milyondan fazla mültecinin ihtiyaçlarına etkin bir şekilde cevap veriyoruz. Mülteciler için toplam harcamalarımız 40 milyar doları aştı" şeklinde konuştu.
Korona virüs salgınının da Türkiye’nin yükünü artırdığını belirten Kıran, "Son birkaç ayda sınırlarımıza yönelik insan hareketliliğinde önemli bir artış kaydettik. Kapasitemizi fazlasıyla aştık ve artık bir diğer göç krizini kaldıramayız. Dolayısıyla göç stratejilerimizi salgına göre yeniden gözden geçirmeliyiz. Aşağıdaki hususlara öncelik vermeliyiz: Öncelikle, uluslararası toplum transit ülkelerdeki göçleri durdurmaya çalışmanın işe yarayan bir çözüm olmadığını anlamalı. Göç akınlarını sürdürülebilir bir şekilde durdurmak için kaynak ülkelere yardım etmeliyiz. Uluslararası toplum, bu ülkelere sorunları çözme kapasitelerini geliştirmeleri için yardım ederek yardım etmeli. Göç krizine sebep olan siyasi ve toplumsal meseleleri de çözmeliyiz. Bu hem yardım sağlamayı üstlenmek hem de anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümü için aktif bir bağlılık göstermek demektir. Bu hususta üzerimize düşeni yapıyoruz" şeklinde konuştu.
Türkiye’nin bağışlarda dünyadaki en cömert ülke olmayı sürdürdüğünü ifade eden Kıran şu ifadeleri kullandı:
"Salgın boyunca, 156 ülkeye, 9 uluslararası kuruluşa insani yardım sağladık. Türkiye korona virüs salgını boyunca en büyük ikinci tıbbi yardım donörü oldu. Aynı zamanda Türkiye’deki mültecilere etkin tıbbi tedavi imkanı sağlıyoruz. Kanaatime göre örnekle yol göstermek diğer ülkeleri bu yükü paylaşmak için yüreklendirmek açısından son derece önemli. Ancak hiçbir ülke bu krizle yalnız olarak baş edemez. Zaten, göç küresel bir meseledir ve etkin uluslararası iş birliğini gerektirmektedir. Başta AB olmak üzere tüm paydaşlar topluca uluslararası çabaları desteklemelidir. Kanımca en önemli eksik nokta, göçün altında yatan nedenleri de ele alan kapsamlı bir göç politikasının olmamasıdır. Ek olarak, göçmenlerin ve mültecilerin güvenli ve gönüllü dönüşlerinin kolaylaştırılması kritik önem taşımaktadır. Gönüllü dönüş, mülteciler ve ev sahibi topluluklar için en kalıcı ve istenen çözümdür. Bu yönde küresel ve bölgesel çabaları artırmalıyız. Suriyelilerin anavatanlarına güvenli bir şekilde dönüşünü kolaylaştırmak bizim için çok önemli bir konu”
Suriye’deki temel nedenleri ele almaya paralel olarak, uluslararası toplumun da göçmenlerin anavatanlarına dönmeleri konusunda daha aktif olmasını beklediklerini aktaran Kıran, "Geçen hafta Şam’da düzenlenen sözde ’Mültecilerin Dönüşü’ Konferansı buna bir örnektir. Bazı ülkeleri siyasi zeminden dışlamaya çalışan bu anlamsız girişimler başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Bununla birlikte, bu konuyu ele almak için gerçek bir çalışmanın yapılması gerçekten aciliyet arz ediyor. Bizim tarafımızda, düzensiz göçle mücadele etmek için Yardımlı Gönüllü Geri Dönüş (AVR) Programları geliştirdik. Bu programlar için uluslararası toplumdan daha fazla destek bekliyoruz. Son olarak, göçmenlerin ve mültecilerin hayatlarını ve haysiyetini korumak esastır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın belirttiği üzere; ’Çoğu zaman ölümü göze alarak açlıktan, çatışmalardan, iç savaş ve fakirlikten kaçan bu insanlara yardım eli uzatmak insanlık onurunun ve vicdanının bir gereğidir.’ Mevcut göç eğilimleri ülkeleri çaresiz bırakabiliyor. Ancak bu bir bahane olarak kullanılamaz ve kullanılmamalıdır" dedi.
Deniz ve kara sınırlarında göçmenlerin can kayıplarının giderek artığına değinen Kıran, "Göçmenlere karşı giderek artan kötü muameleye şahit olmak rahatsız edici. AB sınırlarında yer alan ve uygunsuz kabul merkezleri aynı derecede endişe verici ve rahatsız edicidir. Yunan adalarındaki mülteci kamplarının durumu insani felakettir. Buna ek olarak, Yunan makamlarının sığınmacıları bölgemize geri itmelerinden derin endişe duyuyoruz. Sadece bu yıl 7 binden fazla sığınmacı ve göçmen Yunanistan tarafından zorla geri itildi. Mülteciler Yunanistan’daki kamplarda insanlık dışı muamelelere maruz bırakılmaktadır. Yunan makamları mültecilere yönelik güç kullanırken ve hatta onların ölümlerine neden olurken görüntülendi. Michael, Ankara’daki görüşmemiz sırasında bu ihlallerin video görüntülerini sana gösterdiğimi hatırlarsın. Uluslararası hukuk, mültecilerin güvenli bir yere getirilmelerine hükmeder. Maalesef Frontex Yunanistan’ın bu temel ilkeyi ihlal etmesine yardım ediyor ve büyük bir trajediye neden oluyor. AB, bu uluslararası hukuk ve temel insan hakları ihlaline gözlerini kapamamalıdır" açıklamasında bulundu.
AB’nin, göçmenlere yönelik suç teşkil eden eylemleri durdurmak için somut adımlar atmaktan kaçındığını söyleyen Kıran, şöyle konuştu:
"Maalesef bu eylemlerin cezasız kaldığı ve sorumluluk alınmadığını görüyoruz. Sığınmacıların haklarını ihlal etmenin hiçbir zaman meşru bir nedeni olamaz. Uluslararası hukuka ve insan haklarına saygı ortak hedefimiz olmalıdır. Bu temel ilkeler, göç konusunda iş birliği için çok önemli. İş birliği karşılıklı güven ile başlar. Birkaç yıldır AB’nin tutmadığı vaatleriyle mücadele ediyoruz. 18 Mart Bildirimini azami hassasiyetle uyguluyoruz. Bu sayede AB’ye kaçak geçişler yüzde 92 oranında azaldı. Bununla birlikte, AB’nin bildirimi seçici bir şekilde uyguladığını belirtmek isterim. Avrupa Birliği yükümlülüklerini yerine getirmemektedir. Bu yükümlülükler şunlardır: Vize serbestisi, Gümrük Birliğinin modernizasyonu, katılım müzakerelerinin canlandırılması, Suriyelilerin emniyetli, gönüllü ve insanlık onuruna uygun bir şekilde geri dönüşünün sağlanmasına destek vermek."
AB’nin mülteciler konusunda Türkiye’ye karşı olan sorumluluğunu yerine getirmediğini kaydeden Kıran, "AB Yunanistan’a sadece 100 bin mülteci için 3 milyar Euro verdi. Aynı standart uygulansaydı AB’nin Türkiye’ye 120 milyar dolar vermesi gerekirdi. Halbuki, AB 3 artı 3 milyar Euro’luk yükümlülüğünü bile yerine getirmedi. Bu ne kadar üzücü olsa da AB’nin yeni bir Göç Paktı hazırlama girişimini de not ediyoruz. Bu Pakt, AB sınırlarındaki göçmenleri hedef alan bir mekanizma haline gelmemelidir. Paktın göçmenler ve kaynak ülkeler için sürdürülebilir sonuçlar aramasını bekliyoruz. Bu Pakt, transit ülkelerin yükünü artırmamalıdır. Gerçekten ihtiyacımız olan şey, gerçek sorumluluk ve yük paylaşımı ile hareket etmektir. Göç krizinin yükünü sadece Türkiye’nin omuzladığı bir iş birliği formülünü kabul etmeyeceğiz. Bu anlayışla dayanışmamızı geliştirmeye devam edeceğimizi umuyorum. Katılımınız ve iş birliğiniz için teşekkür ederiz. Bu çok önemli konu üzerinde sizinle birlikte çalışmayı dört gözle bekliyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
(Mehmet Kalay/İHA)