Zengin: Soruşturmaya 'balans ayarı'
Star gazetesi yazarlarından Gürkan Zengin gündemde olan balyoz darbe planını köşesinde değerlendirdi.
İşte Gürkan Zengin’in köşe yazısı;
Soruşturmaya ‘balans ayarı’
İlk kez bir muvazzaf general/amiral soruşturmalar kapsamında gözaltına alındığında, herkes ‘vaaay!’ demişti, “Türkiye’de demokrasinin geldiği yere bakın, artık savcılar, görevdeki bir generali gözaltına alabiliyor.”
İlk kez , 1 Temmuz 2008’de emekli de olsa bir ‘kuvvet komutanı’ sivil savcılar tarafından gözaltına alındığında, ‘demokrasimizin geldiği yeri’ bir kez daha takdir etmiştik. Suçlu -suçsuz meselesinden bahsetmiyoruz, savcıların bu rütbedeki asker kişilere ‘hesap sorabiliyor olması” önemliydi. Ne de olsa onlar “Türkiye’nin dokunulmazları”ydı.
Bizimki gibi, demokrasisi gelişme yolundaki ülkeler için bunlar önemli ilerlemelerdir. Bunda şaşılacak birşey yok.
En son 26 Şubat’taki dalgada gözaltı sayısını ve rütbeleri görünce, ‘tamam’ dedik, demokrasimiz neredeyse “tam tekâmül” yolunda!
Gelgelelim, bu gözaltı dalgaları bir noktadan sonra bizim kırılgan demokrasimize ağır gelmiş olmalı ki, soruşturma sürecine bir ‘ayar’ çekildi.
Aslında olayların akışına bakınca, bu ‘ayar çekme’ sürecinin 25 Şubat’ta Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı-Başbakan-Genelkurmay arasındaki ‘üçlü zirve’de başladığını görebiliyoruz.
Bundan bir gün sonra Başbakanlıkta Erdoğan ile Başbuğ arasında bir ‘ikili zirve’ yapılmıştı.
Ondan sonra da işin rengi değişmeye başladı.
Ne oldu?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, soruşturmayı yürüten savcıları ‘yakın takibe’ aldı. ‘Benden izin almadan, bu çapta gözaltı ve arama kararları almayacaksınız’ yollu talimatlar verdi. Hatta, Jandarma ve polise yazılar yazıp, ‘altında benim imzam yoksa, savcılardan gelen gözaltı ve arama talimatlarını yerine getirmeyin’ dedi.
‘Canım endişeye mahâl yok, usûl açısından bir sorun görünmüyor, soruşturma sürüyor işte, deyip geçmemiz istendi.
Öyle de yaptık.
Gelgelelim, önceki gün yaşananlar mızrağın çuvala sığmaz olduğunu birkez daha gösterdi. Söz dinlemez iki savcı (Bilal Bayraktar, Mehmet Berk) Balyoz soruşturması kapsamında 78’i muvazzaf toplam 95 asker hakkında gözaltı talimatı vermeye kalktı. ‘Verdi’ diyemiyoruz, ‘vermeye kalktı’, yani bir anlamda ‘suç’ ‘teşebbüs’ halinde kaldı!
Savcılar, kolluk kuvvetlerine ilgili kişilerin gözaltına alınmaları için talimat vermişlerdi. Ancak bu talimatın altında Başsavcının imzası yoktu. Gözaltına alınması istenen generaller ve amirallerin 25’i muvazzaf idi, yani halen görevde olan paşalar.
Sonuçta , Başsavcı Aykut Cengiz Engin, öfkeye kapılıp, talimatların yerine getirilmesini engelledi, savcılara da görevden el çektirdi. Biz ‘el çektirdi’ diyoruz, kendisi bunu ‘çalışma ekibini değiştirme ihtiyacı hissedildi’ diye anlatıyor.
Gerekçeyi şöyle izah ediyor: “Böyle bir yakalama ve gözaltı kararının yol açacağı sonuçların iyi değerlendirilmesi gerekir.” (Şamil Tayyar’a açıklama, 7 Nisan)
SAYI SINIRI NE, BİLELİM
Şahsen merak ettiğimiz soru şu:
Gözaltına alınması talep edilen muvazzaf sayısı kaç olunca ‘sıkıntı’ başlıyor?
Mesela, sayı 78 değil de 38 olsa sorun olur muydu?
Peki ya 48’e ne dersiniz?
Belki de tek ölçüt sayı değildir. Asıl ölçüt ‘rütbeler’ olmasın sakın?
Öyleyse, mesela savcılar kaç general ve amirale kadar işlerini yapabilecek, söyler misiniz?
25’in fazla olduğunu öğrenmiştik olduk, peki 15 olabilir mi?
Bu sayıları bilmemiz lâzım, dahası görevden el çektirilenlerin yerine atanan iki savcı Murat Yöner ve Mehmet Ergül de bunları bilmek isteyecektir, diye düşünüyoruz.
Öyle ya, başka türlü işlerini yapmaları mümkün değil!
Yanılıyor muyuz?
‘Herkes kanun önünde eşittir’ hükmü hukukun evrensel kuralıdır. Dahası, bizzat darbecilerin elinden çıkan 1982 anayasasında bile bu yazar. 10. maddeden okuyalım: “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir.”
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in verdiği talimatlar bize, ‘bazılarının daha eşit’ olduğunu anlatıyor.
Bu kararı başka türlü anlayan varsa
beri gelsin.
Genelkurmay Başkanı İlker Paşa, biraz daha cesaret gösterip, kendi karargâhında yapması gerekenleri yapmadığı sürece
biz bu tür garabet durumlarla daha çok karşılarız.