Zirve Yayınevi Davası’nda 84. Duruşma

Zirve Yayınevi Davası’nda 84. Duruşma

Zirve Yayınevi Davası’nın 84. duruşması, Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı.

Malatya’da 3 misyonerin öldürülmesini kapsayan davanın duruşmasında, tutuklu sanıklar Varol Bülent Aral ile Emekli Orgeneral Hurşit Tolon dışındaki tüm sanıklar hazır bulundu.

Duruşmada sanık Astsubay Abdullah Atılgan, 4 günden beri sürdürmüş olduğu ek savunma vermeyi sürdürdü.

Sanık Atılgan, sanık ve gizli tanık İlker Çınar’ın mahkemeye müdahil avukatlarınca 23 Aralık 2007 tarihinde sunulan dilekçe içeriğinin değiştirilerek mahkemeye ifade verdiğini belirterek, “İlker Çınar ilk 6 ifadesinde hiç bahsetmeyip 7’nci ifadesi olan yani yalanların, kurguların tavan yaptığı ve İstanbul’dan gelen özel görevli ekibin çalışmaya başladığı dönemde 5 Şubat 2012 tarihli Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı’nda verdiği ifadesinde bahsettiği ve sözde şahsımın da içinde olduğu TUSHAD örgütü için ne diyordu bir hatırlayalım; azınlıklara yönelik düzenlenen 6-7 Eylül olayları, İstanbul ilinde 1 Mayıs 1977 Taksim katliamı, Sivas Madımak, Maraş, Çorum, Gazi Mahallesi olayları, 1990’lı yıllarda işlenen Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy gibi siyasi cinayetler ile Gaffar Okkan’ın öldürülmesi, yapılan darbe, post-modern darbeler, Rahip Santoro, Hrant Dink ve Zirve Yayınevi cinayetlerini, 2005 yılında yaşanan Şemdinli olayı gibi olaylar TUSHAD özel kuvvetler, beyaz kuvvetler ve siyah kuvvetlerin eylem türlerindendir’ diyerek, 1996 yılındaki Susurluk olayına kadar gizli olarak devam eden JİTEM’in Susurluk olayı ile deşifre olduğunu belirtmiştir. Zirve Yayınevi’ne ait olan dosyaları incelerken 19. klasörde Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na hitaben yazılmış bir dilekçe ile karşılaştım. Bakın efendim bu dilekçede neler yazıyor; ‘6-7 Eylül olaylarının müsebbibi olanların tamamı yargılanabilseydi, 1 Mayıs 1977 olaylarının resmi/gayri resmi tüm sorumluları yargılanabilseydi, Maraş katliamının resmi/gayri resmi örgüt ve kişileri yargılanabilseydi, Sivas katliamının tüm sorumluları cezalandırılabilseydi, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Musa Anter ve benzeri cinayetler sorgulansaydı, Rahip Santoro ve Hrant Dink’in öldürülmeden önce başına gelenler sorgulansaydı, Şemdinli olayında iyi çocukların hepsine dokunabilinseydi, darbeci zihniyete geçit olmadığı gösterilebilseydi ve Susurluk olayı iyi araştırılabilseydi, Zirve Yayınevi katliamı olmazdı’ şeklinde yazmaktadır. Bu belgede aydınlatılmadığı için eleştirilen konulara aynen katılıyorum. Katılmamak da mümkün değildir. Ancak ilginç olan İlker Çınar’ın 5 Şubat 2012 tarihinde vermiş olduğu ifadelerinde bahsetmiş olduğu olayların, 23/11/2007 tarihli yani yedi yıl önce mahkemeye sunulan dilekçede söylenen olaylarla nerdeyse birebir aynı olmasıdır” ifadelerini kaydetti.

Sanık Atılgan, şöyle devam etti: “İlker Çınar’ın 11 Ocak 2007 tarihinde sözde birinci çalıştaydan Malatya ilinden Tarsus ilçesine döndükten sonra Ankara ilinde kursta bulunan benimle Tarsus ilçesinde buluşup değerlendirme yapması, Kayseri ilinde olduğum veya İçel ili sınırları dışında bulunduğum esnada 24 Temmuz 2006 tarihinde Ruhi Abat ile kendisini Tarsus ilçesinde tanıştırmam ve yanımda üsteğmenim olduğu halde İzmir ilinde tutuklu ve hükümlü sevkinde görevli bulunduğum 22 Ağustos 2007 tarihinde benimle bu tarihte Tarsus ilçesinde pastanede buluşması yalanları gibi olup, hiçbir somut veriye dayanmamakta olup, İlker Çınar’ın her konuda olduğu gibi delilsiz, dayanaksız bir şekilde beyanlarda bulunmuştur. Zirve Yayınevi cinayetiyle hiçbir alakam, bilgim, nedensel bir bağım ve görgüm yoktur. Varsa Malatya ilinde yapıldığı iddia edilen hiçbir çalışmadan haberim olmadığı gibi, İlker ÇINAR dahil Malatya ilinde yapıldığı iddia edilen çalışmalarla ilgili kimse de bana bilgi, belge ve rapor vermemiştir. Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlamasını hak edecek hiçbir bir faaliyette bulunmadım, bu suçlama ile ilgili herhangi bir çalışma yapmadım. Dosyada da bu suçu işlediğime dair hiçbir somut veri de bulunmamaktadır. Cinayete azmettirme suçu ile ilgili olarak; cinayetin asli failleri huzurunuzda her fırsatta verdikleri beyanlarında da kendilerini bu cinayete kimsenin azmettirmediğini, beni tanımadıklarını, benimle hiçbir şekilde ve hiçbir yerde görüşmediklerini, kendileri ile hiçbir irtibatımın bulunmadığını beyan etmişlerdir. Kaldı ki; iddianame eklerinde yer alan yaklaşık kırk bin sayfalık eklerde de benim cinayetin asli failleri veya cinayet ile irtibatımı gösteren tek bir belge veya delil bulunmamaktadır.”
“İddianamede bulunan iddialar ve özellikle İlker Çınar’ın 18 Ocak 2012 tarihinden sonraki ifadelerinde iddianame eklerinde bulunan HTS kayıtlarına göre görüşme içeriği uydurulmuş ve uydurulan bu içeriklere ait sayın mahkeme heyetine tek bir delil bile sunulamamıştır” diyen Atılgan, şunları söyledi:
“Hayali olarak İlker Çınar ile aramızda gerçekleşmiş gibi uydurulan telefon görüşmelerine ait iddianame eklerinde tek bir tape dahi bulunmamaktadır. İlker Çınar’ın gerek iddianamede ve gerekse dava kapsamında vermiş olduğu 14 adet ifadesinin tutarsız, birbiriyle çelişen, birbirini tutmayan, yalanlarla ve iftiralara dolu olduğu, söylemlerini destekleyecek ve iddialarını doğrulayacak hiçbir somut delilin bulunmadığı, İlker Çınar’ın başta iddia makamına ve sayın heyete yalan söylediğinin hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde resmi kurumlardan gelen yazılarla ispat ve tespit edilmiştir.”
Öte yandan, sanık Abdullah Atılgan savunması esnasında İlker Çınar için, “Lahanayı yerken kıtır kıtır, sapına gelince me” sözünü söyleyince araya giren Mahkeme Başkanı Hayrettin Kısa, “Yargılamanın ciddiyetine dikkat edin, bel altı konuşmayın” şeklinde uyardı. Sanık Atılgan ise “Burada bel altı yok efendim” şeklinde cevap verdi.

Mahkeme heyeti duruşmaya ara verdi.
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile