Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Anayasa'nın 136. maddesinin Diyanet İşleri Başkanlığı'nı düzenlediğini belirterek, ''Bu madde içinde laiklik ilkesiyle bağdaşmayan bir husus var. Yeni düzenlemede laiklikle bağdaşmayan bu hususun da Diyanet İşleri Başkanlığı'nı düzenleyen maddeden çıkarılmasında fayda vardır'' dedi.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nca Sapanca ilçesindeki bir otelde düzenlenen İl Müftüleri Semineri'nin açılışında konuşan Bozdağ, Türkiye'de kırsalda yaşayan nüfusun azaldığını, şehirlerdeki nüfusun çoğalmaya başladığını ifade ederek, büyükşehirlerdeki cami ihtiyacının doruk noktasına çıktığını söyledi.

Cami sayısına bakarak aldanmamak gerektiğine dikkati çeken Bozdağ, ''Koca koca mahalleler Ankara'da da İstanbul'da da başka yerlerde de mahalleler kurulmuş. Toplu konut eliyle yeniden konutlaşma, insanların yenilemesi suretiyle, cami sayısına bakıyorsunuz, 'şurada bir minare, kubbe var mı' diye baktığınızda minareyi, kubbeyi göremiyorsunuz. Ezanı duymadan sabah uyanan, duymadan akşam yatan insanların olduğu mahallelerimiz artmaya başladı.

Öyleyse bizim il müftülerimizin bu işe el atması lazım. Şehirler yeniden dönüşürken, gecekondular yeniden yıkılıp yapılırken veya yeni alanlara yeni konutlar inşa edilirken... Türkiye'nin gelişen, değişen şehirleşme politikaları çerçevesinde oluşan yeni alanlarda, yeni şehirlerde camilerin yapılması ve oralarda ezan sesinin duyulması ibadet ihtiyacının karşılanması için büyük bir çalışmaya ihtiyaç olduğu kanısındayız'' diye konuştu.

Bozdağ, konut yapılan alanlarda il ve ilçe müftülerinin yerel yöneticilerle irtibat kurmaları gerektiğini kaydederek, ''Kıyıda köşede değil, saplanmış bir yerde değil, mahallenin en güzel yerine Allah'ın evlerinin yapılması konusunda hassasiyet gösterilmesi lazım'' ifadelerini kullandı.

Türkiye'de din hizmetlerinin kaliteli sunulması için büyük çalışmalara ihtiyaç bulunduğuna dikkati çeken Bozdağ, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu noktada büyük gayretler gösterdiğini ve büyük adımlar attığını bildirdi.

Bozdağ, insan kaynağının çeşitlendirilmesi noktasında önemli adımlar attıklarını anlatarak, şöyle konuştu:

''İlahiyat fakültelerimizin hem sayısını arttırıyoruz hem de öğrenci sayısını arttırıyoruz. Böylelikle daha çok mezun verecek ve alanda görev yapacak imam hatip, müezzin ve Kuran kursu öğretmenlerimizin daha fazla ilahiyat mezunları arasından olması temin edilecektir. Çünkü artan sayı bu noktada kaliteyi de arttıracaktır. Din hizmeti sunanlara kaynaklık eden en önemli kurum imam hatip liseleridir. İmam hatip liselerinin 1997'de başına gelenlerden sonraki süreçte maalesef orta kısmı kapanınca 4 senede bu hizmeti sunacak kişiyi yetiştirmek, onu milletin huzuruna çıkarmak o kadar kolay olmadı. Yaşadığınız zorlukları biliyoruz, bunun farkındayız. O nedenle 4+4+4 düzenlemesi yaparak imam hatip ve meslek liselerinin orta kısımlarının yeniden açtık. Çünkü kaliteyi yükseltmek için buna ihtiyacımız vardı, bunu da yaptık.

Diyanet İşleri Başkanlığımız, Dini Yüksek İhtisas Merkezleri kurdu ve bu merkezlerin sayısını önce 7'ye ve sonra 10'a çıkardık. Bu da bu konuda hizmet sunacak kişilerin kalitesinin yükseltilmesi bakımından çok önemli hizmetler verecektir. Diyanet Eğitim Merkezleri bu noktada çok önemli görevler ifade ediyor.''

Bozdağ, yaz Kuran kurslarıyla ilgili yaş sınırının kaldırılmasının oldukça önemli bir konu olduğunu ifade ederek, çocukları camilerle buluşturmanın minberi, mihrabı, kürsüyü ve Türk medeniyetinin, inanışının en önemli müessesesi olan camileri tanımaları açısından son derece önemli olduğunu söyledi.

''Selatin camiler'' olarak ifade edilen camilerle ilgili de rehber kadroları ihdas edildiğini belirten Bozdağ, ''Artık orada sürekli kadrosu olan ve o caminin içinde bulunan her şeyi, mütehassıs düzeyinde bilen ve bunları doğru anlatan insanlar olacak. Gelen turistler camiyi öğrenirken bir yandan da o caminin verdiği mesajı doğru alma noktasında büyük bir imkana sahip olacaktır. Selatin camilerle ilgili Diyanet İşleri Başkanlığımız bir çalışma yürütüyor. İnşallah o camilerle alakalı tarihi geçmişine, özelliklerine, niteliklerine uygun yeni imkan ve hizmetleri yanına koyarak, bunları mutlaka geleceğe taşımamız lazım'' şeklinde konuştu.

-Yeni Anayasa çalışmaları-

TBMM Başkanı Cemil Çiçek başkanlığında siyasi partilerin temsilcilerinden oluşan Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun çalışmalarının devam ettiğini hatırlatan Bozdağ, Türkiye'nin herkesin kendisini hür hissettiği bir ortamda, kendi iradesiyle katıldığı bir komisyonda, milletin sesine kulak veren, milletin istediğini milletin anayasasına dönüştüren bir adımı başarıyla atmasını umduğunu söyledi.

1982 tarihini taşıyan mevcut anayasanın darbe vasfı taşıdığını belirterek, ''Bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığımızı ilgilendiren maddeler de var. Değişik tartışmalar var. Kimileri 'Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın, kimileri şöyle olsun, böyle olsun, kimileri mezhepler, tarikatlara göre temsiller olsun', herkes bir şey söylüyor. Bütün görüşlere hepimizin saygısı var. Diyanet İşleri Başkanlığı bana göre bu ülkenin çimentosudur, birliğinin, dirliğinin, huzurunun, kardeşlik hukunun güçlenmesinin çimentosudur. Bu çimentoyu bozacak adımlar atmaktan kaçınmamız lazım'' dedi.

Bozdağ, 1924'te Diyanet İşleri Başkanlığı kurulduğunda kuruma verilen kıymeti görmek gerektiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:

''Bir yandan askeriyeye, Meclise, bir yandan yargıya, bir yandan Diyanet'e kıymet veriliyor. Çünkü bu milleti ayakta tutan unsurların hepsine bir değer veriliyor. Ona göre de yer veriliyor. Zaman içinde bu yer Diyanet İşleri Başkanlığı'nın elinden alındı, protokolde en son 52. sıraya geldi. Şimdi bu yerleri iade etme zamanı. Protokolle ilgili haberiniz var. Bu bir lütuf değil, gasp edilen bir hakkın sahibine iadesidir. Bizim yaptığımız bu. Onun için Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili düzenleme yapılırken, mutlaka Diyanet İşleri Başkanlığı'nı koruyucu, anayasal bir kurum olarak varlığını devam ettirici iradenin yeni anayasaya da yansımasının son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.

Ayrıca 136. madde Diyanet İşleri Başkanlığı'nı düzenliyor, bu madde içinde laiklik ilkesiyle bağdaşmayan bir husus var. Yeni düzenlemede laiklikle bağdaşmayan bu hususun da Diyanet İşleri Başkanlığı'nı düzenleyen maddeden çıkarılmasında fayda vardır. Nedir o- 'Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı laiklik ilkesi doğrultusunda' diye başlıyor... Yani görevini yaparken 'laiklik ilkesi doğrultusunda görev yapar' diye bir görev tanımı yapılıyor. Yani laikliğin izin verdiği kadar din anlatımına, laikliğin izin verdiği kadar hizmete izin veren yapı var. Halbuki biliyoruz ki anayasamızda laiklikle ilgili maddelerin gerekçesinde de çok açıkça yazıyor ki laiklik dinin devlete, devletin de dine karışmaması, bütün inançların teminatı, sigortası olması, herkesin inandığı gibi yaşamasının sigortasıdır ama 136. maddeye baktığınızda diyor ki, 'anlatabilirsin ama benim izin verdiğim kadar... Bu müdahaleci bir laiklik anlayışıdır, doğru bir şey değildir.''

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevinin İslam konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek olduğunu anımsatan Bozdağ, kurumun görevini laikliğe göre değil, Kuran ve sünnete göre yapacağını bildirdi.

Bozdağ, 136. maddedeki düzenlemenin laiklik ilkesine uygun hale getirilmesinde fayda bulunduğuna işaret ederek, ''Çünkü Türkiye'de ve bütün dünyada herkesin kabul ettiği, genel geçer laiklik tanımına bu düzenleme uymamaktadır. Buna göre bir değişikliğin, laikliğe uygun olan bir adımın 136. maddede atılmasında büyük fayda olduğunu düşünüyoruz. Umarız, Uzlaşma Komisyonu üyeleri Diyanet İşleri Başkanlığı'nı tanzim ederken laiklik ilkesi çerçevesinde bu laikliğe aykırı olan sınırlamayı, müdahaleyi ortadan kaldıran adımı birlikte atarlar'' dedi.

Anayasa'nın din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 24. maddesine de değinen Bozdağ, sözlerini şöyle tamamladı:

''Güzel bir madde esasında, baktığınızda 'herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir, 14. madde hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla, şartıyla ibadet dini ayin ve törenler serbesttir. 14. madde ile çatışıyorsa yasaklayabilirsiniz' anlamına geliyor, tam bir serbestlik yok. Dini ibadet ayin ve törenlerle ilgili tam serbestliği ortaya koymak da laiklik ilkesinin gereğidir. Bu anlayışın da kaldırılması lazım. Elbette kamu güvenliği açısından problem olduğunda devletin buna müdahale edici mekanizmalarının olmasında fayda vardır ama 14. madde gibi çok geniş kapsamlı bir alanda bunu yapmak ve ibadet hürriyetini sınırlamak fevkalade yanlış bir durumdur'' şeklinde konuştu.

Seminer, 7 Haziran'da sona erecek.

Muhabir: İbrahim Tezel - Ömer Ürer

Bozdağ 'Diyanet sussun demek anayasal bi hakkın kullanılmasını engellemektir'

İLGİLİ DİĞER VİDEOLAR

Kürtaj polemiği sürüyor

8 Haziran 2012 Cuma

'Diyanet laik olamaz' tartışması

7 Haziran 2012 Perşembe

Laiklik Değil Kur'an

6 Haziran 2012 Çarşamba

'Diyanet Laik Olmamalı...'

6 Haziran 2012 Çarşamba

'Diyanet Laik Olmamalı'

6 Haziran 2012 Çarşamba

Laiklik açıklaması

5 Haziran 2012 Salı

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile