Türkiye’nin büyük felâketi yaşadığı 17 Ağustos’un ardından Türkiye özellikle inşaat sektöründe yapısal değişimlere gitti. Gelişen teknoloji ile birlikte modern ve depreme dayanıklı binalar inşa edilirken muhtemel depremlerdeki can ve mal kaybını asgariye indirmek için özellikle inşaatlarda kullanılan beton kalitesi; yıkılan binlerce bina, giden yüzlerce can ve depremin verdiği ekonomik zararın ardından bir kez daha gözler önüne serildi.
Bursa Beton’dan çarpıcı uyarılar
Beton denildiğinde ilk akla gelen firma olan Bursa Beton’un Genel Müdürü Barbaros Onulay. deprem yönetmeliğinden önceki binaların neden riskli olduğuna, binaların nasıl güvenli hale getirilmesi gerektiğine dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin deprem riskinin yüksek olduğu bir ülke olduğuna da işaret eden Onulay, depreme karşı köklü tedbirler alınması gerektiğini ve depreme dayanıklı binalar için kaliteli betonun önemine vurgu yaparak, “Bursa Beton olarak biz yapıların depreme karşı dayanıklılığı konusunda beton kalitesinin önemini vurgulayan bilinçlendirme çalışmalarıyla konuyu sürekli gündemde tutmaya çalışıyoruz. Çünkü hayatına değer veren bilinçli tüketicilerin kalitesiz hazır beton kullanımını engelleyeceğine inanıyoruz” dedi.
Barbaros Onulay, deprem yönetmeliğinden önceki binaların neden riskli olduğuna dair yaptığı açıklamada, “Sağlıklı, güvenli ve uzun ömürlü yapılar için doğru taşıyıcı sistemin seçimi, projelendirilmesi, uygulanması ve güvenilir yapı malzemelerinin kullanılması önem arz etmektedir. İlkolarak 08.09.2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve 01.01.2007 tarihi itibariyle de zorunlu olarak uygulamaya konulan “Yapı Malzemeleri Yönetmeliği” ile güvenilir malzeme hususu büyük önem kazanmıştır. Bu çerçevede “güvenli yapılar ancak güvenli yapı malzemeleriyle üretilebilir” ilkesi doğrultusunda yapılarda kalite ve yeterliliğini ispat etmiş, ilgili standartlara ve amacına uygun malzemelerin kullanılması mecburi hale gelmiştir. 90’lı yılların sonuna kadar ülkemizde inşa edilen yapılarla ilgili, dönemin gereklilikleri yerine getirilmiş olsa da, yukarıda belirtilen hususlar dâhilinde yeterli bir tasarım yapılmış olması söz konusu değildir. 1999 depremi sonrası yapılan incelemelerde, pek çok yapıda kullanılan betonun, bugün taşıyıcı sistemlerde kullanılmasına izin verilmeyen C16 (cm2 başına 160 kg taşıma gücü) sınıfını bile sağlayamadığı, büyük çoğunluğunun C8-C12 mertebesinde olduğu sonucu ortaya çıkmıştır.”
İlk beton standartı 1994’te yayınlandı
İlk beton üretim standardının 1994 yılında yayınlandığını vurgulayan Onulay, şu ifadeleri kullandı:
”O dönem ve daha öncesindeki en yüksek beton sınıfının güncel yasalara göre taşıyıcı sistemlerde kullanılmasına izin verilmeyen beton sınıfları olduğu düşünüldüğünde özellikle 25 yaş üzerindeki yapıların bağıl olarak daha büyük bir risk altında olduğunu söyleyebiliriz. 80’li yıllar ve öncesinde yüksek beton dayanım sınıflı betonlardan söz etmek mümkün olmadığı bilindiğine göre mekansal anlamda güvensiz olan eski yapılaşmaların kentsel dönüşüm projeleri kapsamında güvenli hale getirilmesi vatandaşlarımız için önem arz etmektedir. Yerleşme ve yapılaşmaların etkin denetiminin sağlanması, kaçak yapılaşmanın önlenmesi, belirlenen tehlike ve riskleri önleyen, dışlayan veya etkilerini azaltan önlemlerin farklı amaç ve ölçeklerdeki mekansal planlama çalışmalarının yapılması , yeni yapıların sosyal unsurlar, yasal unsurlar, ekonomik koşullar, fiziksel özellikler ve yönetsel unsurlar dikkate alınarak inşaa edilmesi bu üzücü vakaların tekrar yaşanmaması için alınabilecek tedbirlerdir.”
Mevcut yapılar betonarme, çelik konstrüksiyon ve karbon elyaf malzemeleri kullanılarak daha güvenli hale getirmenin mümkün olduğu ifade eden Onulay, yapı güçlendirmede nelere dikkat edilmesi gerektiği hakkında ise şunları söyledi:
“Bu malzemelerle mantolama (yapı elemanını sarma), temel derinleştirilmesi, kolon genişletilmesi, döşeme kalınlaştırılması, eleman bazında ya da sistem bazında birtakım iyileştirmelerin yapılması mümkündür. 12 Kasım 1999 Düzce Depremi öncesinde güçlendirilen yapıların, depremde can kaybını engellemesi , doğru projelerin işe yaradığını gösterebilmiştir.Yine 1999 depreminde Adapazarı vilayet konağı ve 2011 depreminde Simav/Kütahya’da bir ilköğretim okulunun göçmeden ayakta kalabildiğine tanıklık ettik. Bu yapıların ve daha birçok güçlendirme örneğinin deprem sınavlarını başarıyla atlatabildiğini söyleyebiliriz. Ancak özellikle belirtmek isterim ki bu konuda önemli nokta doğru proje ve doğru uygulamadır. Güçlendirme projeleri, uzmanlık gerektiren işler olup kesinlikle bu konuda tecrübeli-yetkin personel tarafından gerçekleştirilmelidir.”dedi.
Risk tespiti nasıl yapılır
Vatandaşların, “Çalıştığım ya da yaşadığım binanın risk altında olup olmadığını nasıl bilebilirim?” sorusuna cevap aradığını ifade eden Onulay, “Bakanlıkça lisans verilmiş bağımsız firmalar aracılığıyla binanızda inceleme yaptırabilirsiniz. Riskli Yapılar, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nde yer alan ‘Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslar’a göre tespit edilmektedir. Gerek son yıllarda yaşanan depremler ve gerekse de betonun giderek daha özellikli yapılarda kullanılması beton nitelik denetimi ve kabul koşullarını oldukça önemli bir hale getirmiştir Son depremler sırasında büyük hasar gören yapılar incelendiğinde yapılaşmanın hızlı olduğu bölgede betonla ilgili temel bilgilerin kullanılmadığı ve gerekli denetimlerin yapılmadığı belirgin biçimde ortaya çıkmıştır.” dedi
1994'Ten Önce Yapılan Binalar Risk Altında
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un Silivri ilçesinde meydana gelen deprem, beklenen büyük Marmara depremi öncesinde Türkiye’yi ayağa kaldırdı. İstanbul başta olmak üzere Kocaeli, Sakarya, Yalova ve Bursa’daki riskli yapıların geleceğini bir kez daha tartışmaya açıldı. Özellikle inşaatlarda kullanılan betonun kalitesinin deprem ve doğal afet durumlarında ne kadar önemli olduğu gün yüzüne çıkarken, Bursa Beton Genel Müdürü Barbaros Onulay açıklamalarda bulundu.