Anayasa Mahkemesi, başörtüsü kullandığı gerekçesiyle devlet memurluğundan çıkarılan kadının din özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vererek manevi zararlar karşılığında başvurucuya net 20 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
Maliye Bakanlığı Ankara Defterdarlığında memur olarak çalışan kadın hakkında, görev yaptığı dönemde başörtüsü kullandığı gerekçesiyle 1993'te uyarma ve kınama cezası verildi. Çalıştığı sürede, 1998-2000 yılları arasında da uyarı ve kınama cezası verilen memur, başörtüsü kullanmaya devam etmesi üzerine 2001'de devlet memurluğundan çıkarıldı.
Bu karara karşı açtığı davalardan sonuç alamayan kadın memur, 2006'da tekrar atanma istemiyle Maliye Bakanlığına başvurdu. Başvurusunun reddedilmesi üzerine bu işlemle ilgili de dava açan memur, bu davalardan sonuç alamaması üzerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu. Başvurucu, dini inancı gereği başörtüsü kullanması nedeniyle devlet memurluğundan çıkarılmasının din özgürlüğünü ihlal ettiğini öne sürdü.
Başvurucu, bireysel başvuru yaptıktan sonra verdiği dilekçesinde, 5525 sayılı Kanun'dan yararlanarak başka bir kamu kurumunda göreve başladığını ve buradan emekli olduğunu belirtti.
Başvuruyu ele alan Anayasa Mahkemesi, kadın memurun din özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vererek manevi zararlar karşılığında başvurucuya net 20 bin lira tazminat ödenmesine karar verdi.
- Laiklik vurgusu
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü'nün oy birliğiyle aldığı kararın gerekçesinde Anayasa'nın 24. maddesiyle anlam ve kapsamı belirlenen din ve vicdan özgürlüğünün, herkesin "din veya inancını açığa vurma özgürlüğünü", "din ve inancını değiştirme özgürlüğünü", "kişilerin diledikleri inanç ve kanıya sahip olmalarını, herhangi bir inanç ve kanaate sahip olmamalarını" güvence altına aldığı belirtildi.
Farklı dini inançlara sahip olanlar ya da herhangi bir inanca sahip olmayanların laik devletin koruması altında bulundukları vurgulanan gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Nitekim Anayasa'nın 2. maddesinin gerekçesinde yapılan tanıma göre hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir. Devlet, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşebileceği ortamı hazırlamak için gerekli önlemleri almak zorundadır.
Bu anlamda laiklik, devlete negatif ve pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Negatif yükümlülük, bireylerin din özgürlüğüne zorunlu nedenler olmadıkça müdahale edilmemesini gerektirmektedir. Pozitif yükümlülük ise devletin din özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırması, kişilerin inandıkları gibi yaşayabileceği uygun ortamı ve imkanları sağlaması ödevini beraberinde getirmektedir.
Kamu görevlilerinin -yapmakta oldukları görevin kendine has koşulları gözetilmeksizin- inançları gereği başörtüsü kullanmalarına izin verilmesinin kategorik olarak kamu hizmetlerinde laiklik ilkesine aykırı olduğu yönündeki argümanlar kabul edilemez. Kamu görevlilerinin başörtüsü gibi toplumsal çeşitliliği yansıtan bir dini açığa vurma vasıtasını kullanmasını toplumsal birliği tehdit eden unsur olarak görmek demokrasi ve çoğulcu laiklik anlayışı ile bağdaşmaz."
- "Dinini açığa vurma hakkına bir müdahale"
Gerekçede, başvurucunun, dini inancının gereği olarak başörtüsü kullanması nedeniyle devlet memurluğundan çıkarma yaptırımıyla cezalandırıldığı, bu cezanın başvurucunun dinini açığa vurma hakkına bir müdahale teşkil ettiği vurgulandı.
Somut olayda, idarenin ve derece mahkemelerinin bir kamu görevlisinin sırf başörtüsü kullanmış olmasının kamu düzenini bozduğu şeklinde kategorik bir varsayımdan hareket ettiklerinin anlaşıldığı belirtilen gerekçede, idarenin ve derece mahkemelerinin kararlarında, "başvurucunun başörtüsü kullanmasının saldırgan, başkalarının inançlarına müdahale eden nitelikte, baskıcı ve/veya tahrik edici olduğu ya da kendi inancını zorla dayatma amacı bulunduğu veya kurumsal işleyişi tahrip ettiği, birtakım karışıklıklara ve düzensizliklere neden olduğu" yönünde tespitler bulunmadığına işaret edildi.
Gerekçede, kamu makamlarının, sadece başvurucunun başörtüsünü çıkarmamakta ısrarlı olduğu yönünde bir tespitte bulunduğu ancak başvurucunun bu ısrarının ne gibi olumsuzluklara yol açtığı/açabileceği yönünde bir değerlendirme yapmadığı kaydedildi.
Bu nedenle başvurucunun dinini açığa vurma hakkına yapılan müdahalenin kamu düzeninin korunması için hangi zorunlu toplumsal ihtiyaca karşılık geldiğinin anlaşılamadığı ifade edildi.
- "Demokratik toplum düzenine uygun bir müdahale değil"
Başvuru konusu olay tarihinde yürürlükte bulunan ilgili mevzuattaki yaptırımı "kınama disiplin cezası" şeklinde belirlenmiş olan başörtüsü kullanma şeklindeki hareketin, idare ve derece mahkemelerince, nasıl devlet memurluğundan çıkarılmayı gerektiren fiiller kapsamında değerlendirildiğinin de anlaşılamadığı kaydedilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:
"Öte yandan başvurucuya başörtüsü kullanması nedeniyle verilen devlet memurluğundan çıkarma cezası en ağır disiplin yaptırımıdır. Başvurucuya maddi ve manevi olarak çok ağır külfetler yükleyen bu cezanın orantılı olduğundan da söz edilemez. Sonuç olarak başvuruya konu müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve kamu düzeninin korunmasına yönelik meşru amaçlar ile makul bir orantılılık ilişkisi içinde olduğu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilebilmiş değildir. Bu nedenle başvuruya konu müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale değildir."
Başörtüsü Nedeniyle İşten Atılan Memura Tazminat
Anayasa Mahkemesi, başörtüsü kullandığı gerekçesiyle devlet memurluğundan çıkarılan kadının din özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vererek manevi zararlar karşılığında başvurucuya net 20 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti Gerekçeden: 'Kamu görevlilerinin, yapmakta oldukları görevin kendine has koşulları gözetilmeksizin, inançları gereği başörtüsü kullanmalarına izin verilmesinin kategorik olarak kamu hizmetlerinde laiklik ilkesine aykırı olduğu yönündeki argümanlar kabul edilemez' 'Kamu görevlilerinin başörtüsü gibi toplumsal çeşitliliği yansıtan bir dini açığa vurma vasıtasını kullanmasını toplumsal birliği tehdit eden unsur olarak görmek, demokrasi ve çoğulcu laiklik anlayışı ile bağdaşmaz'.