Bayburt’ta “İslam Kardeşliği” Konulu Konferans

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Bayburt Gençlik Kolları tarafından Şair Zihni Kültür Merkezi’nde “İslam Kardeşliği” konulu konferans düzenlendi.

Konferansa Adalet ve Kalkınma Partisi Bayburt İl Başkanı Yusuf Elçi, Belediye Başkanı Hacı Ali Polat, İl Genel Meclisi Başkanı Raci Bayrak, AK Parti Kadın Kolları Başkanı Meryem Kılıç, Gençlik Kolları Başkanı Fatih Eraslan, parti üyeleri ve vatandaşlar katıldı.

Dr. Senai Demirci’nin katılımıyla düzenlenen konferans yaklaşık 2,5 saat sürdü. Senai Demirci’nin İslam’da kardeşlik hukukundan bahsettiği konuşmasında, “Tablo bu, şu anda biz kardeşlik adına bu tabloyu görmeden, ‘Ülkemi bölünüyor?’ diyoruz. Ülkeniz bölünmüş zaten. Nasıl bölünmüş? Sen Şırnak’ta elini kolunu sallaya sallaya gezemiyorsan, Van’a tayinin çıktığında ‘Tüh sürüldük!’ diyorsan, Şemdinli de memur olmaktan tir tir titriyorsan, seni ‘Hakkari’ye sürerim’ dendiğinde hakaret gibi algılıyorsan, senin ülken bölünmüş demektir. İzmir’de gezdiğin gibi Hakkari’de gezemiyorsan bölünmüşsün demektir. Peki biz ne yapmaya çalışıyoruz şu anda? Bölünmüş ülkeyi bütünleştirmeye çalışıyoruz.” İfadelerini kullandı.

AK Parti Gençlik Kolları Başkanı Fatih Eraslan tarafından konferansın açılışını gerçekleştirdiği konuşmasında sözlerine 27 Mayıs 1960 darbesinin merhum lideri Adnan Menderes ve bulunduğumuz ay içerisinde vefatının 30. Yılı geride bırakılan Necip Fazıl’ı anarak başladı.

Gençlik Kolları Başkanı Eraslan, Başbakan Erdoğan’ın Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi olarak ifade ettiği açılım sürecinin ülke açısından son derece önemli olduğunu ifade ederek, “Bu kardeşlik projesinin selamete ulaşması ülkemiz ve milletimiz açısından son derece önem arz etmektedir.” dedi.

Kendilerini merhum Adnan Menderes’in mirasçısı olarak gördüklerini kaydeden Gençlik Kolları Başkanı Eraslan, Necip Fazıl’ın “Fikir Sancısı” mısralarına atıfta bulunarak, “Ülkemizin yıllarını çalan bu çileye yabancı kalamaz, milletimizi çeyrek asırdır rahat bırakmayan bu sancıyla da baş başa bırakamayız. Biz tarihimizle, kültürümüzle, medeniyetimizle büyük bir milletiz. Her şeyden önemlisi biz birliğimizle bütünlüğümüzle, bin yıllık kardeşliğimizle, farklı inançlarımız, farklı etnik kökenlerimizle, tüm renklerimizle büyüğüz. Ortak tarihimiz, ortak kültürümüz, ortak medeniyetimiz, bu topraklar, bu vatan, bayrağımız, kaderimiz ve ideallerimiz bizi bir birimize kardeş kıldı. Soframızda ekmeği bölüştük, sevinci de kederi de paylaştık. Birbirimize akraba olduk, aynı cephede savaştık; Şehit düştük, gazi olduk ! Biz bu cennet vatanı birlikte kazandık. Bizi birbirimizden ayırmak, bizim aramıza nifak sokmak, aramıza husumet tohumları ekmek, bizi birbirimize düşman eylemek kimsenin hakkı da haddi de değildir. Niceleri çıktı, bunu başarabileceğini aramıza nifak sokabileceğini, bizi birbirimizden ayırabileceğini düşündü… Tarih bugün onları değil, bizim sarsılmaz kardeşliğimizi yazıyor… Biz küçük meselelere takılıp kalamayız… Biz büyük düşünmek büyük adımlar atmak zorundayız. Ülkemiz adına, milletimiz adına, bu topraklar adına, istiklalimiz, istikbalimiz, bayrağımız, vatanımız adına daha fazla kenetlenerek Türkiye’yi çok daha ileri hedeflere taşımak durumundayız. Biz bunu başaracağımıza yürekten inanıyoruz “Allah, inananlarla beraberdir” şeklinde konuştu.

Gençlik Kolları Başkanı Eraslan’ın konuşmasının ardından Dr. Senai Demirci İslam kardeşliğini anlattı. Senai Demirci, Hz. Yusuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılmasını anlatarak, “Kuran’da ki en uzun kıssa Yusuf kıssasıdır. En detaylı kıssa da Yusuf kıssasıdır. Yusuf kıssası ilginçtir, üçlü bir sistemi vardır. Üç rüyası vardır, üç gömleği vardır, üç de Yusuf sahnesi vardır. Rüya ile başlar Yusuf kıssası. Bunu Rabbim bize niye anlatır. Bizi bize anlatmak için anlatır. Her bir kardeş kardeşe çok şey yapabilir. Birinci gömlek Yusuf kıssasında ‘Haset Gömleği’dir. Hz. Yakup, Hz. Yusuf’a gördüğü rüya için ‘Sakın bunu kardeşlerine anlatma kardeşlerin bunu kıskanabilir.’diyor. Bu güzel bir rüya, kıskanılası bir rüya, haset edilesi bir rüya. Ve biz kısa bir süre sonra Hz. Yusuf’un üzerinden bir gömleğin çıkarıldığını görüyoruz. Bu bizim gömleğimizdir. Yusuf burada bizi hepimizi âdemoğullarını temsil eder. Çünkü babamız Âdem’in başına gelen, bizim de başımıza gelecektir. Hatta gelmiştir. Tarih bununla başlıyor.” dedi.

TARİHİN İLK IRKÇILIK VAKASI
Allah’ın Hz.Adem’i yarattıktan sonra meleklere Hz. Âdem için secde etmelerini emrettiğini ifade eden Demirci, “Yani Rabbimiz tarihi bize anlatırken bununla başlıyor. Diyor ki; ‘Âdem’i yarattım ve dedim ki: Âdem için secde edin.” Âdem’e secde edin değil. ‘Li âdeme’ tabiri var burada. Âdem’e secde edin değil, Âdem’in adına secde edin. Melekler secde etti, fakat birisi hariç. Kim? Şeytan değil henüz. Kendisini İblis diye biliyoruz. Daha şeytanlık kariyerine başlamadı! Bu detay önemli. Bunu bilmenizi istiyorum. Kuran’da iblis, şeytanın Allah’a bağlantısı bağlamında iblis diye zikredilir. Ümit kesen demektir iblis. Allah’tan ve Allah’ın rahmetinden ümit kesmiştir. Ama şeytanın insanla ilişkileri bağlamında adı şeytandır. Oda saldıran demektir. Şeytan maalesef bizden hiç ümit kesmez, her insan ona ümit verir. ‘Bundan ben, bal çıkarabilirim.’ der. Hepimiz ona ümit veririz. Haşa Allah’a da şeytanlık yapamaz, Rabbim der mesela. Şeytan ateist değildir, Allah’a rağmen var da değildir. İzinlidir sadece. Şeytan Allah’ın rızası dışında var değildir. Bizim zihnimiz batı felsefesini bize yansıtan Hollywood filmleriyle çok fazla kirlendiği için onlar şeytanın varlığını, Allah’a rağmen, Allah’ın düşmanı olarak tarif ederler. Hayır şeytan Allah’a hiçbir şey yapamaz, Allah’a karşı hiçbir kudreti yoktur. Fakat insanın düşmanıdır. İnsanı tuzağa düşürebilir. İnsanı kolayca yaptıklarını, kazandıklarını kaybettirebilecek felaketlere sürükleyebilir. Yıkım yanlısıdır, yok edicidir, yakıcıdır. Yok edici ve yakımcıların işi kolaydır. O yüzden Rabbimiz, ‘Şeytan düşmanınızdır’ der bize. Onun için iblis ve şeytan ayrımını hatırlattım. İblis derki; Hayır ben secde etmem. Niye? Gerekçesi ne? Kibirlendi. Peki kibirlenme nasıl ortaya çıkardı kendini. Şöyle ortaya çıkardı kendini; ‘Dedi ki, ben ateştenim, o ise topraktan. Kibrin gerekçesi yaptı, kendi ateşten oluşunu. Bu tarihin ilk ırkçılık vakasıdır. İlk ırkçılık buradan başlar ben ateştenim, o ise topraktan. Eğer Rabbimiz bana secde edin deseydi, yani arada Hz. Adem olmasaydı, iblis’in bu tıyneti, bu karakteri, bu kalitesizliği ortaya çıkmayacaktı. Ama hesap yaptı. Dedi ki; ‘Ben ateştenim, o topraktandır.’ Ve bundan sonra iblisi bütün tarih boyunca, kıyamete kadar şeytan olarak görüyoruz. Tek bir günahı var: Kibir ya da bunun göstergesi ırkçılık. Bir başkasını kendi ten renginden, dilinden, cinsiyetinden ötürü, ırkından ötürü, milletinden ötürü, mezhebinden ötürü aşağılamanın babası, anası, ana gövdesi, kökü budur.” şeklinde konuştu.

IRKÇILIK KARDEŞLİĞİMİZİ ÖLDÜRÜYOR
Senai Demirci sözlerine şu şekilde devam etti: “ Bu nasıl bir şeyse şeytanı şeytan yapmaya yetiyor. Yani başka bir günaha ihtiyacı yok çünkü bütün günahlar bu gövdeden çıkabilir. Demek ki; çok dehşetli bir kötülüktür. Irkçılık buradan başlıyor. Kardeşliğimizi öldürüyor. Bunun Yusuf kıssasıyla alakası ne derseniz; bakın kardeşlerine göre Yusuf bir kuyuya atılıp, arkasından pekala hiç umursanmadan dönüp gidilebilecek kadar sıradan adi biri. Ama babasına göre dünyalar güzeli Yusuf. Bu bize şunu gösteriyor. Siz ne kadar Yusuf olursanız olun kimin size baktığı önemlidir. Yakub’un gözündeki Yusuf, kardeşlerinin gözündeki Yusuf ile aynı değildir. Onlar için o kuyuya atılası, haset edilesi biri ama Yakub’un baktığı yerden baktığınızda öyle değil. Yaratanın baktığı yerden bakarsanız Adem, Hz. Adem olasıca, muhteşem bir varlık. İçinde muhteşem yetenekler kabiliyetler var. Ama iblisin baktığı yerden bakarsanız secde edilmeyesi, kıskanılası, haset edilesi biri. Kıssa bize hem kendi tarihimizi haber veriyor hem de şu anda güncel olan bütün insanlığı 20. Yüzyılda, yani insanlık tarihinde ikinci dünya savaşı kadar bu kadar çok sayıda insanın bu kadar kolay ve anlamsızca öldüğü başka bir örnek yok. Nuh Tufanı’nda bu kadar insanın helak olduğunu zannetmiyorum! Üç milyon, beş milyon insan öldü. Rakam bize tuhaf geliyor. Yani milyonun içinde bir kişi. Bir kişi çok önemli. Biz rakam zannediyoruz insanları. Haberleri okurken de öyle zannediyoruz. Dünya neden yaşadı ikinci dünya savaşını? Tamamen 1920’lerde ve 30’larda yeşeren İtalya’da Mussolini, Almanya’da Hitler, İspanya’da Franco, Rusya’da Stalin ve Lenin bunlarda fiili olarak aslında faşisttir. Yani kendi ırklarını önemseyen, kendi ırklarını önceleyen onu ali, temiz, biricik, başkalarını kirli yok edilesi adeta böcek gibi ezilesi gören bir inanç. Bu inançta Mussolini’de, Hitler’de, Franco’da, Lenin’de, Stalin’de samimiydi. Gerçekten kendi ırkları dışında başka ırkların varlığını lüzumsuz ve aşağı bir şey olduğuna inanmışlardı. Kim inandırdı? Bakın bütün o kanın arkasında şeytan var. Ve halen Avrupa başını yerden kaldırabilmiş değil. Bizim Bosna-Hersek’imiz, Filistin’imiz, Çeçenistan’ımız, Irak’ımız bütün o tutuşturulan kanın devamıdır. Bizim şu anda çözmeye çalıştığımızda durdurmaya çalıştığımız, Başbakanımızın, hükümetimizin, akil insanların, arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin büyük bir çabayla durdurmaya çalıştığı, 7 bin 500 şehit, 22 bin PKK’lı örgüt mensubu insanlar ki, bunların çoğunluğu 14 yaşın altındaki çocuklar. PKK şu anda, son zamanlarda bir çocuk örgütü haline geldi. 17 bin faili meçhul bunların hepsi biz hayattayken oldu maalesef. Hesap soracak bana Allah diye korkuyorum bunlar 80’li 90’lı yıllarda oldu. 17 bin faili meçhul. Yani sizin babanız bir gün bir Toros tarafından alınıyor, nereye gittiğini, yaşayıp yaşamadığını bilmiyorsunuz. Böyle 17 bin tane hikaye var. Ve 380 bin kişide zorla göç ettirilmiş. Köylerinde koparılmış, memleketlerinden kendi itibarlarının olduğu yerden uzaklaştırılmış nereye gidersen git bu köyü yeter ki terk et diye 24 saat içinde köyleri yakılarak bunu maalesef devlet adına birileri yaptı. Tablo bu, şu anda biz kardeşlik adına bu tabloyu görmeden, ‘Ülkemi bölünüyor?’ diyoruz. Ülkeniz bölünmüş zaten. Nasıl bölünmüş? Sen Şırnak’ta elini kolunu sallaya sallaya gezemiyorsan, Van’a tayinin çıktığında ‘Tüh sürüldük!’ diyorsan, Şemdinli de memur olmaktan tir tir titriyorsan, seni ‘Hakkari’ye sürerim’ dendiğinde hakaret gibi algılıyorsan, senin ülken bölünmüş demektir. İzmir’de gezdiğin gibi Hakkari’de gezemiyorsan bölünmüşsün demektir. Peki biz ne yapmaya çalışıyoruz şu anda? Bölünmüş ülkeyi bütünleştirmeye çalışıyoruz. Orada ki kardeşimde evet Kürt’tür. Tepeden tırnağa Kürt’tür, Kürt olmak ayıp bir şey değildir. Kürtçe konuşmak terörist yanlısı olmak demek değildir. Senin Türkçe konuşmak ne kadar hakkınsa, Kürt kardeşinin de Kürtçe konuşmak o kadar hakkıdır. Allah’ın ayetidir diller. ‘Ben sizi, lisanınızı ve renklerinizi ayetler olarak yarattım’ buyuruyor. Ayetleri nasıl inkar ediyorsun. Mesele buraya kadar geliyor gördüğünüz gibi. Biz kardeşlerimizin gömleğini üzerinden çıkarmamak için ta en dipte bir yerde inancımızı itikadımızı sorgulamamız gerekiyor.”
Senai Demirci, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Şu anda ülkemizde dökülen, dökülmüş olan ve Allah korusun birisi bir tuzak daha kursa, Bingöl’de 33 tane gencecik evladımızı kaybettik, tamamen şüpheli. Allah muhafaza Reyhanlı’daki kardeşlerimize Allah şahadet nasip eylesin, bunların hepsi kardeşliğimize tuzak. Kardeşliğimizin hakkını vermek için bedel ödemek durumundayız. Ezberlerimizi unutmak durumundayız. Ezberlerimiz çok kuvvetli, şablonlarımız çok dehşetli. Ben ne zaman ırkçılık diline, ya da bunun adına şimdi şey diyorlar, tıp doktoru olduğumu söylemeyi unuttum hoca değilim o dille konuşmuyorum kusura bakmayın, Kuran’a karşı sadece ilahiyatçılar değil hepimiz sorumluyuz. Tıpta acı olan ilaçların üzerine tatlandırıcı sürülür ki alımı kolay olsun, onlara draje denir. Tablet değil draje diye yazarız reçeteye. Irkçılığın Türkiye’de ki uygulamasının adını da sevimli bir kelime olsun diye Milliyetçilik koymuşuz. Ben milliyetçiyim dediğimde kimse beni ayıplamaz. Çünkü onun zihnimizdeki tasavvuru olumludur. Bana sorarsanız kelimeler üzerinden tartışmanın âlemi yok. Türkiye’de milliyetçilik adı altında uygulananların birçoğu bire bir ırkçılığa denk geliyor. Uygulamada böyle. Irkçılık bir ırka yapılacak en büyük kötülüktür. Ne zaman bunu söylesem birisi tuttu, hatta birkaç defa önümü kesen oldu. ‘Sen Türk düşmanı mısın?’ diye sordular. Hayır ben Türk dostuyum, Türk’üm ve Türk olmaktan da şeref duyuyorum. Ama Türkçülük Türklere yapılan en büyük hakarettir. Türkleri seviyorsanız onları Türkçü yapmayın. Onları Türkçülük üzerinden ırkçı yapmayın. Çünkü ırkçılık sizi dünyada rezil edecek, Allah korusun ahrette perişan edecek. Kafanızı secdeye koysanız da şeytanla kol kola dolaşmış sayılacaksınız. Çok sinsi bir şeydir. Dediğim gibi kendisini sadece Türk-Kürt, Arap-Acem, Siyah-Beyaz olarak göstermiyor. Kendisini ben erkek o kadın, biz Sünni o alevi diye de gösteriyor. Bir sürü versiyonu var. Biz Bayburtluyuz, onlar Gümüşhaneli diye de bir versiyonu olabilir. Yok öyle bir şey hepimiz kardeşiz. Bu çok sinsi bir şey olduğu için içeride gelir bize vurur, vurur, vurur, vurur. 20. Yüzyılın başına kadar insanların aklında 1789 o dehşet Fransız İhtilal’ı fitnesine kadar sistematik olarak insanların aklında gerçekten ciddi bir ırkçılık, ulusalcılık hiç olmadı. Daha doğrusu bu kadar sesli gündeme gelmedi. Ama biz sonradan anlıyoruz ki; bütün bunun nedeni yer yüzünde bin küsür yıllık huzur adasını kurmuş olan Osmanlı’ya düşmanlık, onu kuyuya atıp onun gömleğini çıkarma ve ona kurulan pusuymuş. Ve ne yazık ki milliyetçilik akımları yüzünden balkanlar derken Araplar ve Ortadoğu elimizden gitmiş… Bakın şu anda her yerde kan var. 150 yıl önce başlayan o hesaplaşmanın kanını bizim çocuklarımız şu anda ödüyor. Yavrusunu toprağa koymuş anaların sızısı sizce bitti mi? Biz toprağa verdik iş bitti. O akşam haberlerde seyrediyoruz o kadar. Dahası yok… Kapandı zannediyoruz. Evladını toprağa koyan anneye sorun bakalım o makam peşinde mi? Evladını toprağa koyunca acısı da toprağa giriyor mu? Babası halen kayıp olan o 17 binin içinden biri olan babanın o evladını düşünün… Demek ki bizim kardeşlik dediğimiz şey, şeytanın ve şeytanla kol kola gezenlerin en başta uğraştıkları şey… En önce bizi oradan yakalayacaklar. İlk bizi oradan kuyuya atacaklar ve ilk gömleğimizi orada üzerimizden çıkaracaklar. Bu konuda gerçekten hassas olmamız gerekiyor. Çok duyarlı olmamız gerekiyor, ezbere konuşmamamız gerekiyor. Bakın Yahudilerden dehşetli nefret ediyoruz. Kahrolsun İsrail diye bağıracak olsam bana herkes katılır. Peki biz neden Yahudilerden çekinir hale geldik. Çünkü Osmanlı, ki Osmanlı’nın uyguladığı Türkçülük değildi. O tamamen İslam’ı ve İslam kardeşliğini uyguladı. Biz şunu gördük: Yahudileştiğimiz zaman Yahudilerden biz korkar hale geldik. Yahudileşmediğimizde Yahudiler bizden çekiniyordu. Yahudileşme ne demek? Bir yanlış anlayışımız vardır Kuran’la alakalı, hepimizin ezberindedir o. Zannederiz ki Cenab-ı Hak İsrailoğulları’nı yani Yahudileri lanetledi. Bir kavmin lanetlenmesi Allah’ın rahmetine ve merhametine uygun değildir bir kavmin lanetlenmesi. Çünkü o kavimden bebekler doğuyor, masumlar büyüyor. Siz İsrailoğulları’ndan biri olarak doğdunuz gözünüzü bir atçınız lanetlisiniz. Allah buna izin vermez, Kuran’da lanetli kavim yoktur, lanetli tavır vardır! Kuran’ın en az onda biri İsrailoğulları’nın yaptıklarından bahseder. Peki ne zaman bu bahsi açmıştır Rabbimiz? Mekke de mi, Medine de mi? Nerde açmış olabilir? Medine diye düşünüyorsunuz öyle değil mi? Bende öyle zannediyordum; hayır. Kuran ‘Ben-i İsrail’i yani İsrailoğulları’nın kendi ırklarını ali, temiz, başkalarını kirli gören, kendi ırkları üzerinden ırkçılık yapmaya başladıkları ve adeta Allah’ı da kendi tekellerine alışlarını, imanlarını pazarlık konusu yapışlarını ve bütün bizi bekleyen tehlikeleri Mekke’de anlatır. Mekki ayetlerdir. Bakın Mekke’de tek bir Yahudi yok. Demek ki sorun Yahudiler değil! Sorun bizim Yahudileşme tehlikemiz. Yahudileşmek nedir? Yahudileşmek kendi ırkını baştan ali, yüce, temiz kabul etmektir. Yahudileşmek sadece Yahudilere özgü değildir, her ırkı böyle bir tehlike bekler, her milleti böyle bir tehlike bekler. Yazık ki bizim de bilinç altımızda bunların ipuçları vardır. Böyle iblis gibi mi bakacağı bir birimize, yoksa melekler gibi mi, yoksa Yakub’un Yusuf’a bakışı ya da Allah’ın kuluna bakışı gibi mi bakacağız. Hayır onda hata olabilir, onda kusur olabilir, o günah işlemiş olabilir, onun ayağı kaymış olabilir, onun dili sürçmüş olabilir, ama onun içinde bir cevher var. O çamurdan ayıklarsa kendini, ben ayıklayabilirsem o altın ortaya çıkacak. Birbirimize böyle bakmamız gerekiyor. Bakın hepimizi o ana sahneye çağırıyor Rabbimiz, o sahnede meleklerin tarafında mısınız, şeytanın tarafında mısınız? Bilmem anlatabildim mi?”
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile