Başbakan Erdoğan, Merkel’in 29 ve 30 Mart tarihlerinde Türkiye’ye yapacağı ziyaret öncesinde haftalık Alman “Die Zeit” gazetesinde yayımlanan mülakatında, Merkel’in Türkiye’de “imtiyazlı ortaklık” önerisini tekrar gündeme getirmesi durumunda ne yapacağının sorulması üzerine, “Ona bu fırsatı vermeyeceğim, çünkü ’imtiyazlı ortaklık’ konusunda ne düşündüğümüzü biliyor. AB anlaşmaları ’imtiyazlı ortaklığı’ kabul etmez. Bu öneriyi kabul etmek Türkiye için büyük bir hata olur. AB’nin diğer birçok ülkesi de bu öneriyi kabul etmiyor” şeklinde yanıt verdi.
Merkel ile diğer Avrupalı liderlere göre daha az buluşmasının sebebinin bu öneri olup olmadığının sorulmasına karşılık da Erdoğan, bunun kendileri için bir sorun olmadığını, Merkel’in de bunu bildiğini belirterek, “Türkiye’nin AB üyesi olup olamayacağının tartışılmasını da anlamıyorum. Biz müzakereleri sürdürüyoruz, hem de tam üyelik hedefiyle. Bizim için bunun başka bir seçeneği yok. Bir futbol karşılaşması başladığı zaman oyun sırasında aniden penaltı kurallarını değiştiremezsiniz. Biz AB’nin kurallarına göre oynuyoruz ve yolumuzda ilerliyoruz” dedi.
Erdoğan, Merkel’in de sıkça seyahat ettiğini, kendisini daha sık görmeyi ve yaklaşık 3 milyon Türk’ün yaşadığı Almanya’yı da sıkça ziyaret etmeyi istediğini, ancak kendisinin fazla zamanı olmadığı için, bakanlarını ve milletvekillerini Almanya’ya gönderdiğini, Merkel ile de uluslararası konferanslar çerçevesinde görüştüğünü söyledi.
Türkiye’deki reformların neden yavaşladığı şeklindeki bir soru üzerine Erdoğan, reformların yavaş gittiğine inanmadığını kaydederek, AB çalışmaları için bir devlet bakanlığı oluşturulduğunu, her bakanlıkta AB ile ilgili bir dairenin bulunduğunu, her şehirde de AB işlerinden sorumlu bir vali yardımcısının görev yaptığını hatırlattı.
Erdoğan, yapılacak reformlarla ilgili olarak da gelecek hafta içinde, Yargıtay’ın yenilenmesini ve ordu mensuplarının sivil mahkemeler huzuruna çıkartılabilmesini de öngören bazı yeni yasa değişikliklerini meclise sunacaklarına işaret etti.
“ORTAK DEĞERLERE SAHİBİZ”
Sıkça İslam ülkelerini ziyaret ettiği hatırlatılarak, “Türkiye Batı’ya sırtını mı çeviriyor” şeklinde bir soru sorulmasına karşılık Erdoğan, Türkiye’nin her yöne baktığını, Arap dünyasıyla birçok şeyi paylaştığını, Suriye ile komşu olmasından dolayı da vizesiz geçiş uygulamasını başlattıklarını söyledi.
İran ile ilişkilerinin de yeni olmadığına ve Türkiye’nin bu ülkeyle yüz yıllardan bu yana değişmeyen bir sınırı olduğuna dikkat çeken Erdoğan, “Ortak değerlere sahibiz. İran bizim ikinci büyük doğal gaz sevkıyatçımız. Biz doğal olarak ilişkilerimizin nükleer silahlar nedeniyle bozulmasını istemiyoruz ve bunu da Tahran’daki dostlarımıza söylüyoruz. Nükleer enerjiyi sivil amaçlı kullanmaya hakları var. Bu bizim için de geçerli. Ancak gerçekleri de söylememiz lazım. Bölgemizde nükleer silahlara sahip bir ülke var” dedi.
Bu ülkenin İsrail olduğunun ima edilmesi üzerine de Erdoğan, “Nükleer silahlara sahip bu ülke neden baskı altında tutulmuyor? İran’a baskı yapan ülkelere gelince, bunların nükleer silahı yok mu” şeklinde konuştu.
İran’a baskı uygulayan BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin nükleer silahlara sahip olduğunu hatırlatan Erdoğan, bu ülkelerin İran’ın nükleer silah imal edeceği yönünde hiçbir somut bilgiye sahip olmadığını, İran’ın zenginleştirilmiş uranyumu yurt dışına vermeyi, bunun karşılığında nükleer yakıt almayı önerdiğini, bu sorunun diplomatik çabalarla çözülmesini ümit ettiğini, tek çözümün bu olduğunu, diğer çözüm yollarının yanlış olacağını söyledi.
ERMENİSTAN VE DİASPORA
ABD’de ve İsveç parlamentosunda 1915 olaylarıyla ilgili olarak kabul edilen tasarılar konusunda Türkiye’nin neden bu kadar tepki gösterdiği şeklindeki bir soru üzerine de Erdoğan, “Parlamentolar, hiçbir ilgileri olmadığı halde bu konuyla ilgileniyor. Üçüncü ülkeler bu tür tasarıları kabul etmemeli. Bu sadece Ermeni diasporasının siyasi propagandası ve parlamentolar da bu kişisel görüşlerin dile getirilmesine izin veriyor” dedi.
Türkiye’nin Ermenistan ile olan sınır kapısını neden açmadığı sorusuna karşılık da Erdoğan, “Sınır, Ermenilerin Azerbaycan’daki kardeşlerimize saldırmasından ve Yukarı Karabağ’ı işgal etmesinden sonra kapatıldı. BM bunu bir işgal olarak görüyor. Ermeniler çekildiği takdirde sınırı yeniden açacağız. Ayrıca Ermenistan’a hava yolunu açtık. İstanbul’dan Erivan’a kargo uçuşları başladı. İyi niyetimizin bir göstergesi olarak da hükümetimiz, Van’daki Ermeni Ortodoks kilisesini yeniledi” diye konuştu.
BAŞÖRTÜSÜ TARTIŞMALARI
Erdoğan, Avrupa’da başlatılan başörtüsü ve burka tartışmaları konusunda ne düşündüğünün sorulması üzerine de, farklı inançlara sahip insanların dini özgürlüklerinin kısıtlanmasının doğru olmadığını belirterek, “Hiçbir yerde insanlar, diğer insanların nasıl giyinebileceğine karar vermemeli. İnsanlara kendi dünyalarını şekillendirme özgürlüğünü vermeliyiz” dedi.
Avrupa’da çok sayıda insanın İslamiyet’in etkisinin güçlenmesinden endişe ettiği şeklinde yorum yapılması üzerine de Erdoğan, bunun Avrupa ve dünyanın bazı yerlerinde mevcut “İslamofobi”den kaynaklandığını ifade ederek, “Ben başbakan olarak Yahudi düşmanlığını bir insanlık suçu olarak nitelendirdim. İslamofobinin her türü de bunun gibi bir suçtur” şeklinde konuştu.
Türkiye’deki haklarının ihlal edildiği tartışmalarına dair bir soru üzerine Erdoğan, Türkiye’de yaşayan diğer dinlere mensup insanlarla hiçbir sorunu olmadığını kaydederek, “Çok sayıda dini grubun bu hükümetin yönetimi altında en iyi zamanlarını yaşadığını düşünüyorum. Diğer hükümetlerin zamanında bu kadar açıklık görmediler. Çeşitli dini grupların yöneticileriyle düzenli bir şekilde görüşüyorum. Hiçbir sorun olmadan” dedi.
“BİR KİŞİ VATANDAŞLIKTAN VAZGEÇSE DE ETNİK KÖKENİNİ DEĞİŞTİREMEZ”
Erdoğan, Almanya’da yaşayan Türklerin kendi gözünde Alman mı, yoksa Türk mü olduğunun sorulması üzerine de, “Tabii ki Türk vatandaşı olanlar Türk’tür. Bir kişi vatandaşlıktan vazgeçse de etnik kökenini değiştiremez. Çifte vatandaşlık konusunda da şu sıralar çok konuşuluyor. Bazı ülkelerde 3 vatandaşlığa bile sahip olmak mümkün. 2 ya da 3 pasaportla yaşayan insanlar var. AB ülkeleri arasında Almanya’nın buna izin vermeyen ülkeler arasında bulunmasından üzüntü duyuyorum. Örneğin Fransa’da çifte vatandaşlık var. Almanya’nın da bir gün buna izin vermesini ümit ediyorum” diye konuştu.
Bir insanın “gerçek bir Türk” ve aynı zamanda “gerçek bir Alman” olabileceğine inanıp inanmadığının sorulması üzerine Erdoğan, her şeyin mümkün olabileceğini, bunun kişiye bağlı olduğunu belirterek, “Yine de bir kişinin bir ülkeye daha fazla bağlılık hissedeceğine inanıyorum. Ancak böyle bir durumda da hiç kimsenin, bizlerin de bir ülkeye neden daha fazla bağlılık hissedildiğini sormaya hakkımız yok. Özellikle çifte vatandaş olanların 2 bağlılık seçeneği var. Burada köklerinin bulunduğu bir ülke, diğer yanda da büyüdükleri, geçimlerini sağladıkları ve para kazandıkları bir ülke var” dedi.
“YURT DIŞINDA YAŞAYAN TÜRKLER DE İLK KEZ OY KULLANACAK”
Kendisini Almanya’da yaşayan Türklerin de başbakanı olarak görüp görmediği sorusuna da Erdoğan, “Bu soruyu nasıl ’hayır’ olarak yanıtlayabilirim ki? Bu insanlar Türk vatandaşı. Türkiye’de şimdi seçim hakları var. Türkiye’de gelecek yıl yapılacak seçimlerde yurt dışında yaşayan Türkler de ilk kez oy kullanacak. Bunu bizden önce hiçbir hükümet başaramadı” yanıtını verdi.
Türklerin Almanya’ya uyum sağlamalarını önleyen konunun ne olduğunun sorulması üzerine de Erdoğan, “Misafir işçilerin ilk kuşağı, neredeyse hiç okul görmemiş köylerden Almanya’ya gitti ve sadece ellerinin gücüyle çalıştı. Eğitim görmemişlerdi ve buna bağlı olarak Almanca öğrenmekte de zorluk çektiler. İkinci kuşağın da büyük eğitim sorunları var, ancak bu konuda daha ileride. Üçüncü kuşaktan itibaren bu sorunların aşılacağına inanıyorum. Almanya’daki Türklere her zaman, hayatta ilerlemeleri için Almanca öğrenmelerinin ne kadar önemli olduğunu söylüyorum” ifadesini kullandı.
Almanya’daki 3. kuşak Türklerin de büyük dil sorunları bulunduğuna işaret edilerek bunun sebeplerinin sorulmasına karşılık Erdoğan, Almanya’nın bu konuda ihmali olduğunu, Türk çocuklara önce iyi bir şekilde Türkçe öğretilmesi gerektiğini, bunun Almanya’da her yerde mümkün olmadığını ifade ederek, “İstanbul’da bir avuç dolusu Alman yaşarken Alman liseleri kurulmuştu. Bu okullar daha o zamanlar yüzümüzün her zaman Batı’ya dönük olduğunun bir işaretiydi” dedi.
Alman okullarında Türkçenin öğretilmesi söz konusu olduğunda Almanya’da bir endişenin olduğunu kaydeden Erdoğan, “İstanbul’da Türk-Alman Üniversitesini kuruyoruz. Neden sizde de bir tane kurmuyoruz? Bu konuda bir ihtiyaç var. Benim gözümde bu bir lüks değil, uyuma katkı sağlamak” diye konuştu.
Erdoğan, Türk kökenli futbolcuların Alman Milli Takımında oynama kararı alması konusunda ne düşündüğünün sorulması üzerine de, bunun, her kişinin kendi alması gereken bir karar olduğunu belirterek, “”Alman Milli Takımında oynayanlardan gurur duyuyoruz. Ancak Türk Milli Takımında oynama kararı almalarından da gurur duyarız. Kişisel kararlara saygı göstermeliyiz” dedi.
Dünya Kupası’nda hangi takımı tuttuğu sorusuna karşılık da Erdoğan, “Hatırlarsanız son Avrupa Kupasında Türkiye-Almanya karşılaşmasında Türk ve Alman bayrakları birlikte dikilmişti. Alman politikacılara bunun ne kadar muhteşem bir tablo oluşturduğunu yeterince açıklayabildik mi, bilmiyorum. Eğer Almanya final oynarsa Almanya’yı tutarım” diye konuştu.
Erdoğan, kendisinin de bir zamanlar futbol oynadığının hatırlatılması ve sahaları bazen özleyip özlemediği sorulması üzerine, “Artık değil. Şimdi seyretmekten büyük zevk alıyorum. Günümüzde oynadıkları kadar da güçlü değildim” ifadesini kullandı.
Erdoğan: İmtiyazlı ortaklık söz konusu olamaz
Alman “Die Zeit” gazetesine mülakat veren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Merkel'in Türkiye'de “imtiyazlı ortaklık” önerisinin sorulması üzerine böyle bir durumun söz konusu olmayacağını söyledi.