Kasaları açan 'Ben'im, kasanızı birer birer
'Hırsızlar Kenti', bir grup soyguncunun eylemlerini ve FBI'la giriştikleri 'kedi-fare' oyununu anlatıyor. İkinci kez kamera arkasına geçen Ben Affleck ise, yönetmenliğinin oyunculuğunun önünde olduğunu kanıtlıyor
Not: Bu yazI filmdeki bazı gelişmelerden okuyanı haberdar etmektedir, bilginize…
HIRSIZLAR ŞEHRİ
Orijinal Adı: The Town
Yönetmen: Ben Affleck
Oyuncular: Ben Affleck, Blake Lively, Rebecca Hall, Jeremy Renner, Chris Cooper, Jon Hamm, Pete Postlethwaite
Tür: Polisiye
Lise yıllarımdan kalan onca sinemasal izin içinde, ‘The Silent Partner’ın özel bir yeri vardı. Çünkü sonu, o zamanki ölçülerime göre ‘çok farklı’ bitiyordu. Filmde yılbaşına doğru bir alışveriş merkezindeki küçük bir banka şubesinin yanında boy gösteren ‘Noel Baba’, zamanla elini belli ediyor ve nihayetinde şubeyi soymaya kalkışıyordu. Lakin sonuçta para, bankada çalışan ve geleceği hiç de parlak olmayan bir memurun oluyordu. ılginç kıyafetler eşliğinde banka soymanın şahikası ise Kathryn Bigelow’un 1991 tarihli ‘Point Break’iydi. ‘Rahmetli’ Patrick Swayze ve Keanu Reeves gibi isimlerin rol aldığı filmde soyguncular eylemlerini, yüzlerine Reagan, Carter, Nixon ve Johnson gibi eski Amerikan başkanların maskelerini geçirerek yapıyordu (bu sahneler, siyasetçilerin, ülkeyi soyup soğana çevirdiklerine dair o çok eski tez üzerine hoş bir ‘ironi’ydi doğrusu).
Memleket manzaraları
Ben Affleck ise daha önce bu türden ‘maskeli’ soyguna, ‘Reindeer Games’te dahil olmuştu. ‘Emektar’ John Frakenheimer’ın filminde bir grup suçlu, bir gazinoyu ‘The Silent Partner’daki gibi ‘Noel Baba’ kılığında soyuyordu. 1972 doğumlu genç sinemacı, ikinci yönetmenlik çabası olan ‘Hırsızlar şehri’nde (The Town), bir soygun timinin öyküsünü anlatıyor. Bu soygun timinin de ‘görsel’ anlamdaki en temel özelliği, ilginç maskelerle eylemlerini gerçekleştirmesi filmde üç soygun var; ilki ‘heavy metalci’ havası estiren iskelet, ikincisi rahibe maskeleriyle gerçekleştiriliyor; üçüncüsünde ise polis kılığına giriliyor. Elbette Affleck’in asıl derdi, ‘Maskeli balo’ esintisi yaratmaktan çok, Boston’ın suçluların yetişme yeri olarak bilinen mahallesi Charlestown’dan, ‘memleket manzaraları’ sunmak.
Hikâye, çocukluk arkadaşları Doug MacRay ve James Coughlin üzerine kurulu. ıkilinin başını çektiği çete, sık sık silahlı soygunlara yeltenmekte ve eylemleri sonucu, kaydadeğer paralar kaldırmaktadır. Doug aklın, James ise duygunun adamıdır.
Son giriştikleri soygunda ise, rehine olarak banka yöneticisi Claire Keesey’i yanlarına alırlar ve nihayetinde gözleri bağlı bir şekilde serbest bırakırlar. Tesadüfe bakın ki, Claire, Charlestown’da oturmaktadır ve asıl önemlisi, soygun sırasında James’ın ensesindeki dövmeyi fark etmiştir. James, kadının hangi çizgilere kadar ‘öteceği’ konusunda şüphelidir. Doug da arkadaşının sınırlarını bildiği için olaya el koyar ama işler beklendiğinden farklı gelişir. Doug’la Claire yakınlaşır. Olayı araştıran FBI da, ekibin peşindedir ve çeteyi çökertmek için somut kanıtlara ihtiyacı vardır.
‘The Heat’le ‘büyük hesaplaşma’
‘Kankası’ Matt Damon’la birlikte ilk kez çıkış yaptıkları ‘Good Will Hunting’den bu yana Hollywood sınırları dahilinde fazlasıyla popüler bir figür olan Ben Affleck (özellikle de Gwyneth Paltrow, Jennifer Lopez ve Jennifer Garner’la ilişkileni ve evlilikleriyle), gerçi oyunculuk performansı açısından geride kalan filmlerinde çok da derin izler bırakmadı ama yönetmenlik uğraşıyla, kariyerinde yeni bir sayfayı araladı. 2007’de ‘Kızımı Kurtarın’la (Gone Baby Gone) başlayan bu yeni güzergâhta ikinci durak, yukarıda konusunu özetlediğimiz ‘Hırsızlar Kenti’. Film, aksiyonu ilgi çekici bir aşk hikâyesiyle süsleyen bir yapım olmuş (Ek bir bilgi: Chuck Hogan’ın ‘Prince of Thieves’ (Hırsızlar Prensi) adlı kitabına dayanan senaryo, romanın finaline sadık kalmamış).
Unutmadan şu hatırlatmayı yapmak gerekiyor; ‘Her soygun filmi ‘The Heat’le hesaplaşmayı tadacaktır.’ Dolayısıyla ‘Hırsızlar Kenti’ de bu deneyden geçiyor ve yıllar önce çekilmiş bu Michael Mann başyapıtının yanında sönük kalıyor. Peki filmin kendi içindeki ‘parlak’ yanları? En iyi oyunculuk performansını James Coughlin rolündeki Jeremy Renner veriyor. Lakin, geçen yılın Oscar’lı filmi ‘The Hurt Locker’da ‘post-modern çağın Rambo’su olarak karşımıza gelen oyuncu, bir kez daha ‘psikopata bağlamış’ görünüyor. Dolayısıyla iyi oynamış ama bana kalırsa kendisini tekrarlamış. Ben Affleck ise Doug MacRay karakterinde karşımıza gelirken, oyunculuğu yönetmenliğinin fazlasıyla gerisinde kalmış. Filmin diğer rollerinde ise daha çok dizilerle tanınan ve bu filmle, uzun metrajda da hatırlanan yüzler olmaya çabalayan iki isim göze çarpıyor; FBI ajanı Adam Frawley’deki Jon Hamm (kendisini ‘Madmen’den tanıyoruz) ve Doug’ın uzatmalı aşkı Krista Couglin’deki Blake Lively (ki onu da ‘Gossip Girl’ adlı dizi cümle âleme tanıttı). Bankacı Claire’de de, özellikle ‘Vicky Cristina Barcelona’dan hatırladığımız Rebecca Hall var. ıngiliz oyuncu, yine o muhteşem ve ‘asil’ güzelliğiyle, filme kendince bir damga vuruyor.
İlerisi Allah kerim...
Sonuç? ‘Hırsızlar Kenti’ rahatça izlenen bir yapım olmuş. Affleck’in reji becerisi fena değil. Ama ileride büyük bir yönetmen olur mu, film bu konuda bir ‘özel’ bir sinyal vermiyor. Lakin ortaya çıkan iş eli yüzü düzgün, kurşun yağmurlarının bolca yaşandığı sahnelerle dolu, Boston’taki ırlanda kolonisini, ıtalyan mafyaları çizgisinde önümüze atan bir yapım olmuş. Bu türden özellikler ilginizi çekiyorsa, kaçırmayın derim…